reklam
reklam

ŞEHİRLİ KEÇİ

Köşe Yazarı: SALİH KOÇ   Eklenme Tarihi: 6 Mayıs 2022, Cuma - 23:28   Okunma Sayısı: 151977

Taa ki Osmanlı dönemlerinden bu yana sürüp giden köylüden vergi toplama işi Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk tarafından kaldırılıncaya kadar devama etmişti…

            Harmanların dövüldüğü, met meyvenin olgunlaşmaya başladığı, henüz güz mevsimine girilmediği bir zamanlarda köye tahsildarın (vergi memuru) geleceği haberi alındı.  Kara haber köye bir kabus gibi ulaşınca herkes neyi var neyi yok saklamaya başlamıştı.

            Ormanlık, bir atın zor sığdığı, kıvrım kıvrım patika yollarından geçerek bir akşamüstü köye ulaşan tahsildar, köylüdeki hareketliliğe bir anlam veremedi.  Kendince; ‘’kışa hazırlık yapıyorlardır’’ diye yorumladı.

            Tahsildar, kendilerini gören köylülerin gösterdiği saygıdan da bi hayli memnundu. Köyün şansına, yıllardır ne tahsildar değişmiş ne de tahsildar atını değiştirmişti. Atı alışıktı. Bu köye gelince kime misafir olacağını gele gide adeta ezberlemişti. Doğruca köyün misafir severlerinden biri olan Jandarma Hasan’ın kapısına dayandı.

            Jandarma Hasan sanki tahsildarın geleceğinden haberi yokmuşçasına (salağa yatmış) evinde onu bekliyordu. Jandarma Hasan biliyordu ki köye tahsildar gelirse doğruca kendisinin yanına gelirdi. Halk arasındaki; ‘’Alışmış, kudurmuştan beterdir’’ dedikleri adeta gerçekleşmiş gibiydi…

            Tahsildarı, evinin ikinci katının penceresindeki elişi örme tül perdelerin arkasından gözetleyen Jandarma Hasan köpeğin havlaması ve atın kişnemesi ile dışarı çıktı. Tahsildara hoş beş ederken, dizginlerinden tuttuğu atı tahsildarın rahatça inebileceği bir yere çekti. Atından inen tahsildar olanca ciddiyetiyle Jandarma Hasan’a:

            ‘’Terlemiştir, ben şurada soluklanırken atı biraz dolaştır da ahıra öyle çek’’ emrini verdi…

            Jandarma Hasan bu işlere zaten alışıktı. Tahsildarın atını bahçede şöyle bir beş on dakika dolaştırdıktan sonra ahıra çekti. Kendisi de atı dahil bütün hayvanlarını ormanda hazırladığı ağıla yerleştirmiş özellikle ahırda sadece bir keçisini bırakmıştı.  Onun da sütünü misafir kaldığı sürece tahsildara içirmeyi düşünüyordu. Bu yolla hem tahsildarın gönlünü edecek hem de köylünün bu yıl ki durumunu arz edecekti…

            Hep birlikte eve çıktıklarında ortaya bir sofra kurdular. Tahsildarla havadan sudan, bu seneki kıtlıktan konuşuyorlardı. Orta yerdeki keçi sütünden yapılan yoğurdu çok beğenen tahsildar:

            ‘’Keçi yoğurdu galiba’’ dedi… Jandarma Hasan:

            ‘’Allah seni inandırsın! Bu sene köylüce o kadar mağdur olduk ki, bindiğim at dahil ne var ne yok hepsini sattım. Sağılır bir keçi bıraktım. Onun sütü, yoğurdu da sana nasipmiş’’ diye hem kendini acındırdı hem de köylünün genel durumun anlatmaya çalıştı.

            Tahsildar yemeğin ve keçi yoğurdunun lezzeti ve kafasından geçirdiği sinsi planını kurgularken Jandarma Hasan’ın anlattıklarının çoğu bir kulağından girmiş, diğerinden çıkmış gibiydi…

            ‘’Hacı sofrası olsun Jandarma’’ diyerek sofradan kalktı. Sedirin üzerine oturdu. Biraz sonra çocuklardan birinin getirdiği el yıkama leğeninde ellerini yıkadı, ağzını çalkaladı. Jandarma Hasan’ın tuttuğu misafir havlusu ile ellerini, ağzını kuruladı. Jandarma Hasan tahsildardan aldığı havluyu odanın giriş kapısının arkasındaki çiviye astı. Jandarma Hasan:

            ‘’Fakir hanemize şeref verdin tahsildar Efendi’’ diyerek tokalaştı. Oturduğu sedirin arkasına içi dolgun yastık minderlerden koyarak onu rahatlattı…

         Neredeyse ellisin geçmiş, saçı sakalı ağarmış tahsildar akşam duvardaki gaz lambasının ışığında Jandarma Hasan ile sohbet ederken arada uyukluyor, adeta başı düşüyordu.

            ‘’Yorulmuşsundur Tahsildar Efendi yatağını hazırlatayım, dinlenmeye bak. Bunun yarını da var, yine konuşuruz diyerek iki katlı yün döşeğini hazırladı. İki başlığı da el işlemeli yastığı da yerleştirdikten sonra:

            ‘’Allah rahatlık versin Tahsildar Efendi’’ diyerek odasının kapısını çekti…

***

            Ertesi gün erkenden kalkıp köyü dolaşmaya başlayan tahsildar yazdı çizdi. İşini erkenden bitirdi. Jandarma Hasan’ın vergisine gelince akşamdan bu yana yoğurdunu yiyip, sütünü içtiği keçiyi alarak kasabanın yolunu tuttu…

            Sütünü, yoğurdunu çok beğendiği keçi için evinin girişine yakın bir yere hemen bir ağıl yaptırdı. Önüne de incir, üzüm kurusu gibi yiyeceklerden doldurdu. Gel zaman git zaman keçinin sütü gittikçe azaldı. Hatta hiç süt vermemeye başladı. Duruma çok üzülen tahsildar kendince; ‘’keçinin bu halini Jandarma Hasan’a sorayım’’ diye aklından geçirdi.

            Köylülerin pazara geldiği bir gün Jandarma Hasan’ı buldu. Kendisine durumu anlattı. Jandarma Hasan:

            ‘’Allah Allah! Nasıl olur?’’ diye şaşkınlığını belirtti. Doğruca keçinin yanına geldiler. Jandarma Hasan keçinin kaldığı yeri ve önündeki yiyecekleri görünce:

            ‘’Tahsildar Efendi! Bu keçi şehirli olmuş. Artık süt vermez, ‘’ dedi…

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam