reklam
reklam

AH O DUYGU....

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 14 Haziran 2021, Pazartesi - 22:27   Okunma Sayısı: 86284

Kadın topuklarını kaldırıma vura vura hızla yürüdü kocasının işyerine az bir mesafe kalmıştı, yüreği deli gibi çarpıyordu.  O dükkana girdiği anda gözleri bir kadının ayaklarına kapanmış gibi eğilmiş kocasını gördü. Kadın etek giymişti ve geniş bir pufun üzerine oturmuş, inçe çorap giymiş ayaklarını utanmadan kocasının burnunu uzatmıştı.
Ya o evde bir bardak suyu kendisi almayan buyurgan kocasına ne demeli? El alemin kadının ayaklarına kapanmış, kedi yavrusu gibi yerlerde sürünüyordu.

Adam dükkana giren topuk seslerine doğru başını kaldırdı ve karısı İle göz göze gelince toparlanmaya çalıştı fakat bir eli kadının ayağındaki ayakkabıda öylece kalakaldı. Görüntü olarak kadının ayakkabısını okşuyor gibiydi.

Kadın topuklarını dükkanın taş çini kaplı zemininde her vuruşta dükkan topuk seslerinden inliyordu. Elindeki üç katlı sefer tasını  masanın üzerine adeta çivi çakar gibi sert bir hareketle bıraktı. Sefer tasının içindeki yiyecekler çalkalandı.

Adam yerden doğruldu ve müşterisi olan kadına aptalca bir ifade ile gülümsemeye çalıştı. Kadın ayakkabının fiyatını ve en son kaça bırakabileceğini sordu. Dükkan sahibi ağız alışkanlığı İle "siz yabancı değilsiniz, size yirmi liraya bu ayakkabıyı bırakırım", dedi.
Müşteri Kadın fiyatı pahalı buldu  ve kendi ayakkabılarını giydi, başka dükkanlara da bakmak üzere kapıdan çıktı gitti. Bunun üzerine dükkan sahibinin eşi kocasına sanki seni çapkınlıkta yakaladım gibi bir mana taşıyan bakışlarla baktı.

Ne demekti "siz yabancı değilsiniz ve size bu ayakkabıyı yirmi liraya bırakırım", demek.
Demek ki o uzun bacaklı, çarpık dişli kadını önceden de tanıyordu aksi halde özel fiyat vermezdi. Kadın daha geçen hafta aynı ayakkabıyı otuz liraya sattığını görmüştü. Bu kadar indirim yapmak için gerçekten arada bir hatır olması gerekiyordu.

Ayakkabıcının karışı sinirli hareketlerle sefer taşlarını gazete serili küçük masanın üzerine açtı. Sefer tasının birinde üzüm hoşafı, diğerinde pirinç pilavı ve yoğurt vardı. Adam yemeklere gene mi aynı şeyler dercesine baktı. Üç gündür aynı yemekleri öğlen ve akşam yiyordu.  Karısı ise onun yemeklere gene aynı şeyler dercesine bakmasını yakalamıştı, kadının o bakışa canı sıkıldı ve bu can sıkıntısını kocası İle paylaşmaya karar verdi.
Ne diye el alemin kadınına o kadar yüklü miktarda indirim yapıyorsun? Ne demek yabancı değilsin? Kadın sana tanıdık mı? Sorgu sual başlamıştı.
Birde kocasının getirdiği öğle yemeğine bakışını yakaladığı içim sinirliydi.

"Evde bunlardan başka pişirecek bir şey kalmadı. Sende burada bizim nafakamızı el alemin kadınlarına yediriyorsun!" Bir yandan da gerçekten aldatılmış gibi gözlerine yaş hücum ediyordu. Ayakkabıcı karısının ne kadar kıskanç bir kadın olduğunun farkındaydı ve mahallenin kadınlarının sırf kıskançlık sebebiyle karısının delici bakışlarına muhatap olmamak için gelmek istemediklerinin de farkındaydı.

Müşterileri yeni açılan ayakkabıcı dükkanına akın akın gidiyordu. Orada bulunan genç delikanlılar kadınlara Güleryüz İle hizmet ediyor, mevsimine göre sıcak veya soğuk içeçek ikram ediyorlardı. Kadınlar kendilerine genç delikanlıların hizmet etmesinden memnundu. Evlerinde bulunan kocaları masada sürahiden bardağa su bile boşaltmıyor olması bunda büyük etkendi.  Evde tüm hizmeti yapan kadınlardı fakat dışarıda o evde iş yapmayan erkekler tüm becerisini başka kadınlara sergiliyordu.

Ayakkabıcı, Sefer tası İle evden gelen yemekleri yemek için kollarını sıvası ve masaya oturdu. Islak mendil ile ellerini temizledi ve iştahsız bir ifade ile yemek yemeye başladı. İçinden karısına kızıyordu emekli Rüstem amcanın ayakkabı tamir dükkanına yetmiş yaşındaki karısı bile kocasına her gün taze yemek taşıyordu.

Kadın kocasına döndü ve,
-bir açıklaman olmalı kim bu kadın?
-kim olduğunu söyledim sadece bir müşteri,
-o halde niye müşteri gibi değil.

Adamın yüzü kireç gibi oldu adeta kanı çekilmişti.
- faturaları ödemek için biraz daha çalışmam gerekiyor. Satış yapamazsam bu nasıl olacak?
Adam ürkek bir şekilde sefer tasından kaşığın ucuyla yemek alıp, ekmeğe katık etti.
Kadın adama doğru baktı ve onunla aynı yaşta olmalarına rağmen daha fazla çökmüş ve yaşlanmış olsuğunu anladı.
Adam göz ucuyla karısınca baktı ve onun gözlerinde umutsuzluğu gördü ve ağzındaki üzüm hoşafının taneleri boğazına kaçtı ve öksürmeye başladı. Son zamanlarda dükkanda kazandığı para İle dükkanı çevirmesi mümkün değildi. Bankadan az miktarda kredi almasına rağmen onu bile geri ödemeye gücü yoktu.

Eski zihniyet İle esnaflık yapmasına rağmen yeni açılan ayakkabı mağazasındaki gençler kısa sürede semtte çok daha fazla sevilmişti ve müşterilerini bu gençlere kaptırmıştı. Gençler ayakkabı mağazasının içine birkaç tane masa koymuş samimi mekanlarında  ev yapımı börek, çörek, kuru pasta ve limonata İle ev kadınlarını kendi dükkanlarına çekmeyi başarmıştı. Yenilikler çoğu zaman geleneksel olanı devirir ve insanlar yeni ve moda olana koşardı.

Burası eski bir semtti ve kadınlar mutfak konusunda becerikliydi sadece ikram onları cezbetmeye yetmezdi. Ayakkabı mağazasındaki gençlerin Güleryüz'leri ve renkli modern ayakkabıları İle moda olan İle kadınları oraya çektiklerinin bilincindeydi.

Karısına bu konuyu birkaç kez açtı ve kadın onun genç işi modern modelli ayakkabı satmasına karşı çıktı. Ayakkabı dükkanı kadının babasından kalmıştı, asıl sahibi kadındı ve kararları da kadın alır, kocasına çalışan muamelesi yapardı.

Kadın, kocasına sevgiyle baktı, durumun farkındaydı eğer moda olan modelleri satmazlarsa işleri iyi gitmezdi. Eğer moda olan modelleri satarlarsa da genç kadınlar gelir dükkana ayakkabı denerdi. Bugün gördüğü genç kadınlara tahammül etmesine imkan yoktu. Buraya gelen yaşlı müşteriler ellerinde uzun kerata İle kendi ayakkabılarını kendileri giyer ve aynaya bakar karar verirdi, şimdi son moda ise kadınların ayaklarına ayakkabıyı satıcıların giydirmesiydi. O kocasının kimsenin ayaklarına ayakkabı giydirmesini istemiyordu.

Aşk sen nelere kadirsin ben kocamı çok seviyorum diye fısıldadı. Oysa adını aşk sandığı duygu hastalıklı bir kıskançlıktı. Adam da karısının kendisini kendisini hastalıklı bir sevgi İle sevdiğinin farkındaydı. Susuyordu çünkü hasta olan annesini tedavi etmek için karısının parasına muhtaçtı. Genç bir tezgahtar iken kayınpeder onu beğenmiş ve kızını onunla evlendirmişti. O gündür bu gündür aradan yirmi yıl geçmiş ve bir türlü tezgahtar olmaktan kurtulamamıştı.  Karısına duyduğu duygu ise aşk değildi ve bir çeşit bağımlılıktı. Kayınpederden intikal edenler İle onlarca ayakkabıcı dükkanı batırsa rezil olmazdı fakat bu dükkandan gelen para İle evini geçindirmeye çalışıp kendisini kanıtlama derdindeydi. Kadının para umurunda bile değildi çünkü banka hesabı kabarıktı ve kocasının ev geçindirme telaşı onu mutlu ediyordu. O da kocası ne kazanırsa onunla mutfağı çeviriyordu. Çocukları yoktu bu nedenle tüm ilgisini kocasına veriyordu. Evde bazen onun buyurgan olmasına izin veriyor fakat gene de ipleri kendi elinde tutuyordu.

Ayakkabıcının karısı kocasına sevgi İle baktı ve "benim olanı başkasına kaptırmam" diye düşündü. Oysa ne giden, ne de gitmeye niyetli olan vardı. Ortada hastalıklı bir aşk vardı ve can çekişiyordu. Aşk gene aşık olanı başkalarının gözünde rezil ederken, seven yürekte kor olup kıskançlık ateşiyle yakıyordu.

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam