reklam
reklam

Camla hayat bulan sanat

Eklenme Tarihi: 18 Nisan 2022, Pazartesi - 15:23   Okunma Sayısı: 100112
İnsanlık tarihinde çok önemli bir yeri olan cam, ilk keşfedildiği günden bugüne kadar bir çok medeniyetin ve uygarlığın elinde eşsiz eserlere dönüştü. Çeşm-i Bülbül ise sadece Türk cam sanatına damgasını vurmakla kalmayıp, dünyada da derin izler bıraktı.

Cam sanatı, ilk olarak Asurlarda görülse de, Mısır'ın Orta Krallık ve Yeni Krallık dönemlerinde doruklara çıktı. Son buluntular cam sanatının Antik Mısır dönemine kadar uzanabileceğini gösteriyor. Mısır cam sanatının en önemli özelliği cam örneklerinin, kırmızı, yeşil, sarı ve mavi tonlarında olmasıydı. Ayrıca cam eserler üzerinde bulunan dalgalı renkli çizgiler, daha sonra Roma ve oradan da Venedik cam sanatını derinden etkileyecek bir stile sahipti.  Roma'da cam sanatının yayılmasıyla antik çağda üretilmiş en iyi sanat eserleri ortaya çıkmaya başladı. Günlük kullanılan eşyaların yanı sıra Roma, camı daha çok dekorasyon için kullandı.  İtalya'da cam sanatının merkezi olarak kabul edilen  Venedik, asırlar boyu sürecek bir cam sanatının ve tekniğinin doğduğu en önemli merkezlerinden biri oldu. Geleneksel cam yapımı ile çağdaş sanatının harmanlandığı günümüzde dahi cam eserleri ile Venedik önemini hala korumakta. Venedik'in bir ticaret şehri olması sebebiyle, cam sanatı bir çok medeniyetten özellikler kaptı. Erken Orta Çağ'da İslami cam sanatı en çok gelişmiş sanatlardan biriydi. Ayrıca Avrupa'nın devasa Norman ve Gotik katedrallerinin inşasını yapanlar 15.yüzyılda Rönesansın da etkisiyle cam sanatını zirveye taşıdılar. Cam eserler üretildiği kültürün izlerini taşırken, başka kültürleri de etkilemekten çekinmemişlerdir.

Çeşm-i Bülbül'ün doğuşu

Osmanlı Türk cam sanatı Sultan III. Selim döneminden itibaren hareketlenmeye ve hızlı bir yükselişe geçti. İslam cam sanatının Moğol istilası sonrası gücünü kaybetmesi ve Venedik cam sanatının öne çıkmasıyla Sultan III.Selim, cam sanatını öğrenmesi ve bilgi alması için Derviş Mehmet Dede’yi İtalya’ya gönderir. Mehmet Dede cam tekniğini öğrendiği Venedik’ten dönüşünde Beykoz’da bir atölye açmış ve öğrendiği tekniği geliştirmeye başlamıştır. Üretim esnasında dönerek burulan çizgilerin ortaya çıkması ve ortaya çıkan desenin bülbül gözüne benzetilmesi ile bu tekniğe bülbül gözü anlamına gelen Çeşm-i Bülbül ismi verilmiştir.

Cam sanatının en güzel çizgileri

Çeşmibülbül türü camlar Beykoz işi grubuna girer. Çeşmibülbüllerin yapılışında şöyle bir yol takip edilir: Üfleme piposu önce erimiş cama daldırılıp çevrilerek ucuna cam toplanır. Potadan çıkarılan cam dışarıda biçimlendirilir ve yeterli ısıya indirilir. İçinde renkli cam çubukların dizili olduğu kalıba sokulan fıska (piponun ucundaki cam kütlesi) üflenip şişirilir ve çubukların sıcak cama yapışması sağlanır. Daha sonra pipo yeniden potaya daldırılarak çubukların üzerine cam sarılır ve döndürülerek tekrar üflenir.

 

Geleneksel Osmanlı Camcılığı

Osmanlı döneminde “Ehl-i hıref” denilen ve doğrudan Topkapı Sarayı’na bağlı olarak görev yapan  sanat erbapları bulunmaktaydı. Bu sanat kadrosunun içerisinde de “Camgeran” olarak adlandırılan  cam ustaları da görev yapmaktaydı. Bu cam ustalarının başındaki ustalara ise “Sercamger” denmekteydi. Enderun-u Hümayun’dan yetişmiş kişiler arasından seçilen Kethüdalar, cam atölyelerindeki üretimi denetlemekteydiler. Cam sanatçıları da diğer meslek gruplarındaki çalışanlar gibi Lonca sistemine dahildi. Bu sistem içinde, usta-kalfa-çırak düzeni büyük bir hassasiyetle korunurdu.

Üretim çok sıkı kontrol edilirdi

Cam sanatının gelişmesi adına, üretilen cam ürünlerinin biçimleri, adları, özellikleri, ağırlıkları ve alım satım bedelleri çok önceden belirlenmekteydi. Belirlenen ölçüye göre yapılmayan cam, şişe ve camdan yapılmış objeler kırdırılır,  o ürünü üreten ustalar ise cezalandırılırdı. Bütün bu katı kuralların bir diğer sebebi de cam sanatının devlet tarafından korunmakta olduğunun gösterilmesiydi. Cam üretimi yapan imalathanelerdeki fırınların kullandığı çam odunu ve mayalama için kullanılan cam kırıkları üreticiye aracısız olarak temin edilirdi. Cam işçiliğine ait kurumlar ve buralarda çalışanlar doğrudan Padişah’ın himayesinde oldukları için, Osmanlı döneminde cam sanatının merkezi doğal olarak İstanbul oldu.

İstanbul’daki cam atölyeleri

İstanbul’daki cam üretimi için, şehrin yerleşim yerlerine uzak olan bölgeleri seçilirdi. Bunun nedeni ise İstanbul’da sıkça çıkan yangınlardı. Ateş kullanılması gereken cam sanayisi gibi tesislerin genellikle şehir surlarına yakın ve yangın tehlikesi olmayan yerlerde üretim yapmalarına izin verilirdi. O dönemde İstanbul’un dış mahalleleri olarak görülen Bakırköy, Edirnekapı, Beykoz gibi semtlerde cam işçiliği kendisine yer buldu. Özellikle Edirnekapı, İstanbul şehrinin dışarıya açılan sur kapısına yakın olması nedeniyle cam işçiliği için gerekli ham madde, odun ve kömür gibi malzemelerin kolay temin edilmesini için idealdi. Beykoz ve çevresindeki düzlüklerde yapılmaya başlanan camcılık ise Sultan III.Selim zamanında oldu. Beykoz cam fabrikalarında, döneminin en güçlü camcılık merkezi olan Venedik’in teknik desteği ile üretilmeye başlanan çeşm-i bülbüller, zaman içinde İstanbul cam sanatının sembolü haline geldi.

Billur sergisi Üsküdar'da açıldı

Cam sanatının günümüzdeki en önemli temsilcilerinden biri olan Yasemin Aslan Bakiri’nin camı ve metali buluşturduğu eserlerinden oluşan Billur Sergisi’ni Nevmekan Selimiye’ye getirdi. Sanat dünyasından isimlerin katılımıyla açılışı yapılan sergi, Nevmekan Selimiye’de açılan ilk sergi olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamını kaftanlar üzerinden anlatıyor. Cam ustası Yasemin Aslan Bakiri, “Bu sergi ile tarihe sınırlarımızın ötesinde farklı bir perspektiften bakıyoruz” Eserlerinde modernlikle geleneksel yöntemleri bir arada kullandığını dile getiren Yasemin Aslan Bakiri, "Cam bir yolculuk, motifler ise bambaşka diller. Dil, bildiğimiz gibi kültür taşıyıcıları yani yolcu diyebiliriz. Bu dili tercüme ederken Osmanlı kaftanlarında günümüzün formlarını kullanırken özellikle imparatorluğun ihtişamını yansıtmayı istedim” dedi. Bakiri, zaman zaman eserlerinin hikaye kahramanları gibi canlandığını düşündüğünü vurguladığı konuşmasında "Bu tarihi yapıda Billur Sergisi için tasarlayıp ürettiğim rengarenk cam nalınların ayak seslerini belki sizler de duyabilirsiniz. Çünkü sonuçta zaman, mekân oyunu içindeki bu çağdaş eserler geçmişin izlerini taşımakta. Siz cam deyin, ben uzun bir yolculuk. Bu sergi sizlere sınırlarımızın ötesinde farklı bir perspektiften tarihe bakma olanağı sunuyor" diye konuştu.

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: MURAT İLTER

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam