reklam
reklam

Hiçlik

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 5 Ocak 2023, Perşembe - 22:59   Okunma Sayısı: 618615

Doğarken bize verilen zamandan kullanmaya başlıyoruz her nefeste. Ölüm çocuk ve gençken ne kadar uzak gelir insana. Sanki o yıllar asırlar kadar uzakmış gibi bir hisle ölümle ilgili duyguları kovarız beynimizden. Sanki ölüme yaklaş- mak olduğunu düşünemez gibi çocukken büyümek isteriz hemen, çabucacık. Büyüyünce hayatımız çok daha renkli ve kendi kontrolümüzde olacak sanarız veya bizi öyle kandı- rır büyüklerimiz. Ne yapmak istesek " sen küçüksün, büyüyünce derler, ne almak istesek sen büyüyünce." Derler. Kı- saca bizi büyüyünceye kadar oyalar, kandırılarlar. Anadolu'da çocuk doğunca kavak dikilecek yerlere kavak diker büyükler. Çocuk büyüdükçe kavaklarda boy atar, okul veya evlilik için yatırımdır o kavak ağaçları. Onları keserler, satarlar ve parası İle ihtiyaçlar görülür. Neden kavak ağacı? Çünkü en hızlı büyüyen ağaç kavak ağacıdır. Evde büyümeyi hayal eden çocuk okul sıralarına gidince evdeki saltanatı ve çocukluğu da biter. Artık okullu olmanın verdiği sorumluluk İle haraket eder. Bu kez de sınıflardan hızla geçip büyüyüp meslek sahibi olmayı hayal eder, büyüme isteği daha bir kamçılanır. Ne varsa büyüklerde var, küçükken sadece hayal kurmak var. Büyür çocuk okullar biter iş hayatına atılır. Artık büyüme İle ilgili talepleri son bulur. Bu kezde iş hayatının hızla dönen çarklarında hep aşama, aşama ilerlemeyi ve mevki sahibi olmayı düşler ve bu konuda çaba gösterir. Para kazanma hırsı tüm duyguların önüne geçer. Gençtir ya taşı sıksa suyunu çıkaracak kadar Kuvvetlidir.

Bu gençlik ateşi İle yüzlerce yıl yaşayacağını zanneder ve asla aklına ölüm gelmez. Ölüm ona asırlar kadar uzaktır hala. Önce nine ve dedesi, büyük hala, amca, teyze, dayılar eksilir aile takviminin yapraklarından. Hepsi de bir senenin bir ayın bir günü olarak kalır akıllarda. Ölüm tarihi bir şekilde hatırlanır veya mezar taşına kazındığı için, ziyaretlerde kaç sene geçtiğine ve zamanın su gibi aktığına şaşar kalırsın. Sonra sıra kendi anne ve babana gelir ansızın. Hiç ummadığın bir anda o biyolojik saat duruverir. Oysa asla insan anne ve babasının öleceğini düşünmez ve onlara ölümü kara toprağa girmeyi yakıştıramaz. Beyni kabul etmese de yüreği kan ağlayarak bu acıyı zamanla sindirir. Şimdi aklına daha çok ölüm denen o iki heceli insanı derin karanlıklara sürükleyen kelime ve altında binlerce acı barındıran ayrılık ve hiçlik, hiç olma durumu gelir. Ölüm kelimesinin yüzü soğuktur ve insanın tüylerini çalı dikeni gibi yapar, ölümü ensende hissettiğin anlarda bunu anlarsın. Bazen çok büyük bir tehlikeyi anlarla hatta saliselerle atlattığın zaman o ölü- mün soğuk nefesini ensende hissedersin. Şanslı olduğunu düşünürsün yaşadığın için.

Bazen başının üstünden teğet geçen bir kurşundur ölümden dönmek, bazen soğuk bir yoğun bakım ünitesinden yüzü açık çıkmaktır, bazen metrelerce okyanusta ceviz kabuğu gibi sallanan bir deniz aracından karaya çıkmaktır, bazen bundan insan canlı nasıl çıkar denilen bir taşıttan kazadan burnu bile kanamadan kurtulmaktır. Bu durumlarda insan kendi canı için endişelenir, birde geride kalanlar için üzüntü duyar. Ölümü biraz daha yakında hisseder. Biyolojik saat duruncaya kadar insan yaşamaktan umudunu kesmez. Yüz yaşına gelse, dalya dese yaşama gene de dünyada kalmayı arzu eder. Ölümü düşünsede ara sıra, çoğunlukla dünya malı tatlı gelir ve daha çok düşünür mallarını. Zamansız, sırasız, ölümler insanı daha çok yıkar. Ölüm ölen için ne mana taşıyacak! Ölüm kalanlar için mana taşıyor.

Öldüğün anda dünya İle bağlantın kesiliyor, ne çok değer verdiğin, uğruna gençliğini hayatını feda ettiğin malların ölümünün ardından hayasızca pay ediliyor. Olmadı paylaşırken kavga çıkıyor, kan akıyor. Sen öldüğün anda apartta bekleyen mirasçılar saldırıyor üleşmeye. Sen hiçsin artık ve dünyada adın bİle hemen siliniyor ve dünya nüfusundan düşülüyorsun. Ölüm belki iki hece fakat binlerce sayfa yazı yazı- lır, şiirler okunur onun manası gene bilinmez. O bilinmeze gidenin yaşadığı boşluk, yokluk ve hiçliktir aslında. Ölüm Adem olmak derler ya Adem peygambere atıfta bulunarak. Sözlükte Adem kelimesi karşılığı " yokluk, hiçlikten, varlığın zıddı ve varlığın yaratılmasından önceki hal" manasına geliyor. Demek ki ölünce nereden gelmiş isek oraya doğru bir yolculuk söz konusu. Misafir olduğumuz doğru şu görünür alemde. O halde misafirlik süresince insanca yaşamayı, anı değerlendirmeyi ve ölüm denen iki heceli yokluğu layıkıyla karşılamayı düşünmek gerek, hemde hiç olmadan bunu bilmek gerek. O yokluğun, hiçliğin ve varlığın yaratılmasından önceki hale dönmesi durumunun yaşı Yok, her yaşta kapımızı çalışıyor ölüm denen iki heceli hiçlik.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam