reklam
reklam

YILMAZ ÖZDİL’E KIRMIZI KART DIŞARI DÜDÜĞÜ

Köşe Yazarı: Dr. Meryem ÇILDIR   Eklenme Tarihi: 10 Mayıs 2024, Cuma - 17:12   Okunma Sayısı: 15822

Futboldan çok anlamam, çok takip eden biri değilim...

Bildiğim kadarıyla, bir futbolcu 7 kusurlu hareketten birini yapar ve aynı maçta 2. Kez ihtar alırsa kırmızı kartla cezalandırılır, futbolcu oyun içindeyse de hakem, oyundan dışarı düdüğünü çalar. Böylece oyuncu oyundan dışarı atılmış olur.

Çocukluk hayalim olan gazeteciliğe başlamaya karar verdiğim vakit, cesur bir kalem olacağıma, hak ve hakikatleri yazacağıma dair kendime vermiş olduğum bir sözüm vardı...

Tabi ki “Yazma hoca hanım, kendi işine bak” diyenler çok oldu...

Ben hak ne diyor, hakikat nedir, hakkaniyetli olmak nedir, ona bakarım, hayatım boyunca da öyle yaptım. Kimseye bakmam. Doğru bildiğimi yazmaya da başım dik, alnım açık şekilde devam edeceğim inşallah...

Önceden köşe yazarlığı yapmış olduğum gazetedeki birkaç köşe yazımda, Sn. Yılmaz Özdil’in bazı yazılarını eleştirmiş ve bana ters gelen bazı fikirlerine karşı tezimi ortaya koymuştum...

Gerçekten samimiyetle söylemek istiyorum...

Kendisini takip ettiğim için değil, sosyal medyada dolaşırken bir gazeteci gözü ile gündeme bakarken, son günlerde yine sansasyonel bir isim olmuş Sn. Özdil, ister istemez önüme çıkıyor...

Perşembenin gelişi çarşambadan belli idi...

Kırmızı kart olayına hiç şaşırmadım...

Neyse, Sn. Özdil’e bye bye yazısı yazmak  bana kaldı n’apalım…

EEEE KIRK YIL SIRTINDA TAŞIDIKLARIN

Hür kalem olmak, hak ve hakikati olduğu gibi yazmak çok önemli, çok ulvi bir görev ve son derece değerli bir vazife...

Diğer türlüsüne örnek verecek olursak…

Ali’yi, doğru yapsın veya yapmasın, sürekli eleştirip her yaptığı şey göze batsın, her söylediği sözde kusur arayayım, her ağzını açmaya kalktığında eleştiri oklarını ona yönelteyim, neden gözünün üstünde kaşın var diyip yine eleştireyim...

Diğer taraftan, Aliye’yi hiç eleştirmeyeyim, yanlış yapsın veya yapmasın, hep övgü ile bahsedeyim, yanlışlarını hiç görmeyeyim, Aliye’yi hatalarından aklamaya çalışan yazılar yazayım...

Böyle yaparsam haktan yana ve adaletli yazılar mı yazmış oluyorum?

Hakkaniyetli kalem mi olmuş oluyorum?

Yoksa bu, birini tutma, kollama ve adam kayırmacılığa mı giriyor?

Yazılarımda sorularımı sorarım, resmi çerçeve ile ortaya çıkarırım. Zaten okuyucu kitlem doğru cevapları kendileri kendilerine verecektir...

Benim görevim doğru bakış açısını  yakalamak ve doğru fotoğrafı ortaya çıkarmak... Gerisi okuyucularımın bakış açılarına kalmış...

Yazılarımda kimseyi bir yöne yönlendirme gibi bir maksadım asla olamaz... Önemli olan doğru bilgiyi, doğru şekilde okuyucuya sunmak… Değerli okuyucularım zaten almak isteğini kendi özgür düşüncesine göre alıyor...

Allah (C.C.) insanoğlunu dört dörtlük, kusursuz yaratmamıştır...

Her insanın hataları da doğruları da vardır...

Doğruya doğru ve yanlışa yanlış demeyi, farkettiğimiz hataları üslubunca eleştirmeyi ve doğruları da takdir etmeyi bilmeliyiz.

Tabiri caizse, sadece at gözlükleri ile olaylara ve etrafa bakamayız... Olaylara tek taraflı bakmak hem eksik bir bakış açısı, hem de tamamen art niyetli bir yaklaşım olur...

İnsan kendini bile eleştiriyor...

Yeryüzünde yaşayan yaklaşık sekiz milyar insandan bir kişi dahi “Ben hayatım boyunca hep doğru işler yaptım, doğru söylemlerde bulundum, hiç hatam ve kusurum olmadı” diyemez, çünkü öyle bir insan yok…

“Ben varım” diyen varsa da, bilin ki, en büyük yalancı da odur...

Gazetecilik her zaman olaylara objektif olarak bakmayı, tarafsızlık ilkesi ile hareket etmeyi, hak ve hakkaniyetli olmayı, her konuda adaleti savunmayı gerektirir...

Hiçbir sistem dört dörtlük değildir.

İnsanlığın kurmuş olduğu hiçbir sistemin kusursuz işlemesi mümkün değildir, hata payı hep vardır. Buna bağlı olarak da eleştiri mekanizması her zaman var olacaktır...

Adaletli bir eleştiri, sistemlerin daha güzel işlemesine katkı sunar...

Fakat herhangi bir sistemin yanlış giden taraflarını görmezden gelir, dile getirmez ve yazmazsak, o zaman da gazetecilik görevimizi layıkıyla yapmıyoruz demektir...

Gazeteci yalan yazamaz, iftira atamaz, Ali’yi sürekli eleştiremez, Aliye’yi de her ne olursa olsun, sürekli savunmaz...

Yaklaşık iki yıldır yazıyorum...

Yaklaşık iki bin sayfalık köşe yazısı yazdım, hiçbirinde, bir tek satırımda yalan ve iftira yoktur.

Öyle “Yalan, yanlış ve iftira yazmışsın hoca hanım” denmesiyle, yalan ve iftira yazmış olmuyorum yalnız...

Varsayalım olsun, çıkar ortaya zaten, kimse endişe etmesin, üzmesin tatlı canını... Baksın keyfine...

Ben de zaten yalan, yanlış ve iftira yazmadığım için keyfime bakıyorum...

Velhasılı kelam…

Uzun lafın kısası, Sn. Yılmaz Özdil;

Kırık yıl sırtında taşırsın Ali küfesini, Aliye’ye iki eleştiri yapacak olursun, o kırk yıl hiç görünmez, unutulur, çöp olur gider...

Ve sana kırmızı kart çıkar, oyun dışına atılırsın...

Hayat insana her şeyi zaman içinde öğretiyor...

Aslında hayatın başlı başına kendisi çok mükemmel bir öğretmen.

 

 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam