Bu sergide Burdur il sınırları içinde bulunan Sagalassos antik kenti ve çevresindeki bölgenin yanı sıra Sagalassos Projesi’nin araştırmaları ve nasıl organize edildiği anlatılıyor, görsellerle ortaya konuyor.
Sergi üç katta sunulmaktadır.
Birinci katta antik Sagalassos’un konumlandığı doğal ortam bulunmaktadır. Bu doğal ortam hakkında bilgi edinmek için geçmişte insanların doğa içinde doğayla birlikte nasıl yaşadıklarını, kimi zamansa doğaya karşı nasıl mücadele ettiklerini incelemek gerekir.
Bu süreçleri anlamak ancak birçok verinin bir araya getirilmesiyle mümkündür. Bu sergide göreceğiniz tarihi anlama ve anlatma çabası tam anlamıyla disiplinlerarası bir araştırma macerasıdır.
İkinci katta Sagalossa antik kentinin ve ait olduğu bölgenin çok eskilere uzanan geçmişi sunulmaktadır. Bölgenin 100.000 yıllık tarihi keşfedilirken, sergide aynı zamanda günümüz Ağlasun/Burdur’una da ait bilgiler elde edilmektedir.
Üçüncü katta ise, antik çağda bu kentin temel yaşam unsurlarını oluşturan ve ölüm ritüellerini ele alan başlıklara yer veriliyor. Antikçağ’da bir kent nasıl kurulurdu? Kentin geçimi nasıl sağlanırdı? Neler yenirdi? Kaybedilen dostlar, yakınlar son yolculuklarına nasıl uğurlanırdı?
Yaşama ve ölüme dair bu tür temel soruları yanıtlamaya çalışırken Antikçağ’daki günlük hayatın resmini çizmiş oluyoruz.
Bu dönemden bazı unsurlar çarpıcı biçimde günümüzdeki hayatlara benzerken bazıları da şaşırtıcı derecede farklı olarak çıkmaktadır karşımıza…
Korunan alan
Sagalassos ören yeri Akdeniz’de korunagelmiş en iyi antik kentlerden biridir. Antalya’nın yaklaşık 100 km. kuzeyinde konumlanan kent, Toros Dağlarının muhteşem manzarasına sahiptir.
Kenti ziyaret edenler anıtsal mimarinin görkemini ve geçmiş toplumların gündelik hayatını birlikte keşfetmenin heyecanını yaşarlar. Özgün dokusuyla bu antik yerleşim Türkiye Cumhuriyeti tarafından UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne önerilmiştir.
Gezerken bu anıtsal mimarinin görkemini ve geçmiş toplumların gündelik hayatını birlikte keşfetmenin heyecanını yaşayacaksınız.
Anlatımlar
Sagalassos’a farklı yollardan ulaşmak pek mümkün olmayıp kente ulaşan tek yol doğudan bağlanıyormuş. Günümüzde de Ağlasun Vadisi’nden gelen ziyaretçiler alternatif güney yolunu seçerlermiş. Harita üzerinde yapılan incelemelerde kuzeybatıda da bir dağ yolunun bulunduğu görülecektir.
Araştırma alanının büyük bir bölümünü birbiriyle bağlantılı bir dizi dağ havzası oluşturmaktadır. Burdur Ovası, Sagalassos territoriumunda bulunan düz ve verimli toprakların en genişidir. Fethiye Körfezi ve Antalya’dan uzanan doğal geçitler bu ovaya ulaşır. Bu rotada yer alan Roma İmparatorluk yolu Via Sebaste ve Kestros Vadisi’ni takip eden bir yol, Anadolu’nun güney kıyılarını iç kesimlere bağlayan ikiş ana hattı oluşturur.
Açıklamalar
Resim-1: Tyche Heykeli ve mermer gövdesi, Roma İmparatorluğu Dönemi, M.S. II. yüzyıl
Resim-2: Amfora, temel olarak şarap, zeytinyağı ve ceviz yağı gibi ürünleri çiftliklerden pazarlara taşımak için tasarlanmış büyük bir çömlektir. Bilinen amfora tiplerinin tümü Antikçağ’ın en etkili nakliye aracı olan gemilerle taşınmak üzere tasarlanmıştır.
Bu amforalardan bazıları Sagalassos’a da ulaşmıştır. Dağların ortasında, denizden ve nehirlerden uzak bir kentin ticari amfora üretmiş olabileceği çılgın bir fikir olarak görülmüş; ama sonraki tarihlerde Sagalassos’ta üretimleri de yapılmıştır. Amforanın kilini de Ağlasun Vadisi’nden çıkarmışlardır.
Resim-3: Taş kitabe- Sagalassos territoriumu içinde yer alan via Sebaste yolu üzerinde seyahat hakkıyla ilgili İmparatorluk kararnamesi… Gri kireç taşındandır. M.S. I. yüzyıl
Resim-4: Poseidon büstü, kireç taşındandır, Roma İmparatorluğu Dönemi, M.S. II. Yüzyıl
Resim-5: Dağlarda Hayvancılık
Sagalassos kazılarında çok sayıda hayvan kalıntısına rastlanmıştır. Kalıntılar geçmişteki insanların aktiviteleri hakkında da değerli bilgiler vermektedir. Av hayvanlarının önemli bir yere sahip olmadığı anlaşılmaktadır. Av hayvanlarına ilgi az da olsa bunların başında tavşan geliyor. Et tüketiminin önemli bir bölümü sığır, koyun, keçi ve domuz gibi hayvanlarla karşılanmıştır.
Koyun ve keçinin nispeten daha olgun yaşlarda kesilmesi, onların öncelikli olarak sütleri ve yünleri için yetiştirildiğini göstermektedir. Dağlarda koyun ve keçi otlatmak ise günümüzde de devam eden bir hayvancılık yöntemidir.
Resim-6: Su testisi taşıyan çocuk heykeli, mermerden, Roma İmparatorluk Dönemi II. yüzyıl
Resim-7: Pişmiş topraktan kandiller
Resim-8: Bilinmeyen bir tanrıça için sunak, Kireçtaşı, Roma İmparatorluk Dönemi, M.S. II. yüzyıl
Resim-9: Yerleşim krokisi
Resim-10: Pişmiş topraktan künk
Resim-11: Eirene yüz konstrüksiyonu, 30-50 yaşları arasında, M.S. 11-13.yüzyıl
Kaynak: ÖZEL HABEREditör: BAŞAK ERTEKİN