reklam
reklam

U17B 3.hafta

ÖZEL HABER

"PKK terörü ve paralel yapı halk irfanını hesaba katamadı"

Eklenme Tarihi: 1 Nisan 2016, Cuma - 12:00   Okunma Sayısı: 144169

ANKARA

Cumhurbaşkanlığı Kurumsal İletişim Başkanı Mücahit Küçükyılmaz, "Proje ürünü olan PKK ve paralel yapının hesaba katamadığı, yüzyıllardır bizi ayakta tutan şey, bu toplumun devletler kurmasına vesile olan halk irfanı. Hem PKK terörü hem paralel yapının uyguladığı terör, bize onların halk irfanının dışında ve karşısında bir seyir izlediğini gösteriyor." dedi.

AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Küçükyılmaz, yeni yayımlanan "Şeyh ile Hükümdar" adlı kitabının ana temasının, "halk irfanı" kavramına yaptığı vurgu olduğuna işaret etti.

Küçükyılmaz, halk irfanı kavramını, yüzyıllardır bu coğrafyada derinden derine ilerleyen ve en sonunda bütün dış baskılara, olağan dışı süreçlere, dayatmalara rağmen kritik zamanlarda kendisini bir şekilde ortaya çıkaran bir dip akıntı olarak açıkladı.

"Sosyolojiyi, siyaseti ıskalayan, dikkate almayan hareketler, aslında halk irfanını ıskalamış oluyor" ifadesini kullanan Küçükyılmaz, "Bir şekilde Türkiye'de toplum özüne, aslına dönüyor. Siyaset de buna göre tavrını güncelliyor ama siyaseti, sosyolojiyi yani halk irfanını göz ardı eden hareketler, bir mühendislik çabası olarak faaliyet gösteriyorlar. Yani bir projecilik söz konusu, mesela seküler Kürt hareketinin Türkiye'de PKK ile özdeşleşmesi, Türkiye'yi kontrol altına alınabilir bir coğrafya olarak görmeleri aslında uluslararası bir projenin yansıması. Zaten Çözüm Süreci'nin bize gösterdiği en önemli şeylerden bir tanesi seküler Kürt hareketinin uluslararası proje boyutu oldu. Toplum bunu gördü, o süreci yaşamasaydık bunu bu kadar net bir biçimde kamuoyu göremeyecekti." değerlendirmesinde bulundu.

"Paralel yapıda, Allah'ın varlığını ve hesabını ihmal eden bir projecilik var"

Paralel yapılanmaya ilişkin de "Paralel yapıda, Allah'ın varlığını ve hesabını ihmal eden bir kaba rasyonalizm, mekanizm ve projecilik var." ifadesini kullanan Küçükyılmaz, "Bu yönüyle Gülen örgütü, geleneğe dayalı irşad hareketleri ve modern öncesi dönemden beri bu topraklarda var olan tasavvuf ile asla kıyaslanamaz. Bu projecilik ve kaba hesaplara dayalı rasyonalizm, Gülen grubunun köksüz, modern ve seküler bir hareket olduğunu gösterir. Ancak bizim için öncelikli olan ahlaktır, oysa rasyonalite ile ahlak her zaman uyuşmuyor. Rasyonalite farklı ilerliyor, ahlak farklı ilerliyor. Bize düşen Müslüman olarak önce ahlaklı olmaktır." dedi.

Kur'an-ı Kerim'de, hedefin değil "doğru yolda olma"nın vurgulandığını dile getiren Küçükyılmaz, "Fetullah Gülen grubunun temel sorunu, 'Biz, mesela 5 bin tane yargı mensubu yetiştirdiğimiz zaman yargıya, 150-200 bin polise sahip olduğumuzda emniyete, şu kadar askere sahip olduğumuzda askeriyeye hakim olacağız' diye baştan projelendirilmiş bir hareket olarak toplumu, sosyolojiyi, siyaseti ve halk irfanını göz ardı etmiş olmaları." diye konuştu.

"Davos, Gülen grubunun Türkiye'ye bakışını bozdu"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2009'da Davos'ta sergilediği duruşun önemli bir "kırılma noktası" olduğuna işaret eden Küçükyılmaz, "Tıpkı Çözüm Süreci, yerli bir model olarak yürürken, Suriye'de değişen bölgesel konjonktürün PKK açısından bozucu bir etkisi olduğu gibi. Çünkü Suriye krizinden sonra PKK, Çözüm Süreci'ni bitirdi, masaya tekmeyi vurdu, aynı şekilde Gülen grubu da Davos'ta artık dünya sisteminin yekpare bir biçimde hareket ettiğini, bir karar aldığını ve Tayyip Erdoğan'ı devre dışı bırakacağını varsayarak harekete geçti, farklı bir kulvara ve işbirliklerine yöneldi. Kısaca Davos, Gülen grubunun Türkiye'ye bakışını bozdu. Biz bunu yakın çevremizde, o günlerde ciddi bir biçimde müşahede ettik." ifadelerini kullandı. 

"İktidarlar sosyal medyada belirlenseydi, seçimlere gerek kalmazdı"

Gezi Parkı odaklı olayların, muhalefet için sosyal medya üzerinden önemli bir provokasyon alanına dönüştüğünü ve bu durumun 17-25 Aralık ve Kobani olaylarında tekrarlandığını belirten Küçükyılmaz, "İktidarlar, sosyal medyada belirlenseydi eğer seçimlere gerek kalmazdı ve de sosyal medyada iktidarların belirlendiği bir tabloda bambaşka sonuçlar da ortaya çıkabilirdi. Oradaki yapılan anketlerde bunu görüyoruz ama yine gelip halk irfanına vurgu yapmak zorundayız. Tarihten beri akan o dip dalga, sosyal medyadaki gibi değil. Sosyal medyanın gerçek toplumsal hayatta karşılığı belki de yüzde 1,5, 2, 3, bilemiyoruz o oranı ama çok düşük olduğunu söyleyebiliriz, yani muhalefet yine yanlış yapıyor." görüşünü aktardı.

"PKK'nın ve paralel yapının hesaba katamadığı şey, halk irfanı" diyen Küçükyılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yüzyıllardır bu toplumu ayakta tutan şey, bu toplumun devletler kurmasına vesile olan halk irfanı. Hem PKK terörü hem paralel yapının uyguladığı terör, bize onların halk irfanının dışında bir seyir izlediğini gösteriyor. Halk irfanı da üç temel düşünceyle akar: Bir tanesi devlet-i ebed müddet, yani kim bu topraklarda nizamı sağlayacak, istikrarı getirecekse halk irfanı ondan yanadır. İkincisi nizamı alem, aleme nizamı kim verecekse yani çevresine, bölgesine bütün dünyaya istikrarı kim getirecekse halk irfanı ondan yana akar. Üçüncü kavram ise ilayı kelimetullah, yani Allah'ın adını yaymak."

Şeyh Bedrettin isyanını anımsatan Küçükyılmaz, Timur saldırısıyla dağılan yapıyı toparlamaya çalışan Osmanlı Padişahı Çelebi Mehmet döneminde yaşanan bu başkaldırıda, muhtemel bir başarısı halinde Bedrettin'in herhangi bir düzen kurma ihtimaline dair bir işaretin görülmediğini, 17 Aralık süreciyle bugünün Türkiye'sinde yaşananlarda da bir benzerlik söz konusu olduğunu söyledi.

"İdeolojik körlük okur-yazarlık yeteneğini ortadan kaldırabilen bir şeydir"

"Şeyh ve Hükümdar" adlı kitabına ilişkin basında yer alan iddiaları da değerlendiren Küçükyılmaz, özellikle Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili ifadelerinin çarpıtıldığını belirtti.

Kitabında Mustafa Kemal'in tek partili sisteme ilişkin rahatsızlıklarını aktardığını ve bu doğrultuda analizlerde bulunduğunu anlatan Küçükyılmaz, Mustafa Kemal'in bu rahatsızlığı dolayısıyla 1930 yılında Fethi Bey'e Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurma talimatı verdiğini anımsattı.

Küçükyılmaz, "Zaten yaygın bilinen bir şey, Mustafa Kemal sofrada etrafındakilere zaman zaman yakınıyor, bunlardan bir tanesi şöyle, 'Bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir diktatorya manzarasıdır. Vakıa bir meclis vardır fakat dahil ve hariçte bize diktatör nazarıyla bakıyorlar' diyor. Arkasından da 'Ben öldükten sonra arkamda bir istibdat müessesesi bırakmak istemiyorum' diyor Mustafa Kemal ve orada demokrasiye geçme niyetini açıkça belirtiyor." dedi.

"Bugün Erdoğan'a 'diktatör' diyenler, hiç utanmadan Atatürk'e de aynısını derdi"

Serbest Cumhuriyet Fırkasının Mustafa Kemal tarafından kurdurulduktan 3 ay kadar sonra, baskılar neticesinde feshedildiğini belirten Küçükyılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ben bu süreci aktardıktan ve Atatürk'ün demokrasiye geçme niyetinden bahsettikten sonra bugünkü manzarayı anlattım. Bugün 100'ün üzerinde siyasal parti var. Ülkemiz nüfusunun yüzde 95'i Meclis'te temsil ediliyor, hatta koalisyon senaryoları zaman zaman bu memlekette konuşuluyor. Şimdi bir ülkede diktatör olsa o ülkede koalisyondan bahsedebilir misiniz? Böyle bir şeye herhangi bir diktatör kendi ülkesinde müsaade etmez, iktidarı zaten kimseyle paylaşmayan bir aktör niye koalisyona müsaade etsin ki. Özetle bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'a 'diktatör' diyen zihniyetin sahipleri, Atatürk döneminde yaşasaydı hiç utanmadan ona bile 'diktatör' demekten çekinmezlerdi. Bizim ifade ettiğimiz bu".

Okur-yazar olmanın büyük bir nimet olduğunu belirten Küçükyılmaz, şunları kaydetti:

"İdeolojik körlük, insanın okur-yazarlık yeteneğini ortadan kaldırabilen bir şeydir. İdeolojik körlük varsa okuduğunuzu anlamazsınız ya da yanlış anlarsınız ve onunla da hükmedersiniz. Burada Mustafa Kemal'in 'diktatör' olduğunu söyleyebilmek için, okur-yazarlık yeteneğini kaybetmiş olmak gerekir, böyle bir şey yok. Atatürk'ün diktatörlükten rahatsız olduğunu söylemekten nasıl oluyor da Atatürk'ün diktatör olduğu imasını çıkartıyorlar, ben bunu anlayamıyorum ve bu gazetecilik karşısında da da söyleyecek bir ifade bulamıyorum, bunu gazetecilik olarak değil provokatörlük olarak nitelendiriyorum" görüşüne yer verdi.

Küçükyılmaz, kitaba ismini veren "şeyh" ve "hükümdar" kavramlarının birer sembol olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

"Şeyhi, Timur saldırısıyla hırpalanmış olan Osmanlı Devleti'ne başkaldıran Simavna Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin'in ismindeki şeyh sıfatından ilham alarak söylüyorum ama hükümdar daha açık, ülke ve ümmet coğrafyasına mazlumların sesi olarak sirayet etmiş, idare-i maslahatçı değil esaslı devrimci karakteri malum olan, yeni bir Türkiye kurmaya niyetli, kararlı, iradeli olan lideri ifade ediyor ama şeyh ise geleneği ve saygınlığı olan herhangi bir tarikat şeyhini kastetmiyor. Burada şeyh, ne bir hakikat yolcusu olarak münzevi ne de bir dini önder olarak makbul bir karakteri temsil etmiyor. Öyle bir anlam taşımıyor, daha çok küresel güç dengeleri tarafından ayartılmış, bir tür güç zehirlenmesine uğramış, az bir menfaat karşılığı dinini ve Türkiye'yi dünyaya değişmiş, postu olmadığı halde tahta talip, fakat ne şeyh kalabilmiş ne de hükümdar olabilmiş bir figürü temsil ediyor."

Kaynak: AA
Editör: AA

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam