reklam
reklam

KOCAKARI SOĞUKLARINA NİÇİN BERD-İ ACÛZ DENİLDİ?

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 23 Ocak 2021, Cumartesi - 01:44   Okunma Sayısı: 91737

Yılın en soğuk günleri olmasa da en çok üşüten günleridir kocakarı soğukları diye tabir edilen günler, 11 Mart’ta başlar 17 Mart’ta son bulur bu rüzgârlı günler. Hava güneşli ve sıcak gibi gözükse de aniden soğuyup tedbirsiz davranıp sıcaklığa aldananları gafil avlar.

"Gelelim "berd-i acûz" sözlerine: 'berd' Arapça'da soğuk demektir. Acüz; kuyruk, son ve nihayet manasında kullanılır. Bu halde "berd-i acûz" yahut 'berdü'l acûz' soğuğunun nihayeti ve sonu demektir. Şubatın yirmi altısından sonra, ilkbahara on bir gün kaldığı cihetle, kış mevsiminin bitmek üzere bulunduğunu bildirmek için takvimlerde son soğuklar manasına olarak, husum fırtınası yerine Berd-i Acûz denilir.

Tefsir-i Kebir de bu bilgileri tasdik edici mahiyettedir. "Bu günlerin, Eyyamü'l-acûz (kocakarı fırtınaları) günleri olduğu da iddia edilmiştir. Bugünlere özgü pek çok rivayet vardır ve hepsinde de bir yaşlı kadının soğuk ile verdiği mücadelenin sonu anlatılmaktadır. En yaygın olan ve dilden dile anlatılan şekli her yöreye göre değişmektedir. Bu sebeple en doğrusu bu demek pek mümkün gözükmüyor.

Arabistan topraklarında Âd kavminden bir kocakarı soğuk kış günlerinde sahip olduğu yedi keçisini ahırında kış boyunca beslemiş ve samanlıkta keçilere verilecek bir tutam ot kalmamış. Yaşlı kadın büyük bir heyecanla baharın gelmesini, keçilerini otlatacak yeşil otların çıkmasını beklemiş. Kilerde yiyecek sepetinin içinde bir kaç tane peksimet kalmış sadece. Çevresinde bulunan tüm komşularının da kıt kanaat kendilerini geçindirecek kadar erzakları varmış,  bu sebeple kimsenin kapısını çalıp bir kaç peksimet ile bir tutam ot isteyememiş. Aç olan keçiler gece boyunca uyumamış ve açlıktan bağırarak yaşlı kadını da uyutmamış.

Sabah erkenden keçilerin yanına giden yaşlı kadın keçilerin açlıktan zayıfladıklarını görünce onların öleceğini tahmin etmiş. Hemen başını kaldırıp havaya bakmış, hava günlük güneşlik doğayı ısıtmaya başlamış. Yaşlı kadın uzun sopasını eline alıp keçilerini dışarıya çıkarmış. Komşuları onun niyetini anlamış ve onu ikaz etmişler, birkaç gün daha beklemesini ve sabır etmesini söylemişler.

Oysa yaşlı kadında ve keçilerinde sabır edecek derman kalmamış. Yaşlı kadın baharın geldiğine ve cemrelerden sonra havanın iyice ısındığına inanmış. Kimseyi dinlemeden yedi keçisiyle birlikte yaylaya keçilerini çıkarmak İçin yola koyulmuş. Öğleye kadar yayla yolunda epey yol katetmişler, öğleden sonra öyle şiddetli bir fırtına çıkmış ki neredeyse yaşlı kadınla keçilerini uçuracak kadar şiddetli esmiş rüzgar.

Yaşlı kadın insanları dinlemediği için pişman olmuş fakat tam yolun yarısına kadar gelmişken geri dönmek ile yaylaya gitmek arasında bir fark kalmamış. Hemen bir mağaraya girip, keçileriyle birlikte fırtınadan korunmaya çalışmış. İlk gece en zayıf olan keçisi açlık ve yorgunluktan ölmüş, yaşlı kadın ağlamaya ağıtlar yakmaya başlamış. Çoluğu, çocuğu olmadığı için onun kimse merak etmemiş, ardından geleni, halini merak edeni olamamış, bu durum onun canını daha çok yakmış ve içli içli türküler söylemiş. Kendi inadına, keçilerini yayla yoluna sürmesine pişman olmuş. Keşke ölen keçiyi satsaydım, onun parasıyla kendime ve keçilere yiyecek alsaydım da bu dağ yoluna bu yaşımda düşmeseydim diye hayıflanmış. 

İkinci gece diğer keçisi  ölmüş, yedi gece boyunca dinmeyen fırtına tüm keçilerini açlık ve susuzluktan öldürmüş, yedinci gece tüm Servet-i gözünün önünde eriyip giden yaşlı kadının yaylaya gidecek bir gerekçesi kalmamış. Elleri böğründe, gözünde kanlı yaşlarla aciz haline ağlamış, hâlâ fırtına devam ediyormuş. Köyüne dönmeye karar veren yaşlı kadın tıpkı keçileri gibi açlık ve susuzluktan halsizleşmiş ve soğuk rüzgarın etkisiyle hareketleri kısıtlanmış kış mevsimine ve rüzgara beddular etmiştir. Sesi o kadar çok çıkmış ki dağlarda kuru ağaçlarda yuva yapan kuşlar ürküp başka yerlere göç etmiştir.

Beddua ederek canını teslim etmiş, soğukta  cesedi bir Kaya oyuğunda donmuş biçare kadının. Birkaç hafta sonra keçileriyle yaylaya çıkmaya karar veren komşuları önce keçilerin sonra yaşlı kadının donmuş cesedini bulmuşlar.

Yaşlılardan birisi “o kadar dedik sana bu rüzgârlı havalarda yaylaya çıkılmaz, yolda kalırsın diye, sen yolda kalmamış birde canını vermişmişin” diye üzülmüş.

O günden sonra 11 Mart ile 17 Mart arasında kalan günlerde çıkan fırtınaya ve soğuk havaya kocakarı soğukları demişler. Bahar geldi diye açık havaya, parlayan güneşe aldananlara kocakarının keçileriyle birlikte yayla yolunda donarak öldüğü hikayeyi anlatmışlar. Kemiklerim dondu tabiri bu günden kalmıştır.

Mart ayı ne kadar baharın başlangıcı kabul edilse de Mart ayı uyarsa dokuz uymazsa otuz diye tabir edilmiş ve ilk dokuz gündeki hava koşullarına göre hareket etmek gerekti söylenmiştir.  Uzun ve soğuk geçen  kış mevsiminin ardından kilerlerin ve samanlıkların en boş olduğu aydır Mart ayı. Bir önceden kış için ayrılan ne varsa bu ay azalır veya tamamen tükenir, henüz bahar gelmediği için tam manasıyla yeşillik çıkmaz ne insanlar ne de hayvanlar ot bulamaz yemek için, biraz da kıtlık ve yokluk ayıdır Mart ayı. Boş sepet ayı diyen de vardır Mart ayı için, sepetlerin dibi görünür genellikle erzak tükendiği için. Evdeki kadınlar özellikle mutfaktan sorumlu olanlar bu aydan haz etmezler. Hayvanların, insanların soğuk algınlığı ile hastalandığı, insanların özellikle yaşlıların öldüğü aydır bu ay,  bu ayı atlatan yaşlılara seneye kadar ölmez diye düşünülür.

Ülkemizde de “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” derler. Bundan anlayacağımız gibi Mart ayının her ne kadar bahar mevsimi başlangıcı olarak kabul etsekte gerçekte bu ay doğa uyanmaya başlar fakat yeşillikler çıkıp doğayı yeşil halı gibi otlarla kaplamaz,  bunun içim Mart sonunu ve Nisan ayı başını beklemek en doğrusudur.

Nejla BILGIN

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam