Güne başlayış
Tünaydın gazetesinde yazarken Son An gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğünü yapan sevgili Başak Ertekin ile bir mekâna gidip haber yapmayı planlamıştık. O gün satın aldığım kitap da elimdeydi, “İçimizdeki Şeytan”
5-6 dakika sonra hazırlığını tam yapmış şekilde Başak geldi. Kısa hatır sormadan sonra takılmadan edemedim.
---Başak yanında getirmeyi unuttuğun bir şey eksik galiba?
---Ne olabilir?
---Kitabın…
---Haa, biliyordum yanınızda kitap olacağını… Onu sizden alacaktım, dedi ve kitabıma el koydu.
Sohbet arasında
Kahvelerimiz gelince de koyu bir kitap sohbetine girdik. Geçen hafta Beyazıt’taki sahaflar çarşısına gitmiş. Bir iki kitaba ayaküstü göz atmış. İnanıyorum ki, ayaküstü dediği konu en az yarım saat sürmüştür. Başak bir kitaptan kolay kolay kendini alamaz.
Türk edebiyatının “Yakın Dönem” yazarlarının eserlerini okuduğu belliydi. Kerime Nadir, Esat Mahmut, Ethem İzzet Benice, Muazzez Tahsin Berkand, Reşat Nuri, Halide Edip ve Yakup Kadri’nin yapıtlarından okuduğu romanların bazılarını saydı.
Eskitilmiş kâğıt üzerine basılmış iki ferman örneği, eski yazıyla basılmış 5-6 adet pul ve Cumhuriyet dönemi 2,5 Liralık bir kâğıt para satın almış. Hoşuma gitti tabii… Bunca işin arasında ve çocuk bakımının yanında kendisi için zaman ayırabiliyor ve kitaplardan kopmuyordu.
El koymak suretiyle benden aldığı kitap, Sabahattin Ali’nin “İçimizdeki Şeytan” adlı romanıydı. Tam olarak okuyup bitirmemiştim. Okuduğum kadarıyla bir dönemin içyüzünü yansıtıyordu.
Kitaptan alıntılar
İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum. Müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum.
Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…
Bu romanında toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın “kapana kısılmışlığını” gösteriyor Sabahattin Ali.
Aydın geçinenlerin karanlığına “insanın içindeki şeytan”a keskin bir bakış…
Sabahattin Ali
1907 yılında Edirne’de doğan Sabahattin Ali, Öğretmen Okulundan mezun oldu ve ilkokul öğretmenliği yaptı. “İçimizdeki Şeytan” adlı romanı milliyetçi kesimde tepki topladı. Akabinde Sabahattin Ali meslekten çıkarıldı.
Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la birlikte Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasi mizah dergileri çıkardı. Hakkında açılan davalar nedeniyle, cezaevinde yattı.
Yurt dışına gitmek isteyen Sabahattin Ali, pasaport alamayınca, Bulgaristan’a kaçmaya karar verdi. Ancak 2 Nisan 1948’de cesedi Edirne yakınlarında, Bulgaristan sınırında ormanlık arazide bulundu.
Kitap kadar yazarın ölüm olayı da araştırılmaya değerdir.