reklam
reklam

MANTAR TOPLAMA

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 12 Mayıs 2021, Çarşamba - 01:16   Okunma Sayısı: 41922

Aybike nine yetmişli yaşlarında çok gayretli bir kadındı. Çocukluğundan beri güneş yatarken üzerine doğmamıştı. Bahçesini Çapalar, fidelerini sular, zararlı otları temizlerdi. Komşuların bahçesindeki sebzeler otların içinde kaybolurken Aybike ninenin bahçesindeki sebzeler ayna gibi toprağın içinde adeta ışıldardı. Komşu kadınlar bazen imrenme, bazen haset karışımı bir ifade ile başlarını uzatır Aybike ninenin bahçesini kolaçan ederlerdi. En iyi ürün onun bahçesinden çıkar en çok pazara Aybike nine giderdi. Her sene gelecek yıl aynı şekilde otları yolup onun bahçesi gibi yapalım demelerine rağmen her sene aynı durumla karşılaşırlardı. Kendi aralarında tek konuştukları konu Aybike ninenin bahçesi ve bereketli ürünleri olurdu.
"Çok parası vardır onun, her hafta dünyanın sebzesini satıyor",  derken kendi parasızlıklarına yanıyorlardı.

Hepsinin bacaklarında romatizma, bellerinde ağrı, kollarında dermansızlık vardı. Gençler köylerini terk etmiş, köyü beklemek ihtiyarlara kalmıştı. Bayramdan, bayrama bazen evlatları geliyor bazanda kavuşmak bir sonraki bayrama kalıyordu. Çaresizdiler çünkü köylerinde yeterli ekili arazi yoktu, küçük bahçeler ancak bir evin dümenini çevirmeye yetiyordu. Evlatlar toprağı pay etseler sonunda bir karış toprak parçasına sahip olacaklardı. Bu sebeple onlarda ekmeğini yaban ellerde aramak için gurbet kuşu olmuşlardı. Yaşlılar gençleri suçlamıyordu, biliyorlardı içinde bulundukları durumu.
Bazıları karı koca bazıları da tek başına ocaklarında tencerelerini  kaynatıyordu.

Aybike nine sebze bahçesindeki sebzeleri ilçe pazarında satıyor parasını da bankaya yatırıyordu. Hesabını bilen parasına sahip çıkan aklı başında bir kadındı. Gün gelir evlatlarından birisinin paraya ihtiyacı olursa üç beş kuruş katkısı olsun istiyordu. Pazardan çok az alış veriş yapıyor kendi ürettiklerini kaşığın ucuyla yiyerek idareli bir şekilde yaşıyordu.

Yağmurlar o sene çok bol yağdı, dağ taş mantar oldu. Köylüler ellerine küçük sepetler alıp mantar toplamak için dağlara çıktılar. O kadar çok mantar topladılar ki,  ipe dizip kuruttular, salamura yaptılar ve bolca mantar yediler. Yoksulun yediği et mantar idi. Közde pişiriyor, kavuruyor, çorbasını, ekmeğini, böreğini  yapıyorlardı. Mantar İle yapmayacakları yemek yoktu, çok severek tüketiyorlardı. Fazlasını ilçe pazarına gidip satıyorlardı. Mantar onlar için iyi bir ekmek pazarıydı.

Aybike nine o sene sepetlerle mantar topladı, sattı, kuruttu, salamura yaptı. Her sabah mantar toplamaya gidiyor ve dolu sepetle geliyordu. Köydeki diğer kadınlar bir süre sonra dağ bayır gezmekten usandı ve mantar toplamaya gitmediler. Tek mantar toplamaya giden Aybike nine kaldı.

Günlerden bir gün Aybike nine mantar toplamak için gene dağa gitmişti. Güneş yeni doğmuş ve çam pürlerinin üzerindeki sabah çiği henüz kurumamıştı. Sabah serinliğini çok severdi Aybike nine, sabah saatlerinde kendisini daha dinç ve sağlıklı hissediyordu. Kısa sürede sepeti mantar İle doldu. Mantarları çuvalın içine boşalttı ve çuvalı bir çam kovuğunun içine sakladı. Sepet kolunda birkaç kez gitti geldi ve neredeyse çuval ağzına kadar mantar İle dolmuştu, o hafta kazanacağı parayı hesapladı yüreği hafifledi, yorgunluğu geçti. Son kez sepetini mantar İle doldurmak için dağın diğer yamacına kadar yürüdü. Sabah gün doğmadan yola çıkmış yanına bir bazlama ekmek İle biraz çökelek almıştı, dağda suyun başında yemişti onları. Şimdi ise öğleden sonra olmuş ve çok acıkmıştı. Sabah mantar toplamak için evden çıkarken bu kadar bol mantar bulacağını ve bu kadar süre dağda kalacağını hesap etmemişti.

Dağın yamacında eğilip, kalkıp çam diplerinde, ince pürlerinin arasında mantar toplamaktan beli ağrımış, ayakları vücudunu taşımaktan yorulmuş, kolları iki yanına sarkmaya ve uyuşmaya başlamıştı. Son bir gayretle yarım sepete baktı ve bu son sepeti doldurduktan sonra, çuvalı sırtına alıp köyüne dönmeyi düşündü. Başı dönmeye ve halsizleşme başladı, panikledi, bir ağaç kütüğünün üzerine oturup derin, derin nefes aldı.  Gökyüzüne baktı mavi gökyüzü grileşmiş sanki akşam üzeri olmuştu. Ağaçların içinde ışık azalmış, orman kararmaya başlamıştı. Oysa biraz önce sırtına vuran güneş içini ısıtmıştı. Ne kadar süredir bu ormanda dolaştığını düşündü, saat olarak günün hangi zaman diliminde olduğunu anlayamadı.

Hava o kadar çabuk kararmaya başlamıştı ki Aybike nine şaştı kaldı. Son bir gayret İle sepeti koluna taktı ve mantar çuvalının olduğu ağaca doğru yürümeye başladı. Bir süre sonra her yer aynı cins ağaçla kaplı ormanda ne yöne gideceğini bilemedi, başı dönmüş yön mefhumu kaybolmuştu. Tahmini olarak yürümeye başladı, hava iyice kararmıştı ve nereye bastığını bile düşünemeyecek durumdaydı. Panikledi, kalbi kuru göğsünden fırlatacak gibi atmaya başladı. Gözünün önüne gurbette yaşayan evlatları, genç yaşında kazada ölen eşi, gençlik günleri geldi. Burada ne aradığını düşündü, mantar toplamak için bu kadar hırs yapmasına kendi kendine kızdı.

Ayakkabıları sular içinde kalmış geçtiği küçük derelerde çorapları ıslanmıştı. Yüreğinden üşümeye ve korkmaya başladı. İtiraf etmek istemese de kaybolduğunu biliyordu. Seslenmek istedi, belki başka birileri mantar toplamak için dağın biryerlerinde olabilirdi.
"Hey" diye seslendi, "kimse Yok mu?" Diye seslendi. Sesi dağda birkaç kez yankı yapıp kayboldu. Dinledi cevap veren sadece dağdaki yankıydı. Daha çok korkmaya başladı artık ayaklarında derman kalmamıştı, sendelemeye ve denge kaybına başladı. Biliyordu ki oturursa bir daha ayağa kalkması zor olurdu.

Yürüdü, yürüdü, gidebileceği son noktaya kadar ağır aksak gitti. Bir ağaç kütüğünün üzerine çöktü kaldı. Ormandaki ağaçların dalları rüzgarın sesiyle uğultulu sesler çıkarmaya başlamıştı. Aybike nine oracıkta kütüğün üzerinde uzun süre kaldı ve usulca kütüğün yanına devrildi ve gözlerini kapadı. Acı yeşil orman onun üstü açık mezarı olmuştu.

Akşam evinde kendisini bekleyen bir can olmadığı için kimse onun gelip gelmediğini fark etmedi. Sabah erkenden mantar toplamak için gittiğini sandılar. Kendilerine göre bir gün gerçekte ise kaç gün sonra yokluğunu fark etti komşuları kimse bilmiyordu.
Köyün muhtarı jandarmaya haber verdi. Köydeki yaşlılar ve jandarma komutanı İle askerler üç gün boyunca dağlarda Aybike nineyi aradılar. Ormanın içinde ağaç kavuğundaki bir çuval mantarı bulduklarında mantarın saplarının kararmış olduğundan bir kaç gün önce bu mantarların toplanıp buraya konulduğunun kanısına vardılar.

Üç gün sonra Aybike nineyi bulamadan aramayı kestiler. Kayıtlarına adını kayıp diye yazdılar. Şehirden gelen evlatları kendi imkanlarına göre analarını aradılar, bulamadılar.
Köyde her çeşit dedikodu döndü,  neredeyse yaşlı kadının birisine kocaya kaçmış olduğunu bile söylediler. Kadın sır olmuş,  yok olmuştu.

Aradan tam üç uzun yıl geçti.  Genç bir memurun ilçeye tayini çıkmıştı, kır bayır dolaşmaktan ve av yapmaktan keyif alıyordu. Arkadaşları bu orman ilçesine tayini çıkınca onun adına üzülmüş, o ise keyiften gülmüştü. Doğayı ve avı seviyordu, mutlulukla ilçeye geldi ve görevine başladı. Hafta sonu av köpeğini almış tavşan avına sürek avına çıkmıştı. Tazı, tavşanın peşinden uzun süredir koşuyordu. Tazı birden farklı bir ses tonuyla havlamaya başlayınca tedirgin oldu ve tazının yanına koştu. İçi boşalmış kadın kıyafetleri, kemikleri ve kafatasını görünce burada bir cinayet işlendiği kanısına vardı. Yüksek bir tepeye çıktı ve telsiz telefon İle kasabayı aradı. Geldiler yaşlı kadının köyüne haber verdiler, komşu kadınlar Aybike ninenin giysilerinden tanıdılar.

Aybike ninenin kemikleri ve giysileri mantar çuvalının bulunduğu ağaçtan üç kilometre kadar uzakta ve köylerinin ters istikametinde ormanın derinlerinde bulunmuştu. Kemiklerini toplayıp, kefenlediler, cenaze namazını kılıp, kocasının yanına gömdüler.

Aybike ninenin kaybolduğu ormana giden bir çok kişi rüzgarın zaman zaman " hey, kimse Yok mu?" seslerini getirdiğini söylediler.

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam