reklam
reklam

RADYASYON KURBANI HAYALET ŞEHİR: PRİPYAT (II.BÖLÜM)

Eklenme Tarihi: 11 Mart 2019, Pazartesi - 11:53   Okunma Sayısı: 318972
1986 Yılında dünyanın en büyük felaketlerinden olan Çernobil Nükleer Santrali'nin 4. reaktöründe, bir patlama meydana geldi. 26 Nisan günü olan bu afetin etkileri onlarca yıl sürdü.

FELAKETİN DAHA DA BÜYÜMEMESİ ADINA KENDİNİ FEDA EDEN YÜREKLİ İNSANLAR

Çernobil dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük felaketlerden birisi, belki de en büyüğü. Ancak yayılan radyasyonun çok büyük bir kısmının hala reaktörde kapalı tutulduğundan bahsetmiştik. 26 Nisan 1986, her ne kadar ihmalkarlık dolu, hırs dolu bir facia olsa da sonrasında bu olayın izlerini silmek için yapılan çalışmalara katılan yüz binlerce insan minnet duyulası bir cesaret sergilemiştir. 

15 GÜN İÇİNDE ÇEKİRDEĞİN ALTINA BETON DÖKÜLDÜ, ÜZERİYSE KAPLANDI

Patlamanın ardından radyoaktif enkaz 1.5 kilometrelik bir alana yayılmıştı. Bu enkazın çok kısa bir süre içinde kaldırılması gerekiyordu. Bunun için itfaiye,asker, işçi, madenci ve birçok sivil çalıştı. Tüm enkazın merkezde toplanmasına karar verilmesinin ardından basit bir gaz maskesi, eldiven ve çizme dışında bir ekipmanı bulunmayan yüz binlerce kişi Çernobil'de görev almıştır. En yüksek riskin olduğu çatı bölgesindeki enkaz için, Sovyetler ilk olarak kullanmayı düşünse de robotların yüksek radyoaktif etki barındıran ortamda çalışamadığı, bozulduğu görüldü. Bu iş için günde bir kişinin 3 dakika çalışmasına müsaade edildi, 3 dakika hayatları boyunca alacakları radyasyondan bile fazlaydı. Ve planlandığı gibi, 15 gün içinde enkaz toplandı; çekirdeğin altına beton döküldü ve üzeri de yine güçlü bir betonla kaplandı.

 

ÇALIŞMALARA KATILANLARDAN BİR YIL İÇİNDE 4000'İ HAYATINI KAYBETTİ

Çoğu 20'li yaşlarda, sağlıklı bu insanlar radyoaktif parçalara çıplak elle dokunmaya dahi cesaret edebilecek bir noktadaydı. Ve binlercesi bu tehlikeye karşı bile bile ölüme ilerledi. Bugün Çernobil'in etkileri çok daha ciddi değilse, sebebi bu insanların cesaretidir.

'RADYOAKTİF ÇAY DAHA LEZZETLİDİR.'

Çernobil'den binlerce kilometre uzaktaki İngiltere dahil ,radyasyonun yıkıcı etkilerini tarım ve hayvancılık noktasında inceleyip önlemler alırken, Türkiye'deki durumsa farklıydı. Herkes kendinden çok emindi, o dönemden birkaç 'veciz' söz şu şekilde;'Karadeniz'e bir damla mürekkep düştü diye Karadeniz kirlenir mi?''Gazeteciler geldi, ellerinde radyasyon ölçme cihazı var. Para çıkarıp çay aldırdım. Masanın üzerine torba torba koyduk, aleti getirdim hiçbirinde alarm vermedi. Bir televizyon getirttim. Açtırdım ve ona doğru yürümeye başladım. Cihaz ötmeye başladı. Televizyonun yaydığı radyasyon daha fazlaydı.

 

‘RUSYA’DAN İYİ BİR ŞEY GELMEZ. YA KOMÜNİZM, YA RADYASYON.'

Türkiye kanser oranının çok ciddi bir şekilde artacağı, riskleri 2015'te bile hala devam edecek bir döneme gidiyordu.Radyasyonlu çay içen Bakan Cahit Aral: 'İçiniz rahat olsun.'Facianın ardından 1 Mayıs Günü SSCBTürk yetkilileri Karadeniz'de ölçüm yapmaları konusunda uyardı. Türkiye Atom Enerjisi Başkanı (TAEK) Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre olay mevzii bir olay; Türkiye'ye ulaşsa bile etkilemez" dedi. 3 Mayıs günü radyoaktif bulutların Türkiye'ye ulaştığı ve oranın 7 kat arttığı açıklandı. Edirne’de yağan yağmurdan dolayı birikintilerinin kullanılmamasını ve hayvanların otlatılmaması uyarısında bulundu. 3 Eylül günü Avrupa ülkeleri radyasyonlu olduğu gerekçesiyle Türkiye'den fındık alımını durdurdu. 28 Kasım günü Hollanda sağlık bakanlığı Türk çayında yüksek oranda radyasyon var açıklamasında bulundu. 29 Kasım günü Çay-Kur genel müdürü "Çayda radyasyon var" iddialarını "batı tezgahı" olarak nitelendirdi. Müdürlük çay kaynatıldığında radyasyonun 5-6 kat düştüğünü iddia etti. 2 Aralık günü efsanevi sanayi bakanı Cahit Aral çaydaki radyasyonun zararsız olduğunu ileri sürerek çay içti. 14 Aralık günü Federal Almanya Türkiye'den alınan 13 ton çayı iade etti. Kasım 1987'de TAEK depolarında 60 bin ton çay olduğunu iddia etti. Ağustos 1988'de depolanmış çayın 40 tonu imha edildi. Kaza’ dan bir hafta sonra 3 Mayıs 1986’da sağanak yağmur ile Trakya Bölgesi, 7-9 Mayıs 1986’da Doğu Karadeniz Bölgesi etkilendi. Radyoaktif bulutların Trakya'ya ve ardından Doğu Karadeniz'e ulaşması Türkiye için 'Çernobil' felaketini başlatıyordu. Tarım ürünleri çeşitliliği ile öne çıkan bu bölgelerde, o günlerde sağanak yağışların yaşanmasıyla birlikte önlemler alınmaya çalışılmıştır. Ancak ne kadar yeterli olduğu meçhuldür. Trakya ve Karadeniz kıyılarında normal koşullarda 8–10 microröntgen/saat olan radyasyon düzeyi; kazadan 10 gün sonra 30–40 microröntgen/saat düzeyinde ölçülmüştür. Günümüzde Trakya'da 'Ergene Kanser saçıyor' tartışmaları, 'Ergene tehlikeli mi?' tartışmaları arka planında hala Çernobil'i barındırıyor. Nitekim verilere bakarsak;1986'daki kanser görülme oranı, 1987'de Marmara Bölgesi'nde iki katına çıkmıştır. 

 

RADYOAKTİF KİRLİLİĞİN PENÇESİNDEKİ KARADENİZ

Çay, fındık gibi tarım ürünleriyle, deniz ürünleriyle önemli bir bölge olan Doğu Karadeniz, beklendiği gibi radyoaktif bulutlarla birlikte bir kirliliğe maruz kaldı. Ancak devlet adamlarının ciddi bir önlem alması bir kenara, olaylara yaklaşımları şu şekilde olmuştur: ”Karadeniz’in suları radyasyonla ne ölçüde kirlenmiştir? Balıklarda radyoaktif kirlilik var mıdır, yok mudur? Cahit Aral ise radyasyonla kirlenen çaylardan söz etmeden önce, ”bilimsel açıklamalar” yaparak, farklı bir tür radyasyona övgüler yağdırıyordu: “Bir bitkiyi düşünelim; yaprağı, güneşten gelen radyasyon etkiler ve fotosentez dediğimiz olay meydana gelir... Güneş radyasyonu olmazsa, bitki olmaz, hayat olmaz... 26 Ocak 1993’te TBMM Çernobil konusundaki soruşturma önergesini reddetmiştir. Karadeniz'de yetişen ve risk altındaki ürünler devlet açısından bir problem değildi. Avrupa, Türkiye'den fındık gibi mahsüllere ambargo koyduğunda da bu düşünce değişmedi; 'batı komplosu' denildi.Öyle ki, Çay-Kur Çernobil riskiyle ilgili ilk olarak Aralık 1986'da bilgilendirilmiştir. Yani aradaki 8 ay boyunca toplanan çaylar, tüm ülkede tüketilmiştir. Radyasyonlu çayların depoda toplanması, gömülmesi ve çoğunun imha edilmesi sürecine kadar birçok kişinin hayatı tehlikeye atılmış, daha da acısı birçok kişi için belki de kanser hastalığı söz konusu olmuştu.

 

KARADENİZ'İN PENÇESİNDEN KURTULAMADIĞI KANSERİN KURBANLARINDAN BİRİ DE KAZIM KOYUNCU'YDU

2005 yılında 33 yaşındayken hayatını kaybeden Kazım Koyuncu, Karadeniz'in radyoaktif felaketine karşı mücadelesiyle öne çıkan en önemli sanatçılardandı. Akciğer kanserine karşı verdiği mücadeleyi kazanamadı... Koyuncu'nun Türkiye'nin Çernobil politikasıyla ilgili eleştirisi şu şekildeydi; O çayı içen biri geri zekâlıdır... Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayatı uzatabilirim,kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yaşındaki kız o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? Onun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış haline ihtiyacı var.

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: ZEHRA EVCİL

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam