reklam
reklam

DİPLOMATİK SAVAŞ

Köşe Yazarı: HASAN BİRGÜL   Eklenme Tarihi: 10 Eylül 2020, Perşembe - 10:18   Okunma Sayısı: 785289

Diplomatik savaş: Devletlerin belirli konularda fikir ayrılığına düşmeleri sonucu birbirlerini bundan dolayı yargılamalarıdır. Yani ‘’Silahsız yapılır’’. Yeri geldiğinde devletler birbirlerine ambargo uygular. Bu yazdığımı abes bulmayın. Zira birkaç aydır, Türkiye Dış Politikası da Diplomatik Savaşın içinde. Son birkaç aydır Doğu Akdeniz’i konuşuyoruz. Aslında güneyimizdeki bu kriz bugün ortaya çıkmış değil. Dayatmalar daha 2017’in sonlarında 2018’in başlarında başlamıştı.

Dünyanın en büyük rezervlerinden biri açığa çıkınca elbette uluslararası ve bölgesel birçok tarafın gözü buraya çevrildi. İştah kabardıkça rekabet arttı. Şimdi ise tansiyon yükseliyor. Dolayısı ile hem sahada hem masada daha güçlü olmamız gerekiyor! Fransa Cumhurbaşkanı Macron, son zamanlarda Türkiye’nin rolüne karşı gelmek için Libya krizinde de yer aldı. Büyük devletler arasındaki yerini ispat etmek hedefiyle etkin rol oynamaya çalışan Fransa, bugün Orta Doğu'yu Lübnan ile ilişkileri üzerinden kendisi için hayati ve tarihi alan teşkil eden stratejik bir yer olarak görüyor. Özetle, Fransa Lübnan’ı stratejisini uygulamak için sömürge başı olarak görüyor. Söz konusu Türkiye olunca, Irak’ta ve Suriye’de terör örgütü PKK saflarında da aktif yer almak gibi bir alışkanlığı da var. Mahallenin kabadayısı gibi sürekli çatıyor kalabalıkta Macron.

Türkiye çok net konuşuyor; Türkiye Doğu Akdeniz’de oldukça net. “Hem enerjide hem de siyasette ben de varım, bedeli neyse de hazırım.” diyoruz. Türkiye Cumhuriyeti ve Dış İşleri Bakanlığı “Diplomatik Savaş” veriyor ‘’Hem Sahada Hem Masada’’ bazı muhaliflerimiz bunu görmezden gelse de başaracağız.

Doğu Akdeniz’de başta GKRY olmak üzere; Yunan tarafının da desteklediği biçimde bölgesel güçlerle yaptığı münhasır ekonomik bölge sınırlandırma antlaşmaları hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge haklarını taciz etmekte hem de hidrokarbon kaynaklarının aranması ve işletilmesine yönelik girişimlerde bulunup hakça bir paylaşımı bölgede imkânsız kılmaktadır. Bu bağlamda Doğu Akdeniz’de yer alan ve uluslararası hukuka göre buradaki petrol ve doğalgaz kaynakları üzerinde söz sahibi olan bölgesel güçlerin bir araya gelerek çok taraflı antlaşma yapmadan ikili antlaşmalar yoluyla deniz alanlarına yönelik sınırlandırma anlaşmaları yapması, akabinde küresel şirketlerin bölgeye dâhil edilerek petrol arama ruhsatları verilmesi, bölgedeki gerginliği iyice çıkmaza sokmaktadır. Biz bu çıkmazdan çıkacağız. Diplomasiyle çıkacağız ama kimseye de hakkımızı yedirmeyeceğiz, gereken cevabı vereceğiz.

Öte yandan Yunanistan’da güçsüz ve etkisiz bir siyaset izleyen kınama ve yaptırım tehditlerinde bulunuyor ‘’Ateş olsanız Düştüğünüz Yeri Yakarsınız’’ siyaseti yapıyor. Öncelikle Türkiye baskılara karşı sessiz kalmayacak ve gereken cevabı diplomatik bir şekilde verecek, ama ileri giderlerse Türkiye Cumhuriyeti gereğini yapar. Fransa hakkında birkaç bilgi notu paylaşmak istiyorum; Fransa YPG’nin siyasi koluyla da seçkin ilişkiler geliştiriyor. Liderlerini ağırlıyor, onlarla Ulusal Kürt Konseyi arasında Kürt siyasi sokağını birleştirmek ve Türkiye ile iyi ilişkileri olan konseyi Türkiye’den uzaklaştırmak hedefiyle müzakere masasına hamilik yapıyor. Paris bu bölgelerde hastane, üniversite şubesi gibi birçok proje uyguluyor, sivil toplum, kültür ve yardımlaşma örgütlerini destekliyor. Fransa’nın da ciğerini biliyoruz aslında.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam