reklam
reklam

Beylerbeyi Lisesi’nin büyümeyen öğrencileri

Eklenme Tarihi: 27 Aralık 2017, Çarşamba - 10:00   Okunma Sayısı: 203160

İSTANBUL

Dünyaya gözlerimizi açtıktan sonra doğamız gereği bir bir her şeyi öğrenmeye başlarız. İlk önce anne ve babalarımızdan onları taklit ederek başladığımız eğitim hayatımıza bir kaç yaş büyüdükten sonra mahallemizdeki en yakın okula kaydımız ile eğitim maratonumuzun ilk adımlarını atmış oluruz. Benim çocukluk yıllarımdaki öğrenci profili; kara önlük, beyaz yaka ve temiz ayakkabılar ile çekilen ilkokul kayıt fotosu ile okul yolu tutulur ve okula kayıt olduktan sonra başlar öğrenciliğin .... Henüz anne kucağından geçiş yaptığımız mini mini birler biraz uykulu, biraz da zor bir süreç olur tüm çocuklar için. O zamanlarda anlam veremediğimiz sonradan adlarının harf olduğunu öğrendiğimiz bir sürü eğri büğrü çizgileri öğrendik ilk başlarda. S’ye yılan, B’ye gözlük, E’ye tarak derken bunlarla heceler ve kelimeler ürettiğimiz eğri büğrü yazılarımız zamanla düzelmeye ve güzel yazı yazmaya başladık kelime dağarcığımız geliştikçe cümlelere geçtiğimiz . Ali ve Ayşe'yi top oynayan iki arkadaş sandığımız, fişlerimizi keserek çoğalttığımız kelimeler ve kurduğumuz cümleler ile bir bir okumaya geçerken duvarda asılı olan elmamız kızardı güneşi görmese de. Aylar geçti ve dönemin ortalarına doğru bir gün öğretmenimizin yakamız iliştirdiği kırmızı kurdele ile ilk başarı nişanemiz ile ödüllendirildik. Bu çocuk aklımızla aldığımız büyük ödüldü bizler için. Göğsümüzde kurdelenin takılı olan kısmını daha bir öne çıkartır gibi gururla gittik o gün evlerimize... Başarı ile geçilen sınıflar ve iyice sökülen okuma ile hayatımıza girdi çöp adam Cin Ali  ve onunla ilk kısa hikayelerimizi okumaya başladık. Kitap okuma sevgisini ve alışkanlığını bu şekilde daha bizler minicikken aşıladılar bizlere değerli öğretmenlerimiz. Sonra ikinci, üçüncü sınıf derken bizler büyüyorduk ve artık 10 yaşında olmuştuk ve dördüncü sınıfa geldiğimizde artık tam bir öğrenciydik çünkü artık ne bir ne de ikinci sınıftık artık biz kocaman dörtler olmuştuk. Dördüncü sınıf öğrencisi olmanın o saf dünyamızda öylesine büyük bir manası vardı ki anlatılmaz. Artık fen ve matematik derslerimizi daha detaylı görmeye başlamıştık ve dolayısıyla daha çok bilgi öğreniyorduk. Sınıflarımızı geçtikçe sınıfın içindeki başarımız ve yerimiz de belirginleşiyordu.  Yine o yıllardan hatırladığım bir anımızı anlatmadan geçemeyeceğim. Bunu sevgili arkadaşım Asiye de hatırlayacaktır çünkü o benim ilkokul ve de sınıf arkadaşımdı ve bu güzel olayı birlikte yaşadık.  Bir gün sınıfımıza bir bayan geldi elinde bazı eşyalar vardı. Öğretmenimiz beni, Asiye’yi ve bizimle birlikte bir kaç arkadaşımızı tahtaya çağırdı. Tahtaya dizilmiş olan bizler ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk ki sınıfımıza gelen o hanım bizlere birer hikaye kitabı ve kumbara hediye etmişti. Sonradan anladık ki bu bizim muhitimiz olan Beylerbeyi'nde bir bankadan gelen hanımın, sınıfın başarılı öğrencilerine vermeyi düşündükleri hediyeleri bize getirmişlerdi. Her iki hediye de bizler için o yıllarda çok anlamlı idi.  Çünkü o yıllarda okuma sevgimizin temelini oluşturacak kitaplar, ulaşabileceğimiz kadar bol değildi ve ailelerimizin imkanları da sınırlı idi. Bu yüzden aldığımız o kitapları okuduktan sonra birbirimizle değiştirip defalarca okuduk. İkinci hediyemiz ise yine gelecek hayatımızda bizlere tutumlu olmayı ve para biriktirmeyi örtecek kumbaralar idi. Öğretmenimizin ve sınıfımıza gelen büyüklerin başarımızı ödüllendiren bu davranışları bizleri mutlu ve daha çok çalışmaya motive eden davranışlardı.  Beşinci sınıfı da başarı ile bitirip 5 pekiyi ile dolu karnemi önce aileme sonra da mahallemdeki komşularımı tek tek gezerek gösterdiğimi ve onlardan manevi takdir ve övgüler topladığım gün daha dün gibi..

 

İlkokul bittiğinde o yıllarda henüz sınav sistemi olmadığı için mahallemize en yakın bir ortaokula kayıt yaptırılıp giderdik. Benim ailem de öyle yaptı ve beni Beylerbeyi Lisesi’nin ortaokul kısmına kayıt ettirdi. Okulumuza kayıt olduktan sonra sıra her sabah o okula gitmeye gelmişti. Üzerimizde beyaz önlük ve formamız, saçlarımız ya çok kısa yada uzunsa iki örük ve elimizde çantamız düştük yollara. Beş yıl boyunca mahallesindeki ilkokuldan başka bir yere gitmemiş minik bir kız çocuğu için bu mesafe biraz uzun ve korkutucu idi ama bizler aynı okuldan mezun ve aynı mahallenin çocukları birleşip tutardık okul yolunu birbirimizden güç alarak. Küplüce’den Beylerbeyi'ne inen yolu doldururdu tüm öğrenciler, ablalar ve abiler arasında güvenle gider gelirdik zamanla daha bir cesur olduk ve alıştık yeni okulumuza. Şimdi sıralarımızı ve sınıfımızı başka öğrencilerle paylaşmaya başlamıştık. Üstelikte her bir derste farklı bir öğretmen gelip karşımıza geçip ben sizin sosyal hocanızım, ben İngilizce hocanızım, ben matematik hocanızım derken, bir günde dersimiz giren hoca sayısını görünce afalladık bir anda. Oysa ilkokul öylemiydi.. Bir öğretmenimiz vardı ve her şeyimizi o bize öğretirdi.   ‘’Bu ortaokul öğretmenleri demek ki çok şey bilmiyorlar da dersleri farklı hocalar bize öğretiyor’’ diye düşünüyorum o yaşlarda....

Sonra alıştık tüm hocalarımıza ve bu daha da eğlenceli kıldı derslerimizi çünkü her bir hocamız ayrı bir kişilikti ve her birinden ayrı ayrı değerler öğrendik derslerin ötesinde... Kimi anne baba oldu, kimi abla abi ama en çok da bize arkadaş olanlar ile daha çok anlaştık. Derslerimizde bocaladığımız yada farklı sorunlarımız olduğunda en çok da arkadaş olduğumuz öğretmenlerimiz yetişti imdadımıza. Her sınıfın bir rehberlik öğretmeni vardı ve tüm öğrencilerinden o sorumlu idi ve bizler de bu öğretmenlerimizin hamiliğinde büyüyor ve gelişiyorduk. 

Sınıfta tüm öğrenciler kızlı erkekli aynı sıralarda oturduk. Aynı tahtaya kalkıp ders anlattık ve yine aynı koridorda kol kola omuz omuza dolaştık.  Burada hiç mütevazi olmayacağım bizim öğrencilik yıllarımız çok güzel ve çok özeldi, çünkü bizler tüm öğrenciler sanki her birimiz kardeş gibi sevdik birbirimizi ve bu sevgi ile kolladık koruduk. Öğretmenlerimiz de bu büyük ailenin ebeveynleriydi adeta. Bizler derslerinin başarısının yanında terbiye ve adabımızla da sevdirdik kendimizi hocalarımıza ve hocalarımızdan da büyük telkinler iyi daha bir iyi eğitim aldık derslerin ötesinde  gelecek yaşamımızı şekillendirsek kişiliğimizin temeli olan davranışları edindik. Her bir hocamızın bizlere olan öğütleri, telkinleri biz farkında olmadan nakış nakış işlendi ve karakterimizin temellerini attılar önce ailesine sonra vatanına millete hayırlı insanlar olsun diye yetiştirdikleri öğrencileri manevi evlatları olan bizleri. Unuttuklarım olur diye tek tek saymayacağım ama tüm Beylerbeyi Lisesi öğretmenlerimizi minnet ve saygı ile anıyorum. 

 Tabi ki bizlerde çocuktuk ve haylazlıklarınız oldu ama kendi ve tüm sınıf arkadaşlarım adına söylüyorum asla saygısızlık boyutunda davranışlarımız olmadı. Derslerimizde takılan olduğunda el birliği ile yardımlarımız oldu. Bizler sadece ders çalışan öğrenciler değil derslerimizin yanında bir yada en az iki eğitsel kolda faaliyet gösteren öğrencilerdik. Ben de o yıllarda gerek ilgim gerekse öğretmenlerimin teşviki ile tiyatro kolunda idim ve bir oyun sahnelemek için çalışmalar yapan rehberlik ve tarih öğretmenimiz oyuna uygun bir öğrenci aradığını söyleyerek sınıfta oylama yapmamızı istedi. Bizler kimin oynaması uygun gördüysek onu bir kağıda yazarak rehberlik öğretmeninize verdik. Bir kaç gün sonra beni yanına çağırarak Nükhet Filiz hocamız  "sen arkadaşlarına ne yaptın seni bu kadar seviyorlar, hepsi de seni seçmiş" diyerek oylamanın notlarını banda gösterdi. Tüm kağıdın ortasında benim adım ve tüm arkadaşlarım benim o oyunu oynayacağımı düşünerek önermişler. Ben de bunun üzerine o rolün bana verilmesi sonucu çalışmalara başladık. Oyunumuz Namık Kemal'in Zavallı Çocuk adlı eserindeki Şefika’nın hikayesi idi. Oyuna derslerimin yanında çıkışlarda biraz daha kalarak 3 ay gibi bir sürede hazırlandık ve müsamere günü geldiğinde okulumuzun alt katında kurulan sahnede aynı gün içinde orta bir ve ikilere bir oturum, orta üç ve lise birlere ikinci oturum ve son olarak da lise iki ve üçlere oynayarak sahneledik. O günkü deneyim benim için çok heyecanlı ve unutulmaz bir anı olarak kaldı. 

Bizim zamanımızda ortaokul 3 , lise 3 yıl olmak üzere üniversite öncesi 6 yıl eğitim alırdık. Okullarımızı başarı ile bitirdikten sonra mezun olanlar ya da farklı sebeplerden dolayı son yıl okuldan ayrılıp daha sonra okulunu tamamlayanlar oldu. Mezuniyetten sonra girilen üniversiteler ve edinilen meslekler ile yeni hayatlarına atılan dünün çocukları bu günün büyükleri olmuşlarda. Bazılarımız da liseden sonra devam etmediğimiz eğitim hayatımızda yaşam mücadelesi ve kurulan yuvalar ile kendi hayatlarımıza yön verdik. Yıllar yılları kovaladı bizler de artık anne ve baba olmuştuk. Bizim de eğitim alan çocuklarımız vardı. Hatta bazılarımız anneanne, babaanne ve dede olmuştuk. Lise yıllarımızın üzerinde 30’lu yıllar geçmesine rağmen unutamadığımız o okul yılları ve en çokta özlediğimiz arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi arar olduk aklımızın ve yüreğimizin bir köşesinde kalan hayalleri ve özlemleri ile.. Zaman zaman karşılaşılan arkadaşlar ile birbirlerimizden telefonlar ve selamlar ulaştı ve mutlu etti bizleri ama yetmediiiiii... 

Sonrasında hayatımıza giren internet ve sosyal ağlar içimizdeki arkadaşlarımıza duyduğumuz özlemin ve onları bulma arzusunun fitilini ateşledi. 

Facebook’da arattığımız arkadaşlarımızı bir bir bulmaya başladık derken üçerli beşerli toplantılarımız oldu ama bunlar da içimizdeki özlemi dindirmeye yetmedi. 

Biz Kocaman bir aile idik ve aile fertleri nasıl uzun süre ayrı kalamazlar ise bizlerde öyle ayrı kalamazdık ve birbirimizi bulmalıydık. Bu duygu ile harekete geçen arkadaşlarımız Farce’den önce lise gurubumuzu kurup sonrasında da WhatsApp’tan bir grup kurup arkadaşlarımızı toparlama çağrısında bulunup iki gün gibi kısa sürede bizleri toparladılar.

Gurubun mimarı Oya ve Nalan arkadaşlarımız bizlere davet yolladığında büyük bir heyecanla kabul edip tek tek eklenenler ile büyümeye başladık. O gün yazanlar 50’li yaşlarda ki hanımlar değil de liseli kızlardık adeta... Yeni yıl öncesi ilk başlarda ulaşabildiğimiz arkadaşlara ulaşarak 23 Aralık Cumartesi sabahı bir kahvaltı tertip edip buluşmayı planladık.  İlk olarak ulaştığımız sevgili hocalarımız Tülin Köktuna ve Sevil Danış Kelebek hocalarımız bizleri çok özlediklerini belirterek hemen davetimizi kabul ettiler. 22 Aralık akşamı ben eminim ki tüm arkadaşlarım da çok heyecanlı idik. Hava çok soğuk ve ertesi gün kar bekleniyordu ama bizler her yeri kar kaplasa bile orada olmaya can atıyorduk ve öylede oldu. Sevgili hocalarımız Tülin Köktuna ve Sevil Kelebek hocalarımız başta olmak üzere, can arkadaşlarım Oya Tiryaki, Reyhan Şeker, Hülya Kardaş, Asiye Kalender, Gülcan Taşpınar, Sevda Karayel, Saniye Kılıç ve ben Cumartesi sabahı kahvaltıda bir araya geldik. Birbirimize olan özlemimizi bir nebze olsun gidermek için sarmaş dolaş olup başladık eski günlerimizi yad etmeye. 

Dışarıda hava çok soğuktu ama biz hiç üşümüyorduk çünkü çocuklar gibi şendik ve mutluyduk hatta yerimizde duramıyor bir ona sarılıyor bir onu öpüyorduk. O gün orada koca insanlar değil de lise yıllarındaki o masum çocuklar vardı. Kontrol bizden çıkmıştı ve içimizdeki çocuklar bayram sevinci yaşıyordu adeta ve bu güzel günü ölümsüzleştirmek ve anı olarak saklamak için birbirimizle kaç kez resim çektirdik hatırlamıyorum bile.... 

Saat su gibi akıp gitmişti ve 3’e gelmişti ama bizler kalmak istemiyorduk. Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bu buluşmamızın da bir sonu oldu ama sadece o gün için. Her birimiz masadan ayrılırken daha çok arkadaşımıza ulaşmak ve daha sık buluşmak üzere sözler verdik kendimize. 

O gün farklı sebeplerden dolayı bize katılamayan ama yürekleriyle bizimle olan arkadaşlarımız Nalan, Sema, Aslıhan ve diğer arkadaşlarımızı en yakın zamanda aramızda görmek istediğimiz dileklerimizi ilettik. 

Yaşın kaç olursa olsun içindeki o çocuk ruhun hala aynı kaldıysa yıllar geçse de sen o masumiyetinle yaşıyorsun her anını ve bizler o gün öğretmenlerimizin gözetiminde bir yere gitmiş liseli kızlardık. Bizim ruhumuzun güzelliği ve mütevazi ile olgunluğumuz değerli Beylerbeyi Lisesi tüm öğretmenlerimizin eseridir. İşte bu yüzden Beylerbeyi Lisesi öğrencisi olmak ayrıcalıktır ve bizler özel çocuklardık. Uzun yıllar geçti ve ebediyete intikal eden hocalarımız oldu. Bizlere kat kat emeği geçen bu hocalarımızı rahmet ve minnetle anarken hayatta olan hocalarımıza da Allah’tan sağlık  dilerim.  

Bir daha ki toplantımıza daha çok arkadaşımıza ulaşmış, öğretmen ve öğrencileri ile  ve Beylerbeyi Lisesi ailesini bir araya toparlamanın çalışmalarını el birliği ile yapacağız.  

En kısa zamanda görüşmek üzere sevgiyle kalın hocalarım ve tüm arkadaşlarım. Sizleri çok özledim ve çok seviyorum. 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: EMİNE KALYON

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam