reklam
reklam

Dikenli kozağının içindeki şifalı yemiş

Eklenme Tarihi: 7 Ekim 2017, Cumartesi - 10:00   Okunma Sayısı: 231706

İSTANBUL

Bu sene mevsimlerin ne baharından ne de yazından bir şey anlamadık doğrusu. Bir soğuk bir sıcak derken çarçabuk sonbaharı da bitiriverip kışa giriyoruz nerdeyse. Soğuyan hava, bolca yağan yağmurlar, sokaklarda ellerinde mendiller hasta insanlar size kışın geldiğini haber veriyor. 
Kışın bir habercisi daha var ki onu hepimiz çok severiz ve belki de kışın gelmesine en çok da onun için seviniriz. Sokağa çıktığımızda iş dönüşü yada okul dönüşü önce mis gibi kokusu gelir uzaktan sonra satıcının sesi duyulur ‘’kestane kebap yemesi sevap’’...
Hava kararmaya başlamış ve hızla evinize dönmeye çalışıyorsunuzdur. Günün yorgunluğu ve açlığı ile aceleci adımlarla yola koyulmuşken burnunuza gelen o buram buram kokusu ile ilk önce sizi kendine çeker sonra satıcının ‘’kestane kebap, yemesi sevap’’ daveti ile tezgahın başında bulursunuz kendinizi bir anda. 
Nasıl karşı koyasınız ki çocukluğunuzun anılarını süsleyen sıcacık nar gibi kızarmış kestanelere. Satıcıya parasını uzatıp bir miktar alırsınız. Avuçlarınızda sıcacık kesekağıdının içindedir artık anılarınızın bir parçası. Her bir tanesinde onlarca anı saklıdır. Tüm ailenizle birlikte yediğiniz o sıcacık kış günlerindeki kestane kebapların keyfi bir başkadır dalar gidersiniz her bir lokmada biraz daha eskilere....
Hemen her yıl yaz aylarında köyümüze giderdik ve aile büyüklerimizle yazımızı köyde geçirirdik bu yüzden köyümü ve doğayı hep sevmişimdir. Mevsimine göre olan meyveleri, ağacına çıkarak dalından yemenin keyfini bizim kuşağın çocukları bilir ancak. Köydeki akrabalarımızın geçim için besledikleri hayvanları otlatmanın, sabah uyandığınızda kümesteki tavuğun tazecik yumurtası ile yapılan kahvaltının, tarladaki ürünlerin toplanmasının hatta buğdaylar hasat olduğunda harmanda düvenlerin üzerine çıkıp buğdayların dövülmesini oyunla izlemek büyük keyiftir yaz tatili için. 
Her güzel şeyin sonu olduğu gibi yaz tatilinin de sonu gelir ve yaşadığınız şehre dönersiniz tüm sevdiklerinizi geride bırakarak biraz buruk biraz özlemle. 
Eylül ayı gelir ve okula başlarsınız, artık havalar soğur ve kış yaklaşmıştır. Soğuk havalar kışın habercisi ve köydeki büyüklerinizin de şehre sizin yanınıza gelmesi demektir. 
 Bu öylesine güzel bir şeydir ki dört gözle beklersiniz anneanne ve babaannelerinizi. 
Köydeki yaşamları içinde kendi elleriyle ürettikleri ürünlerden sepet sepet çuval çuval doldurup da gelirler size bu nasıl bir berekettir anlatamam. Kendi elleriyle ekip biçtikleri sebzeleri, meyveleri ve yumurtayı, pekmezi, tereyağı ve balı derleyip toparlayıp çocuklarım yesin diye biriktirip günü geldiğinde düşerler yollara. 
Köyden gelen büyüklerimizin geldiği gün bir bayram sevinci olurdu evimizde onların özleminden dolayı. Yıllar boyunca çalışmanın izleri ile nasırlaşmış ellerini öper, yüzlerine düşen çizgileri önümüzde bir tarihin anıtı gibi duran yüzlerini severdik.  Köy hayatı süren büyüklerimiz emeğin ta kendisi idiler ve her şeylerini kendileri üreterek yaşadılar. 
Köylerimizde toprağın bereketinden başka dağları da çok bereketli idi. Köylünün kışlık odununu ormandan hatta hepimizin çok severek yediği kestane bile ormanda kendi yetişirdi.
Bizim köyümüz hemen orman kenarında olduğu için kestane bolca bulunur ve eylül ayı sonlarına doğru toplanmaya başlanırdı.  Üzerinde kozak denen dikenli bir kılıfı olan kestane olgunlaştıkça bu kozak açılır ve daha da olgunlaşan kestaneler diplerine dökülür. Belli bir toplama zamanına gelen kestaneler o civarın köylüleri tarafından toplanmaya çıkılır buna da halk arasında ‘başak etmek’ denir. Toplanan kestaneler toprağın içine kazılan özel bölmelere yine ‘evlertü otu’ denilen bir ot yardımı ile örtülerek gömülür ve kışa kadar saklanır. Yine iplere dizilerek ve kışın yenmek üzere kurutulur ve buna da dizin denilir. Daha taze yemek isteyenler de hemen bir soba ve kuzine  üzerinde  kebap yapıp sıcak sıcak afiyetle yerler. 
Benim memleketim Karadeniz’in incisi Sinop ve dağlarında kestane çok boldur. Bu yüzden köy halkı tarafından hem sade yenir hem de bazı yemeklerin içinde kullanılır. 
Şimdi ekim ayındayız yani kestane ayı; bu faydalı yiyeceği daha derinden tanıyalım istedim. 
Kışın en sevilen lezzetlerinden biri olan kestane, kayın familyasında yetişen bir meyve imiş aslında ve  yediklerimiz meyve değil ağacın leziz tohumları imiş... Sonbaharın ortalarında hasadına başlanır binbir emekle dikenli kozaklarından ayrılır ve sofralarımıza kadar gelir. Bundan 30- 40 yıl öncesinde herkesin evinde kışı geçirmek için kış hazırlıkları yapılırken soba evin baş köşesine kurulurdu tüm evi güzelce ısıtsın diye ve o sobanın üzerinden bir güğüm ve demlik hiç eksik olmazdı kış boyu. 
Köyden akrabalarımız geldiği zamanlarda bayram havasına dönen evimiz, sobanın üzerinde demlenen çayın ve yine sobanın üzerinde ızgaraya itina ile dizilen kestanelerin pişerken çıkardığı mis gibi koku ile dolar tüm aile fertleri birlik içinde olmanın sevincini soğuk kış günlerinde sıcacık yaşardık. Bir biri ardına boşalan bardakların haberini şıngırdayan kaşıklar verirdi. Tazelene çayın yanına mis gibi kestane kebaplar ikram edilirdi. Sohbetin koyuluğuna kestane kabuklarının sesi eşlik ederdi. Evdeki kalabalığın ahengi bir başkaydı ve başlardı büyüklerimiz eskileri anlatmaya ve bizler doyamazdık onları dinlemeye. 
Bir demlik çaydanlık ve bir tepsi kestane kebap mutluluktu tüm aileyi bir araya getiren şimdilere geride kalan ve çok özlediğimiz... 
Gelelim bu müthiş yiyeceğin geçmişine; kestane tohumunun yenebilirliğini keşfedenler, Çin'den çıkmış yine... Ancak göçler ve ticaret ilişkileri sayesinde bütün dünyaya bu ağacın tohumundan elde edilen nefis çerezler yayılıyor. Kestane, kayıngiller (Fagaceae) familyasından Castanea cinsini oluşturan ağaçların ve bu ağaçların yenilebilen tohumlarına verilen ad. Tohumları Güney Avrupa ile Güneybatı ve Doğu Asya'da yaygın olarak tüketilmektedir. Orta çağlarda Güney Avrupa'da yeterli buğday ununa sahip olamayan orman toplulukları temel karbonhidrat kaynağı olarak tamamen kestaneye bağlı kalmaktaydı. Tahıl üretimi yetersiz kaldığında ise kestane uzunca bir süre Avrupa'nın karbonhidrat kaynağı olarak iş görmüş. Alp yöresindeki insanların dört-altı aylarını kestane yiyerek geçirdikleri rivayetler arasında. Hatta fazlaca olan bu tüketimden dolayı kestanenin meyvesine fakirin ekmeği, kestane ağacına ise ekmek ağacı ismini takmışlar.
Anadolu'ya dönersek, hangi ilimizde en çok kestane üretildiğini soracak olsak sanıyorum ilk yanıtınız Bursa olurdu ve bu cevap gücünü kestane şekerine hayat vermesinden alıyor olmalı. Oysa ülkemizde kestanenin en çok yetiştiği coğrafya Aydın ili olarak bilinmektedir. Bu liste Bursa ve İzmir şeklinde uzayıp gidiyor...
Karadeniz’in batı kısımları ve benim melektim Sinop’ta da kestane ağaçları oldukça boldur ve köy halkı bunu her şekilde tüketmektedir. Hatta hasadını yapıp satanlar bile oldukça fazla olup geçimlerine katkı sağlamaktadırlar.  
Sonbaharın ortalarına doğru hasat edilen kestaneyi közleyerek, haşlayarak yahut sıcak suda kabuklarını ayıklayarak yeriz. Tohumun sert kabuğu, ısıya dayanıksız olduğu için içindeki yemişe ulaşabilmek adına kabuğu derin bir çizikle işaretler ve pişirme usulünü uygularız.
Kestane tek başına tüketilebildiği gibi tatlandırılarak şekerlemesi de yapılabilmekte, yahut haşlama metodu ile kabuğundan ayrıldıktan sonra et yemekleri için çeşnilendirilerek garnitür olarak kullanılmaktadır. Avrupa mutfaklarından çoğu kestaneye bir garnitür olarak daha tanıdıktır. Kestane püresi yahut kestane unu da zengin bir karbonhidrat kaynağı olarak kullanılmaktadır. 
Yenebilir nitelikteki taze kestane başta nişasta ve çeşitli şekerler olmak üzere iyi kalitede sindirilebilen lifli maddeler, protein, düşük oranda yağ, çeşitli mineral maddeler, B1, B2 ve C vitaminlerini içermektedir.
l Kestanenin Şifası:
1. Yüksek ateşin düşmesini sağlar.
2. Çiğ kestane stresin en büyük düşmanıdır aynı zamanda sakinleştirici özelliği mevcuttur.
3. Yaşlanma karşıtı bir gıdadır, hücreleri yenileyerek yaşlanmayı geciktirmeye yardımcı olur.
4. Detoks etkilidir, Detoks vücudun toksinlerinden arındırılması anlamına gelmektedir.
5. Kestane lif bakımından zengindir. Düşük oranda ve kaliteli tohum yağı içerir. Ayrıca B1, B2 ve C vitaminlerini bünyesinde barındırır.
6. Çiğ kestane mide hastalıklarını hafifleterek rahatlama sağlayacaktır.
7. Kan basıncının düşürülmesinde yardımcıdır aynı zamanda kansızlık için çok faydalıdır.
8. Özellikle akciğer kanserinin en önemli düşmanıdır. Kanserin oluşmasını engellemeye yardımcı olur.
9. Yoğun miktarda içerdiği selenyum elementi sayesinde prostat kanserinin önlenmesini sağlar.
10. Diş ve diş etlerinin kuvvetlenmesine yardımcı olmaktadır. Diş çürümelerini engelleyerek bu gibi sorunları ortadan kaldırır.
11. Halsizlik ve aşırı yorgunluk şikayeti olanlar için oldukça faydalıdır. Enerji verir ve yorgunluğu azaltır.
12. Felç geçirmeye neden olan hücrelerle savaşarak felç geçirme riskini azaltır.
13. Bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardımcı olarak hastalıkların azalmasına yardımcı olur ve vücudun direncini arttırır.
14. Beyin hücrelerinin gelişmesini sağlayarak unutkanlık gibi problemlerin azalmasına yardımcı olur.
 Sonbahar ve tam mevsimi ve bu kadar faydasını saydıktan sonra siz ve aileniz bolca kestane yiyin. 
Resimlerde desteğini aldığım köylüm, değerli büyüğüm Tepecik Köyün’den Ümit Yolaçan beye ve sevgili eşine teşekkürlerimi sunarım.

 

Editör: EMİNE KALYON

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam