reklam
reklam

"İstanbul'dan Edirne sınırına"

Eklenme Tarihi: 15 Haziran 2018, Cuma - 11:00   Okunma Sayısı: 142896

Altı yıl öncesiydi. Ekim ayının ortasında tatile gitmeyi planlamıştık. Gönül rahatlığıyla gezebilmek için bir hafta öncesiyle aracımızı bakıma verdik. Hava durumunu gün be gün takip ettik ve bir cumartesi sabahı 06.30’da İstanbul’dan hareket ettik.   

Askeri liseye girişimden itibaren ilk defa bir yere giderken hazırlık yapmamıştım. Not defterim, araştırma yazılarım, yol haritam, arka çantam, pusulam vb her şey bu kez benden uzaktı. Onlara da tatil imkânı sağladığımı söyleyebilirim. “Free” takıldığımı söylerken hiçbir hazırlık yapmayışıma aile fertlerim de takılmıştı (!).

Hedefimiz, Bulgaristan sınırına kadar gitmek, Karadeniz kıyısında denize girmek, ilginç olabilecek doğa güzelliklerini görmek ve Edirne’deki camiyi görmekti. Tabiat harikası olabilecek yerlerde durmak, dağlardaki renkli çiçekleri solumak, pınar ve dere kenarlarında durup resim çekmek istiyorduk… Bir yere yetişme kaygımız, zaman darlığımız gibi itici sebepler yoktu.

 

Alâiye Şehitliği

1912-1913 Balkan Harbi’nde Bulgarların hedef olarak gördükleri İstanbul’a yönelmeleri nedeniyle tehdit altında bulunan Çekmece ve Kumburgaz’ı geçerek Alâiye şehitliğine gittik. Bu şehitlikte yatan Anadolu çocukları gençliklerine doyamadan, sevgililerini koklayamadan hayatlarını bu topraklar uğrunda feda etmişlerdi.

Osmanlı denizcilerinin büyük ama başarısız denilebilecek bir çıkarma yaptıkları Şarköy’ü tepeler üzerinden gördük. Tekirdağ ve Edirne’de yapılan muharebelerin insan kayıplarına neden olduğunu, halkı yoksul ve bitkin düşürdüğünü, buna rağmen askerlerimizin ve halkın olağanüstü gayret ve kahramanlıklar gösterdiğini biliyoruz. Şehitlik bölgesinde aşağıdaki dizeleri oluşturmuştum. Yüce Tanrı, tüm şehitlerimize rahmet eylesin.

                                                     

Törensiz Definler

 

Balkanlarda kaleler düşmüş

savaş ya da facianın ardından

göçmen olmuş halk, yollara düşmüş,

toprakları sarınca istilânın gücü.

 

insan ve hayvanın içtiği

pis su birikintileri…

kenarında mektup yazacakken erler

cehennemi yaşatır top sesleri

ve o mendebur günlerin ikindileri…

 

kafalar yırtık gömleklerle sargılı.

süngü yarası taşıyan tenler,

kolu ya da bacağı kopuk erler,

cephe gerisine taşınırken kağnılarla

gıcırdayan tekerler sanki inler.

 

salgın hastalıktan ölen binler

kim oldukları bilinmeden

göz yaşı dökülmeden

gömüldüler.

Törensizdi definler…

Longozlar

Daha önce Tabiatı Koruma Alanı, Doğal Sit ve Yaban Hayatı Koruma Sahası gibi çeşitli statülere sahip ve birbirinden ayrı parçalar halinde yer alan korunan alanlar, milli park şemsiyesi altında birleştirilmiş ve ülkemizin 39. Milli Parkı olarak ilan edilmiştir.

3155 hektarlık Milli Park alanı, Demirköy’e 25 km uzaklıkta bulunmakta ve İğneada beldesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Yıldız (Istranca) Dağlarından Karadeniz sahillerine doğru akan derelerin taşıdığı alüvyonların birikmesi sonucu longoz ormanları oluşmuştur.

Longoz tipi ormanlığın dünyadaki üç örneğinden biri İğneada ve Kıyıköy sahil şeridi ormanlıklarıdır. Longoz (Su basar) tipi ormanlık alanlar, genellikle sularla kaplanmış olup dünyada Amazon, Afrika’da Kongo Havzası ve ülkemizde İğneada da bulunmaktadır.

İğneada bölgesi içerdiği farklı ekosistemleriyle yöredeki birçok hayvan türü için kaliteli ve farklı yaşam alanları oluşturmaktadır.  Zengin biyolojik çeşitliliği, birbiriyle doğrudan ilişkili ve farklı yaşam alanları ile İğneada Longozları, eşsiz bir konuma sahiptir. Bölgede tatlı tuzlu su gölleri, kıyı kumulları, bataklıklar, yaprak döken meşe, kayın, gürgen, dişbudak, kızılağaç gibi karışık ağaç türleri bulunmaktadır.

 

Dupnisa Mağaraları 

Mutlaka görülmesi gereken bu mağaralar, Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı Sarpdere köyü yakınlarında bulunmaktadır. Dupnisa’nın “Kız Mağarası” olarak bilinen bölümü, 11 türden yaklaşık 60 bin yarasanın kış dönemini geçirmesi için tamamen, “Sulu Mağara”da 15 Kasım- 15 Mayıs tarihleri arasında ziyarete kapalı tutuluyor. Bölgede sadece Kuru Mağara yılın 12 ayı gezilebiliyor.
Dupnisa mağaralarının içinde bir yer altı nehri ve bu nehrin oluşturduğu, derinliği yer yer 2 metreye kadar ulaşan göletler bulunuyor. Dupnisa Islak, Kuru ve Kız Mağaraları bölümlerinden oluşuyor.
Kuru ve Sulu Mağaralarda süt beyazdan kırmızı ve kahverenginin her tonunda renge sahip dev sarkıtlar, dikit ve sütunlar ile perde bayrak taşları ve damlataş havuzları yer alıyor. Kız Mağarası, oluşum halindeki damlataşlar ve koloniler halinde yarasaların yaşaması nedeniyle ziyarete hiç açılmazken, Sulu Mağara ise yarasaların kışı geçirmeleri için 15 Kasım ile 15 Mayıs tarihleri arasında ziyarete kapalı tutuluyor.

Dupnisa Mağaralarının bir bölümü 2003 yılı içinde ziyarete açılmış. Mağaraların toplam uzunluğu 2 bin 720 metre olarak belirtiliyor. Sulu mağaranın 250 metresi, kuru mağaranın ise 200 metresi turizme açıktır. Mağaralar, Kırklareli’ne 58 km, İstanbul’a ise 230 kilometre uzaklıktadır.

 

Demirköy’de Fatih’in Dökümhanesi

Osmanlı İmparatorluğu Demirköy bölgesini 1367 yılında fethetmiştir. Eski ismi Samakocak (Önceden nahiye, 1891’de kaza, 1924’te yine kaza) olan ve Bizans döneminde demir madeni işletmeciliği ile bilinen bölgede Osmanlı devleti de kendi dökümhanesini kurmuştur. Demirköy dökümhanesinin ne zaman kurulduğuna dair kesin bir bilgi yoktur.

Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmeyi aklına koyduğunda İstanbul Surlarının yıkımı için top ihtiyacının ortaya çıkacağını görmüştü. Bu nedenle dökümhanenin top ve gülle imal edecek şekilde düzenlenmesi gerektiğini buyurmuş ve görevi Hocası Molla Gürani’ye vermişti.

Döküm işleri, 15’inci yüzyılın ortalarından başlayarak 19’uncu yüzyılın sonuna kadar bu tesislerde devam ettirilmiştir. 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda dökümhane, Ruslar tarafından tahrip edilmiş, 1913 yılında bir İngiliz şirketine 99 yıllığına verilen imtiyaz feshedildikten sonra da bir daha bu tesislerde üretim yapılmamıştır.

Demirköy’de üretildiği için İğneada demiri olarak da adlandırılan demir, İstanbul’a İğneada iskelesi vasıtasıyla nakledilmek suretiyle Tophane, Tersane ve Humbarahane ihtiyacının karşılanmasında kullanılmıştır.

 

Dökümhaneye ilişkin verilen

Demirköy dökümhanesi saldırılara karşı tahkim edilmiş ve duvarlarla çevrilmiştir. Dökümhane yaklaşık olarak yaşama ve hizmet alanları, üretim tesisleri ve depolarla birlikte 10.000 m2 alanı kapsar. Burada dönemin en ileri teknolojisi kullanılmıştır.

Dökümhane için gerekli enerji ve soğutma işlemi suyla sağlanmıştır. Yapılan kazılarda dökümhanede kullanılan su çarkları ve su kanalları gün yüzüne çıkarılmıştır. Demirin eritilmesi için bölgedeki kalorisi yüksek meşe ağaçları kullanılmıştır. Fatih döneminde bölgedeki ormanların başka amaçlarla kesilmesi yasaklanmıştır. Dökülen ve çeşitli çaplarda imal edilen toplar ise yine civar arazi kesimlerinde test edilmiştir.

 

İlk savunma sanayi tesisi

Vize kazası sınırları içinde bulunan Demirköy dökümhanesinin kömürü aksatılmadan gönderilmesine rağmen mevsim şartları zaman zaman aksamalara neden olabiliyormuş. Bahar aylarında yağmurların çok olması, ondüleli Trakya arazisinin dar, dik ve toprak olan yollarında ulaşımı çok zahmetli hale getiriyor ve kömür işi aksıyormuş. Osmanlı uyruğunda olan dökümhanenin depo ustası İstefan, dökümhaneye tevzi ve teslim olunacak kömürün gönderilmesini talep etmiş.

Sefer, top dökümü, yeni model toplar üzerinde çalışma gibi gerekçelerle dökümhanenin mesaisinin ağır olduğu bir gerçek… Ameleler, maaşlarının yeniden gözden geçirilmesini istemelerine rağmen sonuç alamayınca dökümhane müdüründen şikâyet etmeye başlamışlar. Çalışma sırasında hayatını kaybeden şehit ailesine para yardımı konusunda hazırladıkları evrakı ve müdürleri hakkındaki şikâyetlerini havi tezkireyi ilgili makamlara takdim etmişler.

Samakovcuk’taki dökümhanede yaptırılan helon (ağır kimyasal bileşiklerden oluşan yangın söndürücü) için sarf olunan cevher, kömür masarıfı ve amelelere ödenecek yevmiye tutarının belirlenmesi gerekmiş ve bu konuda takrir çıkarılmıştır.

Samakov demirhanesinde senevi üç yük yuvarlak dökülmesi için yeniden dört döküm ocağı yapılmasına, harap olan numûne döküm ocağının tamir edilmesine ve dökümhane nazırına para ödenmesine karar verilmiş, yeniden dökümhane ve ocak inşasına başlanmıştır.

Tophane’de kullanım dışı bırakılmış 38 top ve iki havan yeniden eritilerek kullanılmak üzere mayalıklara dahil edilmiş. Çalışmaların üst üste gelmesi ve aralıksız devam etmesi nedeniyle Dökümhane Müdürü Ahmed Ağa’ya uygun miktarda maaş tahsis edilmesi rica edilmiş. Müdür de konuyu bağlı olduğu Damat Halil Rıfat Paşa’ya arz ederek ne şekilde işlem yapılması gerektiğin sormuş.

Samakocuk Dökümhanesinde büyük kömür mağazasında yangın çıkmış ve tesis kullanılmaz hale gelmiş. Yerine yeni bir kömür mağazası yapılması konusunda emir verilmiş. Masraflar defterde sunulmuş. Bu arada üretimin aksamaması için yeni tedbirler alınması yoluna gidilmiş. Pravişte dökümhanesine yeni müdür olarak Haşim Bey getirilmiş ve bu dökümhaneye verilecek yeni düzen için İngiltere’den gelecek yuvarlakçı (gülle yapımcısı) ustasının da katılmasıyla toplantı yapılması emredilmiştir. Yuvarlakçı İngiltere’den gelince Samakov’a gönderilmeyip İstanbul’da çalıştırılmıştır.

Vecihi Paşa uhdesinde olan Samakocuk Dökümhanesinde Osmanlı ustalarının yaptıkları yuvarlakların işe yaramadığı kesin olarak belirlenmiş, İstanbul’da yeni bir Dökümhane yaptırılarak Samakovcuk’tan üç paraya usta getirilmesinin daha uygun olacağına karar verilmiştir. Belki de günümüzde zaman zaman söylenen  “kaç paralık adamsın” sözü, kaynağını böyle bir olaydan alıyor olabilir.

Samakocuk Nazırı Vecihi Paşa, yangında kül olan Samakocuk Kârhanesi (atölyesi)’nin demir, kömür ve helanosunun Beykoz’daki kâğıthane civarında yapılan dökümhanede gülle dökülmesi için gönderilmesinin uygun olacağını Sadarete arz etmiştir.

Atölyeler çalışmayınca daha önce burada çalışan ameleler işsiz kalmış. Birtakım uygunsuz işler yapmaya başlamışlar. Samakovcuk ahalisinin şikâyette bulunarak uygunsuzlukların yasaklanmasını istemiştir.

Samakovcuk Dökümhanesinde memur ikâmesi için müceddeden (yeniden) ebniye inşasına (binaların yapılmasına), Dökümhane etrafında olan ormanların muhafazasına, tarik üzerinde dört adet cisrin (köprünün) tecdidine  (uzatılmasına) ve üçünün tamirine, Edirne vilayetinden oraya zaptiye tefrik (ayrılmasına) ve itasına (ödeme yapılmasına) ve tabip tayiniyle edevat (aletler) irsaline (teslimi) dair buyruk çıkarılmıştır.

Baruthane, Dökümhane ve Fişenkhane gibi fabrikaların harpte zarar görebilecekleri ve gerekli malzemeleri daha kolay bulabilecekleri düşünülerek Anadolu’ya nakledilmelerinin isabetli olacağı kararına varılmıştır.

Türkçe ve diğer lisanlardan her çeşit harf imal etmek üzere bir dökümhane tesis ve açılışına ruhsat verilmesini dilekçeyle bildiren sarraf Şırak Mardirusyan Efendi’den alınan beyanname hükümete gönderilmiştir.

 

Müze Müdürlüğünün gayretleri

Kırklareli Müze Müdürlüğünün öncülüğünde 2001 yılında Demirköy dökümhanesinin kazı çalışmalarına başlanmıştır. 2003 yılında Türk Bilim Tarihi Kurumu şemsiyesi altında üniversitelere mensup araştırmacılarla çalışmalara devam edilmiştir.

2008 yılından itibaren kazı çalışmaları Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Günhan Danışman Başkanlığında yürütülmekteyken kazı başkanının vefatı nedeniyle çalışmalara yeni bir bilim adamının başkanlığında devam edilmiştir.

Bugüne kadarki çalışmalarda iki adet demir işleme atölyesi, kömür ocağı, körük yeri ve örs yeri tespit edilmiştir. Ayrıca daha önce bulunmuş olan üç burca ilaveten bir burç daha bulunmuştur.

 

Edirne

Çarşılarıyla, camileriyle, köprüleriyle ve saraylarıyla Osmanlıya payitaht olmuş koca Edirne… Avrupa içlerine yapılacak seferlerde üs bölgesi, padişahın komuta merkezi, ordunun lojistik ve sıhhi tedavi ve tahkiye merkezi…

Balkan Savaşı’nda büyük direniş gösterse de kaybettiğimiz ancak bir süre sonra tekrar topraklarımıza kattığımız Edirnemiz. Kalan süre içinde bu güzel şehri gezmemiz pek mümkün olmasa da Selimiye Camii’ni ve alış veriş için çarşıyı gezdik.

Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii’nin akustiğini bize göstermek isteyen müezzin yanımıza gelerek ezan okudu. Böylesine bir ulvî havayı bizlere yaşattı. Dönüşe geçmemiz gerekiyordu. Yol boyunca sıkı bir yağmura yakalandık ve durmak zorunda kaldık. Bir yerlerde su baskını veya sele kapılmak gibi olumsuzlukla karşılaşmak istemiyorduk. Küçük fırsatlardan istifadeyle altı saatte İstanbul’a dönebilmiştik. 

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: EMİNE KALYON-CENGİZ BAYSU

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam