reklam
reklam

Karnımız doyuyor ama gözümüz hala aç

Eklenme Tarihi: 21 Nisan 2020, Salı - 12:02   Okunma Sayısı: 180446
Her öğünümüzde katık ettiğimiz, ekmek parası diyerek her gün yollara düştüğümüz yaşam boyunca çok çalışmış hatta ekmeğimizi taştan çıkarmışızdır. Baba yadigarı iş yerlerimiz ile ailemizi beslemiş ve ekmek teknemiz diye övünmüşüzdür. Kısaca hayat; bir ekmek kavgasıdır aslında....

İnsanlık tarihimize eşit bir serüveni olan ekmek, kuşkusuz tüm dünya insanlarının en ortak besin maddelerinin başında yer almaktadır. Fakat ülkemizin bir tahıl ülkesi olması, yılardır süregelen beslenme alışkanlıklarımız ve toplum olarak Sosyo-ekonomik yapımız nedeniyle Türk milleti olarak ekmeği daha çok sever ve tüketiriz.

Sofralarımızın vazgeçilmez besin maddesi olan ekmek, karbonhidrat ve protein kaynağı olarak beslenmede önemli bir yere sahiptir.  Tarlalara bin bir emekle ekilen buğdayın taneleri, yüzlerce hatta binlerce çiftçinin ekmek kavgasıdır adeta...Bereketli topraklarda güneşin tüm sevecenliği ile serpilen olgunlaşan ve tane tane mahsul veren buğday başaklarının hasat mevsimi geldiğinde ekinlerin toplanıp sonra değirmenlere yol alıp, orada işlendikten sonra un olup ekmek oluncaya kadar çıktığı yolculuğun, emek olup  lezzet olup sofralarımıza gelmesinin hikayesidir aslında. Çocukluğumuzda yerde bir parça ekmek görsek ' ekmek nimettir' diyerek yüksek bir yere kaldırırdık. Fırından aldığımız çıtır çıtır ekmeğin kokusuna hangimiz hayır diyebildik de ucundan ısırmadan eve gelebildik? Her gün en az 1 kez sofralarımıza konuk olan müthiş gıdamız, karbonhidrat ve lezzet kaynağı. Her ne kadar son zamanlarda bazı diyetisyenler tarafından yasaklansa da faydaları ve çeşitleriyle kalbimizdeki yeri çok başka ekmeğin. Karbonhidrat ve protein kaynağı olan ekmeğin beyaz, kepek, çavdar, mısır, tam tahıllı, çok tahıllı gibi pek çok çeşidi bulunmaktadır. Ekmek, artık o klasik halinden çıkmış hem tat olarak hem de görsel olarak çok fazla çeşitliliğe erişmiştir. Hal böyle olunca fırın yada büyük marketlerin ekmek reyonalarını gezdiğimizde o değişik ekmekleri tatmak istiyoruz.  Sözün kısası toplum olarak ekmeği çok seviyoruz ama bu sevgi ne yazık ki giderek artan ekmek israfının önüne geçemiyor. Sadece İstanbul'da gün içerisinde milyonlarca adet ekmek geri dönüşü olmayan bir şekilde çöpe atılıyor. İsrafın yıllar içindeki artışı ise ne yazık ki üzerine saatlerce konuşulacak cinsten...

Ekmeğin bir nimet olarak nitelendirildiği ülkemizde, soframızdaki önemine değindikten sonra bu kadar çok sevdiğimiz bu yiyeceği nasıl olur da çöpe atarız ve israf ederiz? buna dikkat çekmek ve de geçtiğimiz hafta yaşadığımız sokağa çıkma yasağını duyunca bazı insanların dikkatsizce ve hepimizin sağlığını hiçe sayarcasına sokağa fırlayarak yiyecek almalarına hepimiz şahit olduk. Bu iki günlük bir sokağa çıkma yasağı idi ve evlerimizde hiç bir şey yokmuşcasına alış veriş için sokaklara koşan insanların ilk yarım saat içinde gelen görüntüleri ürkütücü idi. Hafta sonu geçip panik havası da atlatıldıktan sonra çöplere atılan fazlaca alınan ve yeteri kadar tüketilmeden bozulan yiyeceklerin ve de ekmeklerin görüntüsü ise içler acısı idi... Maalesef ki yine bilinçsiz alışveriş ve yine israf, sonuç ise çöplere atılan yiyecek ve ekmekler.... Ülke olarak tüm dünyaya paralel olarak zor zamanlardan geçiyoruz ve bu sıkıntılı günler aslında daha sakin kalma ve daha dikkatli olma zamanlarımız olması lazım. Şu anda ülke olarak bir çok iş yerinin imalatı durma noktasına geldiğinden elimizdeki kaynaklarımızı kontrollü kullanmalıyız ve asla israf etmemeliyiz...

Dikkatli kullanmamız gereken kaynakların başında gıdalarımız, suyumuz, elektriğimiz gelmekte ama benim bu gün dikkat çekmek istediğim konu ekmek tüketimi ve israfı olacak, diğerlerine de sonraki yazılarımda değineceğim.

Bilinçsiz tüketim israfı doğurur

Son zamanlarda ülke olarak üretilen her 10 ekmekten birinin çöpe gittiği bir durumdayız ve israf giderek artmakta.  Oysa nasıl da severek tüketiyoruz değil mi? Ekmeğin kültürümüzdeki yeri bir başkadır ve bu sebeple masaya ekmeksiz oturamıyoruz. Yapılan araştırmalara ve anketlere göre dünyanın en çok ekmek tüketen ülkesiyiz. Hal böyle olunca en çok israf edenlerde de yine bizleriz.

Peki nasıl oluyor da bu kadar ekmek yeyip, hem de çok sevdiğimiz bir yiyecek olup  hiç acımadan çöpe atabiliyoruz? Nedir acaba  bizi buna sürükleyen sebep?

Hiç kimse kusura bakmasın ama cevabı; Karnımız doyuyor ama gözümüz doymuyor.

Ekmek, müthiş doyurucu bir besin kaynağı aslında. 1 dilimi bile normal kiloda bir insanı doyurmaya yetebiliyor. Fakat millet olarak ekmeği tek seferde çok çok alıyor, yemeklerde, kahvaltılarda dilim dilim yeyip, hızlıca karnımızı doyuruyoruz. Çeşit çeşit yaptığımız yemeklerin yanında ekmek olmazsa olmaz deyip alıp, sonra pilavın ve makarnanın yanında yenmeyen ekmeği  bir kenara koyup, unutuyoruz. Tazelikleri kaybolunca da hemen yenisini almaya marketin, bakkalın, fırının yolunu tutuyoruz. Durum böyle olunca ekmekler poşetlerin içinde giderek fazlalaşıyor, bayatlıyor ve küfleniyor. Oysa artık dengeli ve bilinçli beslenme konusunda hepimizin mutfağımızı ve kendi yemek zevkimizi gözden geçirmeliyiz. Çünkü Günde 1, 2 dilim ekmek, besin olarak bizlere yeter de artar bile... Dengeli beslenme konusunda bilinçlendiğimiz de tüm sebze ve meyvelerden tahıllardan ve diğer yiyeceklerden belli miktarda almamız gerektiğini öğrendiğimizde artık yavaş yavaş ekmek tüketimimizi düzenleyecek ve de israf etmeyeceğiz. Geçtiğimiz hafta yaşadığımız sokağa çıkma olayında insanların nasıl kontrolsüz alışverişine ve de iki günün sonunda çöpe attıklarına bir çoğumuz şahit olduk. Bunun gibi bir kaç sefer daha sokağa çıkma yasağı olayı yaşayabiliriz lütfen panik yapmadan evinizde ihtiyacınız oranında bozulmayacak kuru bakliyat yada konserve sebze ürünleri ve bol meyve bulundurun çünkü böylesi durumlarda sağlığımız için ve de direncimiz için dengeli beslenmek en önemlisi... Marketlerde en çok da makarna ve un reyonu boşalmış,  şaşırdım bu insanlara  ''sürekli mi makarna yada ekmek mi yiyeceksin?'' Böylesine sağlığımızı sıkıntıya sokan zamanlarda sakin kalıp her zaman ki beslenmemize devam edip aşırı yemekten de kaçınmalıyız  aynı zamanda zaten evde ve kısıtlı hareket alanı için de bir de çok yersek bir süre sonra sonuçları bize kötü yansır....

Bilinçli bir ekmek tüketicisi olmak için öncelikle ''Evde ekmek var'' cümlesini kullanmayı kendimize adet edinmemiz gerek. İsrafı önlemeye evden başlamak için; tüketebileceğiniz kadar ekmek alalım. Diyelim ki fazlasını aldık ve yenmedi kaldı. Fazla kalan ekmekleri kurumadan dilimleyerek buzdolabı poşetlerine yerleştirip tüketebileceğimiz miktarlarda ekmeği dolaptan çıkartıp kullanalım. Onları düzgünce muhafaza ettiğimizde bayatlamasına fırsat vermeden tüketmiş oluruz. Bayatlayan ekmeklerimizi de nefis tariflerle değerlendirelim, bunlar için internetten fikirler alabilirsiniz. Bir de son zamanlarda kendi ekmeğini evde yapan arkadaşlar hepinizi kutluyor ve tebrik ediyorum. Bu kötü durumun bize verdiği bir artı da evimizde kendi ekmeğimizi yapma cesareti ve becerisi olmuştur. Ama şunu unutmayalım yiyeceğimiz kadar  yapıp ya da bir kaç günlük ve haftalık yapmak olsun. Bu ekmekleri uygun şekilde saklamalıyız ki bin bir özenle yaptığımız o emekler çöpe gitmesin. Unutmayalım ki çöpe giden her bir gıda önce kendi cebimize sonra da ülke kaynaklarına ve de ekonomisine zarardır.

Ekmek tüketimine ve israfına değindikten sonra şimdi sizlerden bir ricam olacak. Malum 24 Nisan ilk sahur ile Ramazan ayımız ve oruç tutma geleneğimiz başlıyor. Bu sene Ramazan ayında herkes evinde mümkün olduğunca yine dengeli beslenerek oruçlarını tutmaya çalışsınlar, aman ha sakın iftar ve sahur daveti yapmayın ve de gitmeyin. Bu sene Ramazan ayımız ve bayramımız biraz buruk geçecek belki ama biraz daha sabrederek en kısa zamanda güzel günlere hep birlikte sağ salim erelim.

Önümüzdeki günlerde de azami şekilde tüm uyarılara uyarak ve de evde kalarak bu süreci çok fazla kayıp vermeden hep birlikte atlatalım. Hayat eve sığar evde kal Türkiye'm.

 

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: EMİNE AVCI

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam