reklam
reklam

Paul Gauguin Çocukluk yılları

Köşe Yazarı: BAŞAK ERTEKİN   Eklenme Tarihi: 6 Haziran 2023, Salı - 23:02   Okunma Sayısı: 68164

Kişiliğini “Medeniyete küsmüş adam olarak” özetleyebileceğimiz Paul Gauguin’in, Avrupa medeniyetinden kaçmak için sığındığı Polinezya Adaları’nda verdiği eserler yine de bu medeniyetin bölünmez bir parçası olmuştur.

Gauguin, 7 Haziran 1848’de
Paris’te doğmuştur. 1851 yılında
Louis Napoleon’un yaptığı
hükümet darbesi üzerine
Cumhuriyetçi olduğu için ailesiyle
birlikte Fransa’dan kaçmak zorunda kalan babası Clovis yolda ölmüş, karısı iki çocuğuyla birlikte Lima’ya sığın- mıştır.

Peru’nun başşehrinde ünlü akrabalarının yanında dört yıl Paul Gauguin için unutulmaz çocukluk hatıraları ol- muştur. Yedi yaşına basınca annesiyle birlikte Fransa’ya dönerek Orleans şehrinde okula başlamıştır.

Sergilerde yer almak

Yıllar akıp geçer. Pazar günleri konuları daha çok man- zara ve çocuk başları olan resimler yapar. Salonda sergilenen bu resimlerden biri çok beğenilir. Bu arada genç empresyonistlerle tanışarak onların Sergisine de katılır. Tenkitçiler resimlerinde Pissarro’yu andıran taraar buluyorlardı.

Gauguin, 35 yaşında bankacılığı bırakarak kendini tamamen resme verdi.

Çok geçmeden bütün paraları bitince bohem hayata ayak uyduramayan karısı, Kopenhag’da yaşayan anasının evine döndü. Gauguin de peşi sıra gitti. Ama kayınpederinin ekmeğini yemek ağır geldiği için burada fazla barınamadı. Dört çocuğunu karısına bırakarak dokuz yaşındaki oğlu Clovis’le birlikte Paris’e döndü.

Paris dışında bir yaşam

1887 yılında âni olarak çocukluğunu geçirdiği ülkelere göç etmeye karar verdi ve Panama’ya gitti. Panama Kanalı’nın inşaatında çalıştı. Taş kırdı, taş taşıdı. Humma hastalığına tutuldu ve tekrar Paris’e dönmek zorunda kaldı. Paris’te birkaç ay evsiz barksız dolaşmak zorunda kaldı. Bu arada bazı dostları vasıtasıyla birkaç tablosunu satabildi. Artık başlı başına bir sanat görüşüne sahip bu- lunuyor ve “Resim sulh ve sükûn demektir” diyordu.

Ömrü boyunca tabiat karşısında sehpa kurmamış, bütün resimlerini muhayyileden yapmıştır. Ona göre bir sanatçı ancak kendi kendine yeni bir dünya yaratabilen insandır. Böylece Verlaine ve arkadaşları gibi sembolist görüşünü açıklamıştır. Aslında Gauguin yorum yönünden sembolist, yapı bakımından ekspresyonist, renk olarak empresyonistti.

23 Mart 1891 günü ünlü Cafe Voltaire’de aralarında Mallerme’nin de bulunduğu sembolist şairler topluluğu tarafından şerene bir veda ziyafeti tertiplendikten sonra yola çıktı. 8 Temmuz’da Papeerte’ye vardı. Bu şehri fazla medeni bulduğu için adanın iç bölgelerindeki Mataeia köyüne çekilerek orada bir yerli kızla yaşamaya başladı.

Tekrar Paris’e dönüş

Mutlu günler uzun sürmemiştir. Çok geçmeden parası biter üstelik ağır bir hastalığa kapılır. 1893 yılında ister is- temez tekrar Paris’e dönmek zorunda kalır. Paris’te Annah adında Cavalı bir kızla tanışır ve bir süre beraber yaşarlar. “Cavalı Annah” isimli tablosu bu çağın eseridir.

Günlerden bir gün Annah ile Bretagnea’e gitmişlerdir. Pont Aven’deki bir meyhanede civelek kıza sataşmak isteyen sarhoş gemicilerle kavga eder. Yediği bir tek- meyle ayak bileği kırılınca hastaneye kaldırılır.

Bunu fırsat bilen Annah da evde bulunan yükte haf pahada ağır ne varsa çalarak gözden kaybolur. İşte bu olay Gauguin’i öylesine sarsmıştır ki, Avrupa’ya bir daha dönmemek üzere ter etmeye karar verir.

Tahiti’ye gidiş

Tekrar Tahiti’ye vardığı zaman kendisine ulaşan ilk haber kızı Aline’in’nin ölümü olur. Sakatlanmış olan ayağı geçtikçe berbat bir hal alır. Paris’te bıraktığı resimler de hiç alıcı bulamaz.

Bu manevi işkence yılların en büyük sembolü “Nere- den geldik, neyiz, nereye gidiyoruz” adındaki dev kom- pozisyondur. “Ölmek istiyordum. Bu umutsuzluk içinde elime geçen bir çuval parçasına bu konuyu bir çırpıda aktarıverdim. Resmi imzalamaya elim varmadı. Arsenik içtim ama yine de ölemedim. Sadece ıstırabım arttı.” demiştir.

Bu sırada “Le Sourire” adındaki dergide neşrettiği ma- halli müstemleke idaresini tenkit edici yazılar sebebiyle düşmanlar kazandı. Tahiti Valisi derhal adayı terk etmesini istedi. Sanatçı böylece Marcuess takımadalarını bağlı Hiva Oa Adası’na giderek oraya yerleşti.

Hastalık peşini bırakmıyor kalbi giderek rahatsızlanıy- ordu. Ayakları egzama içindeydi, bütün vücudu kırılıy- ordu. Bu durum sinirlerini de bozduğu için çok geçmeden misyoner rahiplerle ve köy jandarmalarıyla yerlilerin hakkını savunmak bahanesiyle kavga etmeye başladı. Bunun üzerine halkı isyana teşvik suçuyla tevkif edilerek üç ay hapis ve 1000 frank para cezasına çarptırıldı. Kulübesinde perişan bir hayat yaşayan Gauguine 1903 yılının 8 Mayıs günü yatağında hareketsiz yatıyordu...

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam