reklam
reklam

TÜRKİYE UYKU ARAŞTIRMALARINDA GİDEREK İLERLİYOR

Eklenme Tarihi: 5 Ekim 2018, Cuma - 11:00   Okunma Sayısı: 134216

İSTANBUL

Poliklinik anlamında uykuya ilgili çalışanların sayısı arttıkça, hedeflenen insanlara ulaşma oranımız artığına dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Fuat Özgen uyku laboratuvar merkezlerinin 30 yıl öncesine göre iyi bir yerde olduğunu vurguladı. Dr. Özgen Türkiye’de uyku laboratuvarları ve gelişimi hakkında şunları söyledi: Şu anda gerek uyku çalışması yapılsın veya yapılmasın, birçok uyku çalışanı var devlette, özelde. Genel anlamda sağlık anlamında baktığımız zaman ‘Tansiyon hastalarının hepsi bir kardiyolog bulabiliyor mu?’ sorusunun cevabı nasıl ‘Hayır’sa, ‘Uyku bozukluğuna sahip her hasta bir uzman bulabiliyor mu?’ sorusunun cevabı da ‘Hayır.’ Ama bu gün geçtikçe artacak, bizlerin bilgisi arttıkça artacak. Her türlü uzmanlık alanında insanların hepsinin uzmanlara ulaşması zaten dünyada da mümkün değil. Ancak ‘Yeterli mi?’ sorusunun cevabı ‘Yetersiz.’ Ancak bundan 30 yıl önceye göre çok çok daha iyi. Daha çok sayıda hekim, bu tür başvuran insanları ayırt etmede ve gerekirse ehil insanlara yönlendirmede çok daha iyi durumda. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda daha da iyiye gidecek. Her şey için geçerlidir bu. Tansiyon için de geçerlidir. Bütün tansiyon hastaları da kardiyolog bulamıyor. Bütün uyku hastaları da uyku çalışanı bulamıyor. Ama her doktorun, her hekimin uyku konusunda bilgisi olması, bir kısmının yapabileceği şeyi yapması gerek. 

UYKUSUZLUK GÜNLÜK HAYATIMIZI OLUMSUZ ETKİLEDİĞİNDE DOKTORA BAŞVURULMALI 

Normal günlük hayatınızı bozduğu an gelmemiz gerektiğinin altını çizen Psikiyatrist Fuat Özgen günlük hayattaki işlevsel hayatımız bozulduğu anda bir uyku uzmanına gitmemiz gerektiğini söyledi. Uyku bozukluğu konusunda ne zaman gitmemiz gerektiği hakkında Özgen, şunları aktardı: Kişi için baktığımız zaman yorgun kalkıyor, iş verimi azalıyor, araba kullanırken kırmızı ışıkta uyuyor, gelmesi lazım. Yani işlevselliğin bozulması halinde uyku uzmanına gelmeli. Peki ‘Gece uyku uyuyamadım, hemen gelmeli miyim?’ ‘Hayır’ tabii ki. Benim bahsettiğim % 50 içinde, bir müddet hayatı etkileyen oranlardan bahsediyorum. Yoksa ‘Bugün canım bir şeye sıkıldı, ya da karnım çok ağrıyordu uyuyamadım.’ Bu uykusuzluk mudur? Hayır. Dolayısıyla sizlerle birlikte bu farkındalığı arttırmaya çalışıyoruz. Birçok olguda da farkında olmadan gelip geçiyor. ‘Benim çocuk yürür’ diyor. ‘Benim çocuk arada bir kalkar, bağırıp çağırıp gezer’ diyor. Taa ki kapıyı açıp merdivenden çıkmaya başladığında bize getiriyor. Bunların hepsi var.  Parasomniler ya da işte uykuda yürümeler insan hayatını etkiliyor. O zaman tabii ki başlayacak.  Ama ömrü hayatında 3 kere korkuyla uyanmış, kabus görmüş, hemen doktora mı gitmeli, gerekmeyebilir. Ama bazen bir tanesinde yeni gelecek şeylerden korktuğu için doktor ihtiyacı olabilir. ‘Gelme oranı nedir insanımızın?’ dediğimiz zaman, bütün hastalıklarda olduğu gibi istenilen düzeyde değil tabii. Hasta olup ortalıkta gezen nasıl çok sayıda tansiyon-şeker hastası varsa, çok sayıda da uyku hastası var.”

 

TÜRKİYE’DE DOKTOR VE HASTALARDA UYKU BOZUKLUKLARI KONUSUNDA DAHA BİLİNÇLİ 

Uyku laboratuvarlarının ya da uykuyla ilgilenen kişilerin  çoğalmasıyla toplumda uyku konusunda farkındalığın artığını vurgulayan Prof. Dr Fikret Yılmaz yapılan kongrelerle çok önemli adımların atıldığını belirtti. Türkiye’de uyku laboratuvarları konusunda son yıllarda önemli gelişmelerin yaşandığını söyleyen Yılmaz şunları söyledi: İyi bir yöne gidiyoruz ki bana mesela göz hastalıkları kliniğinden birçok hasta geliyor. Yani gözcü arkadaş bu işin farkında. Çünkü çalışma yaptık, dolayısıyla her taraftan hasta gelmeye başlıyor. Türkiye’de bu iş biraz kötü gidişatlı oldu. Bu işi bilen kişilerin gerçekten doğru olarak bilerek devam etmesi gerekiyordu. Biz Türk Uyku Tıbbı Derneği olarak her sene kurslar veriyoruz, hekimler yetiştirilmesine katkıda bulunuyoruz ama Hükümet tarafı işi farklı yönde yorumluyor. Şimdi biliyorsunuz 2016 yılından sonra başlayan yeni bir ehliyet yönetmeliği var. Bu yönetmelik gereğince hemen hemen her devlet hastanesinde, ki daha önce sadece üniversite hastanelerinde ve eğitim araştırma hastanelerinde bu iş yapılırken, şu anda ikinci basamak dediğimiz birçok devlet hastanesinde de uyku laboratuvarları kurulmaya başlandı. Hekimin, gelen hastayı bir bütün olarak değerlendirilmesi lazım. Bu da şu demek: Sizin gerçek anlamda tüm uyku bozukluklarını bilmeniz lazım. Sadece bir uyku testi yapıp sonucunu alıp ‘Sizde şu var, bu var’ demek değil bunun yorumlanması da önemli. Şu an yapılan en büyük hata bu. Ama niye bu kadar sayı arttı. Türkiye’de aslında uyku laboratuvarları sayısı hiç mi hiç az değil. Biz Türk Uyku Tıbbı Derneği olarak dünya ulusal uyku tıbbı derneklerinin toplantılarına da kabul ediliyoruz. Ülke olarak hiç kötü değil durumumuz. Avrupa’da 4. sıradayız. Uyku laboratuvarları ve uğraşanları konusunda 4. sıradayız. Hiç kötü değil durumumuz. Ama burada kantite değil, kalite önemli. “Sadece hastalar değil hekimler de uyku ve bozukluklarını tanımıyorlar. Biz ilk defa 2010 yılında birçok tıp fakültesinde böyle bir ders konusu yokken 5. sınıflara uyku ve hastalıkları konusunu ders olarak koyduk. Nöroloji tahlilleri içine bazı uyku hastalıklarını koyduk. Bunu meslektaşlarımıza da anlatıyoruz. Bir bedel ödüyoruz. Kişi kendisi bedel ödüyor. Kişi trafik kazası, iş kazası yaşıyor. Topluma ödetiyor. O trafik ve iş kazalarının, hatalı üretimlerin topluma da bir maliyeti var. Batı bunu erken gördü. Uyku tıbbının birinci derecede görevi, uyku hastalarına o anda anlık çözüm üretmek değil. Bir şeyi, daha da kötüleşmeden yakalayıp tedavi etmek Gerek yayın sayımız bakımından, gerekse Avrupa’da bir dergisi olan tek derneğiz. Benim o zamanki bulunduğum tıp fakültesinde Hikmet Hocamızınki gibi 2010’da değil, 1990 yılından itibaren uyku dersleri eğitim programının içindeydi. Dolayısıyla farkındalık bir miktar artıyor. İstediğimiz seviyede tabii ki değiliz, daha iyi olmaya çalışıyoruz. Ama burada tıp fakültelerini, devlet hastanelerini, otoriteyi uyaracak olan halktır. Halkın başvurması gerekiyor. Halkın şikayetlerini bilip bunlarla ilgili talepleri olması gerekiyor. O yüzden sizlere daha çok ihtiyacımız var. Bu bilgilerle halk daha çok talep edecek. ‘Üniversite hastanelerinde, devlet hastanelerinde hastalara yetecek uzman var mı?’ sorusu zamanla yerine gelecek. Bu konudaki problem aslında bütün branşlar için geçerli.”

SON ZAMANLARDA SIKÇA DUYDUĞUMUZ ‘DAVİNCİ UYKUSU’ 

 

 Uykunun, biyolojik saat içinde bir ritm ve düzen içinde yapılması gerektiğine dikkat çeken Psikiyatrist Prof. Dr. Sinan Yetkin . İhtiyaç duyduğumuz uykuyu, uyku hijyeni kuralları dahilinde aldığımız takdirde sağlıklı bir uykuyu uyuyabiliyoruz dedi. Uyku düzeni ve son zamanlarda sıkça duyduğumuz Davinci uykusu hakkında Yetkin bizleri şu şeklide bilgilendirdi:  Uyku konusunda ufak aksaklıkları tabii ki kompanse edebiliriz. Ama biz biyolojik saatimize uygun şekilde düzenli yatış kalkış saatleri, hafta sonu dahil, uygulayabilirsek sağlıklı uykuyu sağlarız. Uyumak için olması gereken karanlığın, akşam saatlerinde olması çok önemli.Da Vinci Uykusu denen bir uyku var. 4 saat uyanık kalıyor, 2 saat uyuyor. 2 saat uyanık kalıyor 4 saat uyuyor. Bu ritme baktığımız zaman bu ritm bizim yenid oğanın uyku ritmi. Altı ıslak, karnı acıkmış, gürültü var uyanıyor, kısa süre uyanık kalıyor, sonra uyuyor. O ritme çok benziyor. Belleğimiz yaşadıklarımızı ya da yaptığımız etkinlikleri bu şekilde daha iyi kaydettiği gösterilmiş . Uyanık kalmak ve yaratıcı fikirler üretmek için. Şunu fark etmiş Da Vinci: Bir fikir üzerine yattığında, araya başka bir şey koymadan yattığında, farklı farklı sentezler ve çözümler üretebildiğini fark etmiş. Adını koymadan REM uykusu sırasında bilgilerin pekiştiğini fark etmiş. Çünkü bu bilimsel bir gerçek. Mesela biz bir şeyi çok anlamadan yatıyoruz, akşam çalışıyoruz, sabah bir kalkıyorsunuz, siz o konuyu tahmin ettiğinizden daha iyi anlamışsınız. Araya herhangi bir onu bölecek olay katmadan yatarsanız. Mesela çalıştınız, okudunuz ama araya ‘Dur bakayım bugün ne olmuş, bugün döviz kuru ne, bugün siyaseten ne olmuş, benim takım kazanmış mı?’ gibi, araya bu bilgiyi bölen başka bir şey koyduğunuzda o gerçekleşmiyor. Uyanık kalmak ve yaratıcı fikirler üretmek için. Şunu fark etmiş Da Vinci: Bir fikir üzerine yattığında, araya başka bir şey koymadan yattığında, farklı farklı sentezler ve çözümler üretebildiğini fark etmiş. Adını koymadan REM uykusu sırasında bilgilerin pekiştiğini fark etmiş. Çünkü bu bilimsel bir gerçek. Mesela biz bir şeyi çok anlamadan yatıyoruz, akşam çalışıyoruz, sabah bir kalkıyorsunuz, siz o konuyu tahmin ettiğinizden daha iyi anlamışsınız. Araya herhangi bir onu bölecek olay katmadan yatarsanız. Mesela çalıştınız, okudunuz ama araya ‘Dur bakayım bugün ne olmuş, bugün döviz kuru ne, bugün siyaseten ne olmuş, benim takım kazanmış mı?’ gibi, araya bu bilgiyi bölen başka bir şey koyduğunuzda o gerçekleşmiyor. REM uykusu bilginin pekiştiği, bilginin sentezlendiği ve kişinin bilgiyi kendileştirdiği süreç. Öğrencilerin çalışmaları var, sınava vizeye çalışıyor, üniversiteye girecek, uyku deprivasyonu oluyor, dershaneden geliyor, çalışıyor, yatıyor kalkıyor bir daha çalışıyor. İskandinavya’da geçen sene yapılan bir çalışmada üniversite öğrencilerini gözlemlemişler, çocuk dershaneden geliyor 5 buçukta, 8’de vuruyor kafayı 12’ye kadar yatıyor, 12’de kalkıyor bir daha çalışıyor. Bu çalışma periyodunda o aradaki uyku, tekrar sayısını azaltıyor, öğrenme hızını arttırıyor. Yani aradaki uyumalar, iyi uyumalar, özellikle REM uykusuna varacak uyumalar hem dinlendirici, hem de bilgiyi pekiştirici oluyor. Ama kısa uykular, şekerlemeler dinlendirici oluyor. Kısa, 20 dakikanın altındaki uykular dinlendiriyor. 5 dakika-10 dakika dalarız sanki 2 saat uyumuş gibi zinde hissederiz değil mi? Bu yüzeyel uykuda uyandığımız içindir. Ama her insan ortalama 35-45 dakika arasında derin uykuya dalar. Derin uykuya daldığınızda, kalktığınızda yorgun hissedersiniz. O uykuyu bölerek kalktığınızda, buradan kalkar oraya oradan kalkar buraya yatarsınız. Çünkü uykunun, o dinamik sürecin arzu edilmeyen bir periyodunda uyanmışsınızdır. Hepimiz rüya görürüz. Ama hatırlamayız. Ama REM’de uyanırsanız hatırlamazsınız. Demek ki uykuyu bölen süreçler insanı rahatsız ediyor. Bazıları 4 saat uyur, önemli olan ertesi gün kendini yorgun hissetmiyorsa, iş veriminde bir düşme olmuyorsa, sinirli halsiz, performansı düşük olmuyorsa, demek ki o kişinin ritmi odur. Ama şu da bir gerçektir; 6 saatin altında uyumak apoptozu tetikliyor. O insan yaşadığı sürece sağlıklıdır ama erken ölür. Apoptoz, programlanmış hücre ölümü demek. Yani ciltlerdeki kırışıklık gibi. Bir bakıyorsunuz ada ‘55 yaşındayım’ diyor, 75 yaşında gösteriyor. O insan belli ki yıpranmış bir insan. 8 saatin üzerinde uyuma da iyi değil. Araştırılması gerekiyor. ‘Acaba neden çok uyuyor?’ Hipotiroidi hastaları da çok uyur mesela. Bir insanın çok fazla uyuması da araştırılmalıdır.”

Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Uzmanı Doç. Dr. Hikmet Fırat Son yıllarda sıkça konuşulan yaz-kış saati uygulaması ve bunun öğrenciler üzerindeki etkisi hakkında şunları dile getirdi:  “2 yıllık aranın ardından 28 Ekim’de tekrar kış saatine döneceğiz. İşin bir bilimsel boyutu var, bir politik boyutu var. Biz işin bilimsel boyutuyla şöyle yaklaşıyoruz. Uykuda asıl amaç insan vücudunun ihtiyacının karşılanması. Eskiye gidin, mesela cilalı taş devrine. Ne elektrik var ne teknoloji. İnsanlar bir ritmde uyku düzenlerini yapıyorlardı. Kış olunca hava erken kararıyor ona göre erken uyuyorlardı gibi. Normal düzen buydu aslında. Burada yaz saati-kış saati uygulamasında aslında bir bakıma insan vücudunun buna uyum sağlaması önemli. Mesela son 2 yılda neyi gördük, sabahın köründe karanlıkta çocuklar okula gitmeye çalışıyor, 2 saat boyunca hala karanlık hava. Gün sonra aydınlanmaya başlıyor. Günün aydınlanması çok önemli bizler için. Kişi günün aydınlanmasıyla uyanmaya başlıyor. ‘Sabah kahve içmeden uyanamam afyonum patlamadı’ gibi sözleri çok duyarız. Aslında formül çok basit. Uyanınca perdeyi açın ve 5-10 dakika hiçbir şey yapmadan sadece ışığa bakın. O sizi çok güzel uyandırır. Türkiye 2 meriden arasında, yatay geniş bir ülke. Doğuyla batı arasında 1 saat fark var. Burada Türkiye’nin hangi bölgesinde bulunduğunuz önemli. Tabii bir de işin ekonomik boyutu var. Genel anlamda, bilimsel anlamda, pratikte de böyle. Çocuğunuzu hava aydınlanmadan, simsiyah gökyüzünde okula gönderirseniz o çocuk uyanamıyor, servislerde uyuyor gibi. Saat uygulaması o anlamda doğru. Elektriksel, ekonomik boyuta bakınca aslında çok da büyük bir fark oluşmuyor. Yani kesin bir kural yok. Bütün dünyada yaz-kış saati uygulamasına hiç geçmeyen ülkeler var. Artıları eksileri ülkelerin kendi durumuna göre değerlendirilmeli. Ama bilimsel anlamda, uyku anlamında olması gerekiyor. Yaz-kış saati uygulaması 1941 yılında ABD’de başlıyor. ABD’nin şöyle bir özelliği var. Yüzölçümü çok büyük. Los Angeles ve New York arasında 7 saat fark var. O meridyenlerarası farkı fazla olan ülkelerde bunun temel dinamiği bir yandan sirkadiyen ritm, yani vücudumuzun iç saatiyle dış saat arasında, yani aydınlık-karanlık ilişkisini kurgulamak, bir yandan da endüstrileşmeyle birlikte elektrik var, sanayiye enerji verme durumu var. Bunun da ülkeye maliyeti var. İlk 1924 yılında da Cumhuriyet’in yeni kurulduğu dönemde yaz saati- kış saati değiştirme uygulaması uygulanıyor Türkiye’de. Sanıyorum bu 28 Ekim’deki değişiklikle Türkiye’deki 7. defa bir karar almak ve değiştirmek gündeme gelecek. Türkiye’de 2 meridyen esas alınmış. Batı’da Kocaeli, doğuda Iğdır. Biz hangi meridyeni esas kabul edeceğiz? Yazın Kocaeli, kışın da Iğdır olduğunda bu, yaz-kış saati uygulaması gündeme geliyor. Bu iki yıl kadar sabit saatte kaldığımızda şunu düşünmüştük: ‘Türkiye’nin sanayileşmiş kentlerinin hepsi batıda. Dolayısıyla kriter olarak batıyı kriter almak bize bir tasarruf sağlar.’ Ama doğuda da bir güvenlik sorunumuz var. Karakollar, taşımalı sistem, okulların başka yere taşınması, güvenlik sorunu vb. bir de bunların maliyeti var. Sanıyorum Enerji Bakanlığı bu iki yıllık verilere baktı ve batıdan gelen sese, iş üreten yerlerden gelen tepkiye baktı ve biz bu sene yine yaz-kış saati uygulamasına döndük. Bu biraz sosyal, biraz ekonomik, biraz politik, biraz da ülke gerçekleriyle karar verilmesi gereken bir şey. Ama bilimsel karar verilmesi gereken bir şey. Meridyenlerarası genişliği olan ülkelerde olması gereken bir şey. Ama dar yüzölçümlü ülkelerde zaten uygulanmayan bir şey.”

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: ZEHRA EVCİL

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam