reklam
reklam

Yarımada'nın kadim semti

Eklenme Tarihi: 5 Haziran 2022, Pazar - 23:11   Okunma Sayısı: 113240
Sultanahmet Meydanı’nın hemen altında Cankurtaran ile Kadırga semtleri arasında yer alan Küçük Ayasofya Mahallesi, tarihi evleri, kültürel mistik yapısı, coğrafi konumu ve zengin mirasıyla Tarihi Yarımada'nın kadim semtlerinin başında geliyor.

İstanbul'un Avrupa Yakası'nda bulunan Fatih ilçesi sınırları içerisinde Çatladıkapı ve Kadırga Limanı Caddesi arasında yer alan Küçük Ayasofya'nın kuzeyinde Binbirdirek, batısında Şehsuvarbey, doğusunda Sultanahmet mahalleleri, güneyinde ise Marmara Denizi yer almaktadır. İçerisinde barındırdığı arkeolojik kalıntılar ve anıtsal yapıların yanında geleneksel ahşap konut mimarisi ile de dikkat çeken Küçük Ayasofya'daki bilinen ilk yerleşim Cilalı Taş Devri’nin sürdüğü M.Ö. 6 bin 500’lü yıllara dayanıyor. Konstantinopolis’in en önemli anıt eserlerinin yer aldığı bölge aynı zamanda o dönemki  inşaat tekniğinin geldiği son noktayı temsil etmesi açısından da önem taşıyor. Bu eserlerden Aya İrini Kilisesi ile daha sonra camiye çevrilerek Küçük Ayasofya Camisi adını alan Sergios ve Bakhos Kilisesi İustinianos döneminden kalan eserlerden en önemli olanları.  Küçük Ayasofya aynı zamanda Bizans konut mimarisinin ve kentsel dokusunun en değerli izlerini taşıyor. Bu izler iki ya da üç katlı yapılar olarak gelişerek daha sonra oluşacak olan Osmanlı Dönemi konut mimarisinin de temelini teşkil etmiştir. Fetihten sonra yeniden inşa edilen kentte Müslüman mahalleleri külliyeler ve camiler etrafında gelişmiş, bu biçimde oluşan 12 nahiyeye ayrılan yerleşimlerden ilki Ayasofya ve çevresi olmuştur. Bu süreçte, bölgede dini yapıların inşasına ağırlık verilmiş, yeni yapılan çok sayıda caminin yanı sıra, 15. yüzyılda Ayasofya ve birçok kilise de camiye çevrilmiştir.

Bizans’ın görkemli hipodromu

Sultanahmet At Meydanından Marmara yönünde Şehit Mehmet Paşa Yokuşunu takip ettiğimizde yokuşun sonunda Bizans’ın görkemli hipodromunun toprak üstünde kalan tek parçası olan Sultanahmet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi karşımıza çıkacak. Okulun bugün bulunduğu bina Bizans İmparatorları'ndan Filozof lakaplı 6.Leon'un oğlu 7.Konstantinos tarafından yaptırıldı ve bir süre akıl hastanesi olarak hizmet verdi. 1054 yılında İmparator 9. Konstantinos Monomakos tarafından demir işçiliğinin yapıldığı bir atölyeye çevrilen bina, Fatih Sultan Mehmet döneminde kılıç üretim atölyesi olarak yeniden düzenledi. Bundan sonra halk arasında ismi hep "Kılıçhane" olarak anıla geldi. Sultan 1.Ahmet zamanında Kılıçhane binası bir tekstil atölyesi olarak Yeniçerilerin kıyafetlerinin dikildiği bir yer haline geldi. Sultan 3.Ahmet zamanında bina klasik Türk Mimarisi'nin tüm özelliklerini yansıtan bir hastaneye dönüştürülür. Okulun ön bahçesindeki havuza monte edilen mermer fıskiye çanakları ile girişteki mermer sütun ve revaklar hastaneden kalan izlerdir. Daha sonraları okul olarak kullanılan bina, Sanayi Mektebi, Mıntıka Sanat Mektebi, Sultanahmet Erkek Sanat Enstitüsü, Endüstri Meslek Lisesi isimleriyle eğitime hizmet verdi.

Sokullu Mehmed Paşa Camii

Okulun biraz ilerisinde yine Şehit Mehmet Paşa Yokuşunun Kadırga'ya doğru devamında Mimar Sinan’ın eseri olan ve Osmanlı’nın uzun süre görev yapan sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa'nın adını taşıyan Sokullu Mehmed Paşa Camii'ne ulaşmak mümkün. İlk bakışta küçük bir mahalle camisi gibi görünse de Sokullu Mehmed Paşa Camii; medrese, tekke, çeşme ve dükkânlardan oluşan bir külliye durumunda. Külliyenin batısında vaktiyle Sokullu Mehmed Paşa ile eşi Sultan 2.Selim'in kızı İsmihan Sultan’ın sarayı bulunmaktaydı. Aynı avluyu paylaşan cami-medrese ikilisinin kuzeye açılan ortak girişi üzerinde yer alan kitabede yazanlardan yola çıkarak burada daha önce Azize (Hagia) Anastasia Kilisesi olduğunu düşünülmektedir. Külliyenin bulunduğu alanın kuzeydoğu köşesinde Helvacıbaşı İskender Mescidi yer alır. Çevresini kuşatan mavi İznik çini bezemenin ortasında yalın tasarımıyla hoş bir tezat oluşturan mermer mihrap yanlardan çubuklu gömme sütunlarla kuşatılmış ve rumi dolgulu bir alınlıkla taçlandırılmıştır. Mihrap ve minberdeki kusursuz taş işçiliğini de dikkate değerdir. Sır altı tekniğiyle üretilmiş olup gerek desen ve renk gerekse sırlama açısından dönemin en kaliteli ürünleri olan İznik çinileri bezemeler içinde en çarpıcı grubu meydana getirir. Söz konusu çiniler, içerik bakımından stilize bitkisel motifler ve hat kompozisyonları olarak iki grupta toplanabilir.

Semte adını veren Küçük Ayasofya Cami

Sokullu Mehmed Paşa Camii'nden çıktıktan sonra Kadırga Liman Caddesini takip ederek güneye indiğinizde Küçük Ayasofya'ya ismini veren Küçükayasofya Camisini görebilirsiniz. Kilise olarak inşa edilen yapının asıl ismi Sergios ve Bakhos Kilisesi. Doğu Roma İmparatoru 1. Jüstinyen ve karısı Theodora tarafından 527 senesinde yapımına başlanan kilisenin inşaatı 532 yılındaki Nika Ayaklanması sırasında zarar görünce ancak 536 yılında tamamlanabildi. Kilise ismini Hristiyanlığa geçtikleri için işkence ile öldürülen ve daha sonra azizlik mertebesine getirilen Sergios ve Bakhos isimli iki askerden aldı. 9. yüzyılda kilise Latin rahiplere terk edildi. Küçük Ayasofya Camii'nin planı, dikdörtgen yapının içine sekizgen oluşturacak şekilde yerleştirilmiş sütunların üstünü kaplayan dalgalı ana kubbe, dört yarım kemer ve dört yarım kubbe ile desteklenmiş böylece yapının iç mekanının genişlemesi sağlanmıştır. İlk defa kullanılan bu yarım kubbe modeli sayesinde hem iç mekanlarda ekstra bir genişlik sağlanmış hem de büyük kubbelerin ağırlığının yandaki yarım kubbelere aktarılması sayesinde daha büyük ana kubbeler yapılmasının yolu açılmıştır. Bu açıdan Küçük Ayasofya kendinden birkaç yıl sonra inşa edilecek olan “Büyük” Ayasofya’nın küçük ölçekli bir denemesi olmuştur. Ayasofya gibi anıtsal bir yapı ile başarısını kanıtlayan yarım kubbeli modeli İstanbul’un fethinden sonra Türk mimarisini de etkileyerek bugünkü camilerin kubbe görüntünün de temelini oluşturmuştur.

Depremlere dayanan kapı

Küçük Ayasofya Cami'ni gezdikten sonra rotamız Bukoleon Sarayı kalıntıları. Bunun için Cankurtaran yönüne doğru devam ediyoruz. Çatladıkapı'yı geçidinden sonra Kennedy Caddesi’ne çıkıp Bukoleon Sarayı’na ulaşabilirsiniz. Bu arada İstanbul'un Marmara Denizi'ne açılan üç önemli kapısından birisi olan Çatladıkapı'nın da tarihinden bahsetmek gerek. 2. Teodosius döneminde inşa edilen bu kapının kemeri 1532 depreminde çatlamış. Ancak yıkılmadığı görülünce de bu kapıya Çatladıkapı adı verilmiş. Bizans döneminin en önemli kapılarından olan Çatladıkapı'nın o dönemdeki adı Leon Kapısıydı. Adını, hemen yanında inşa ettirilen Buko (boğa) Leon (aslan) sarayından almaktadır. Bu kapı 2. Teodosius yönetiminde, Tarihi Yarımada'nın surlarıyla birlikte inşa edildi.

Bizansın sahil sarayı Bukoleon Sarayı

Bukoleon Sarayı'nın günümüze kadar gelebilen kısımları Pharos Kulesi, İmparator İskelesi ile sarnıç bölümlerinden oluşuyor. Restorasyon çalışmaları bittiğinde imparatorların Marmara Denizi’ni seyrettikleri teras kısmı da ziyaretçiler tarafından gezilebilecek. Girişte gördüğümüz uzun kulenin adı Pharos Kulesi. Bu kule bir dönem deniz feneri olarak kullanıldı. İmparatorların sarayına gitmek için kullandığı yolda mermer payeler bulunuyor. Saraydan sadece doğu kısmı ayakta kalmış durumda. Burada deniz surları ile birlikte gelen ve surlarla birlikte şekillenen bir saray kalıntısı var. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’nde bulunan ve 1. Derecede Arkeolojik Sit Alanı içinde yer alan Bukoleon Sarayı’nda restorasyon ivme kazandı. Toprak altındaki sarayda sekiz buçuk metreye varan toprak dolgun kaldırılarak sarayın özgün seviyesine ulaşıldı. Sarayın törensel alanında ortaya çıkarılan ve kesici aletlerle öldürülmüş bir grup iskelet buluntusu burada toplu bir katliam yaşanmış olabileceğini düşündürüyor. Bukoleon Sarayı’ndaki arkeolojik kazılarda İstanbul’un en eski çeşmesi bulundu. Çeşmenin hemen ardında bulunan sarnıçta yapılan kazılarda bir kaçış dehliziyle karşılaşıldı. Çalışmalar bittiğinde burası bir açık hava müzesi olacak.

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: MURAT İLTER

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam