reklam
reklam

"Hâl ehlinin kalplerinin hizmetkârıdır Semâ"

Eklenme Tarihi: 14 Aralık 2017, Perşembe - 09:00   Okunma Sayısı: 146776

İSTANBUL

Ölümünden yüz yıllar sonra bile sadece Müslümanalar için değil bir çok farklı dine mensup insanlar için sevgi ve hoşgörü aydınlatıcı olarak anılan ve eserleri hayatımıza kılavuz olan Hz. Mevlana’nın vefatının 744. yıldönümü münasebetiyle Galata Mevlevihanesi’nde bir anma gecesi düzenlendi. Ben de bu geceye büyük bir merak ve heyecanla katıldım. 

Yıllardır katılmayı düşündüğüm ama çeşitli sebeplerden dolayı katılamadığım fakat hep içimde yer eden büyük İslam alimi ve mutasavvıf Mevlânâ hazretlerini anma gecesine katılmak bu geceye nasip olmuştu. 

Yüzyıllardır kutlanan ve sadece ülkemizde değil dünya ülkelerinden gelen misafirlerin katılımı ile gerçekleşen törenler o büyük zatının düşüncelerini felsefesini günümüze kadar getirmiştir. 

Günümüze bir çok yerde hatta tabelalarda O’nun adına rastlıyor, kim olduğunu az çok biliyor ama gerçekten tanıyor muyuz? Ölümünden 700 küsur yıl sonra bile hala düşünceleri ve felsefesi günümüze ışık tutuyorsa bu nasıl bir hoşgörü deryası ve gönül zenginliğidir? Bizler acaba tam olarak O’nu anlamaya çalıştık mı? ve felsefesini ne kadar hayatımıza dahil ettik?

Bir çoğumuz hayatın maddesel ihtiyaçları yüzünden ötelediğimiz manevi dünyamızın ve doyurduğumuz bedenlerimizin yüzünden aç bıraktığımız ruhumuzun sancılarını çekmiyor muyuz. İnsanı insan yapan manevi dünyası, ruhani ve hoşgörülü davranışlarıdır. Mevlânâ hazretleri, eserlerinde bize bunları anlatmaya çalışmış ve bu davranışı ile kendisi de bizlere hoşgörü okyanusu olan bir alim olmuştur. 

Bu haberim vesilesi ile anma törenlerine geçmeden önce size kısaca bu büyük alimi anlatmak isterim.     

Hz. Mevlana, 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında 'Bilginlerin Sultanı' ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled'dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. 
Ailesiyle birlikte Nişâbur’a gelen Mevlana, burada tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmış ve küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. 
Sultânü'l-Ulemâ Nişâbur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâbe'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldi. Karaman'da Subaşı Emir Musa'nın yaptırdıkları medreseye yerleşti. 
Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. 
Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni tahsis etti. 
Sultânü'l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'na bugünkü yerine defnedildi. 
Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. 
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'te 'mutlak kemâlin varlığını' cemalinde de 'Tanrı nurlarını' görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi.Yaşamını 'Hamdım, piştim, yandım' sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen 'Şeb-i Arûs' diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu. 

Eserleri ise şöyledir:


Mesnevî 
Büyük Divan "Divan-ı Kebir" 
Fihi Ma-Fih "Ne varsa İçindedir" 
Mecalis-i Seb'a "Mevlana'nın 7 vaazı" 
Mektubat "Mektuplar"

 

Büyük İslam alimi ve mutasavvıf Hz. Mevlana’nın ölüm yıldönümlerinde onu anmak adına Konya’da düzenlenen törenlere Şeb-i Arus Mevlanayı Anma Törenleri denmektedir. Daha sonraları ülkemizin çeşitli illerinde bu törenler düzenlenmeye başlanmış ve bu büyük alimin bütün insanlar tarafından anılması ve düşüncelerinin kavranmasına vesile olunmuştur. 

Bu yıl da Beyoğlu Belediyesi tarafından Taksim İstiklal Caddesi’nde bulunan Galata Mevlevihanesi’nde düzenlenenen anma törenine davet edildim. Arkadaşımla birlikte bu etkinliğe katıldık. Galata Mevlevihanesi’ne hiç gitmediğim için yol konusunda biraz endişe ediyordum ama endişelerim boşuna imiş çok kolay bir şekilde ulaştık. İş çıkışı Üsküdar’a geldik sonrasında motorlar ile Karaköy ve oradan da Tünel ile Taksim’e çıktık. Burada indikten sonra 5 dakikalık yürüme mesafesinde vardığımız Galata Mevlevihanesi’ne geldiğimizde bahçede davetlilerin bir kısmını hazır bulunduğunu ve bu geceye özel Tekke pilavı ikramı yapıldığını gördük. Biz de nasibimize düşen kestaneli ve kayısılı yapılmış nefis lezzette olan Tekke pilavımızı yedik. İkramlardan sonra beklene an gelmiş ve içerdeki yerlerimizi almıştık. Güzel bir katılım vardı. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan’ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen programa; AK Parti İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Sarıkaya, Beyoğlu Kaymakamı Savaş Ünlü, Ermeni Katolik Patriği Prof. Dr. Levon Zekiyan, Süryani Kadim Metropoliti Yusuf Çetin, Türkiye Musevi Cemaati Vakıf Başkanı İshak İbrahimzadeh ve yardımcısı Jozef Nassi, İstanbul Rum Patrikhanesi Temsicisi Peder Benjamin, TÜRSAK Başkanı Fehim Yaşar, Ressam İsmail Acar ve çok sayıda ülkenin İstanbul Konsolosu ile birlikte iş, sanat, spor ve medya camiasından önemli isimler katıldılar.

Programın açılışında bir konuşma yapan Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, “Bu dünya güzelleşecekse hep birlikte güzelleştireceğiz. Aşkla yapacağız, sevgiyle bir araya geleceğiz, halka halka büyüyen cemlerimizle tüm dünyayı kuşatacağız. Çünkü Mevlâna’nın asırlar evvel yaktığı aşk ateşi hâlâ dipdiridir; insanlığın içini ısıtmaktadır. Bu dünya güzelleşecekse hep birlikte güzelleştireceğiz. Aşkla yapacağız, sevgiyle bir araya geleceğiz, halka halka büyüyen cemlerimizle tüm dünyayı kuşatacağız. Çünkü Mevlâna’nın asırlar evvel yaktığı aşk ateşi hâlâ dipdiridir; insanlığın içini ısıtmaktadır. Ben dünyayı güzelliğin kurtaracağına inananlardanım. Yaradılanı yaradandan ötürü sevmeden dünyanın feraha ermesi mümkün değildir. Bu arifane tavır bize Hz. Mevlâna’nın emanetidir. Biz bu kıymetli emanete sahip çıkmakla mesulüz. Rahmeti-î rahmana erişinin 744. sene-î devriyesinde aziz hatırasını yâd ettiğimiz Hz. Mevlâna’nın ışığı yolumuzu aydınlatsın.” ifadelerini kullandı. Şeb-i Arus programı kapsamında düzenlenen ve benim de ilk kez bu kadar yakından görme şansı elde ettiğim  Sema Mukabelesi’ni beğeni ile izledik. Büyük bir manevi ve ruhani huzur içinde izlediğim semazenlerin sema gösterisinin anlamı işe şöyledir. 

Başta mezar taşı, sırtta kefen

Semâzenler, semâ esnasında başlarına keçeden sikke, üzerlerine tennure denilen uzun etekli kolsuz elbise, destegül adlı önü açık bir ceket giyerler. Bellerini elifî nemed isimli bir kuşakla sararlar. Mevlânâ zamanında Mevleviler o devrin kıyafetlerini giymekteydiler. Zaman içinde kıyafetler değişti; fakat Mevleviler, Selçuklu tarzı kıyafetlerini muhafaza ettiler. Semâ öncesi şeyh efendi ve semâzenler ağır adımlarla üç kere meydanı devrederler. Devir esnasında post önüne gelenler 'cemal cemale niyaz ederler' ki bu, canın canı, insanın insanda tecelli edeni selamlamasıdır. Hırkalarından soyunup şeyh efendinin izniyle meydana çıkan semâzenler, kalp istikametindeki sol ayakları sabit, sağ ayaklarıyla çark atarak dönmeye başlarlar. Sağ el yukarıya, sol el aşağıya bakacak şekilde kol açılır. Semâ ayini, aralarda bir miktar durarak dört 'selâm' halinde icra olunur. Dört selam şeriat, tarikat, hakikat, marifet mertebelerini ifade eder. Sema gösterisinin ardından yapılan dualar ile mekandan bu güzel anı yaşamanın mutluluğu ile ayrıldım. Bu değerli alimin eserlerinin okunup düşüncelerinin hayat felsefemizin temel ögeleri arasında yer alması; içinde bulunduğumuz savaş ve kargaşa ortamında giderek uzaklaştığımız hoşgörü ve sevginin geri kazanılmasının kılavuzu olacaktır. 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: EMİNE KALYON

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam