reklam
reklam

BOĞAZINA DÜŞKÜNÜN DÜŞÜŞÜ

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 4 Mart 2021, Perşembe - 14:27   Okunma Sayısı: 101424

Sofraya gelen bir tepsi böreği önüne çekti. Eliyle aldığı  iri dilimden kocaman bir parça kopardı. Çökeleğin lezzetine karışan tereyağının tadı böreği muhteşem yapmıştı.  Ev sahibi olan arkadaşı elini tepsiye doğru uzattı. Ağzı dolu olduğu için konuşamadı ve tepsiyi kendi önüne doğru çekti, boşta kalan eli ile de arkadaşının eline vurdu. Gözlerini belertmiş ve tüm kızgınlığını gözlerine yansıtmıştı. Belli ki böreği paylaşmak istemiyordu.

Arkadaşının yaşlı annesi mutfak ile yemek masasının arasında adeta mekik dokuyordu. Iki gündür misafiri için hazırlanıyordu, ne sarmalar, dolmalar, baklavalar, zeytinyağlılar yapmıştı. Bu sabah erkenden börek açmış ve öğlen gelecek misafir için mükellef bir sofra hazırlamıştı. Misafirin gözü börekten başka birşey görmüyor gibiydi. Yaşlı kadın "evladım tıkanacaksın, diğerlerinin de tadına bak". Demeyi düşündü fakat misafirin ardı ardına ısırdığı börek dilimini midesine iştahla göndermesi de hoşuna gitti. Kendi oğlu hamurişi sevmezdi bu sebeple koca tepsi börek yapsa bitmez, kendisi de fazla yemek istemediği için börek sadece misafir geldiği zaman açılıyordu. Oğlunun tabağına baktı, herşeyden yarımşar kaşık almış ve tabağını adete süslemiş ve çatalın ucu ile tadar gibi yiyordu.

Oysa Misafir böreğin hakkını veriyordu. Kısa sürede nerede ise börek tepsisinin bir çeyreğini yemişti. Tıkandığını hissetti ve börek tepsisini bez ile örttü ve kendisine gösterilen yatak odasına geçti. Yağlı börek onu ağırlaştırmıştı. Tepsiyi de yanına aldı. Ana oğul onun ardından baktılar. Kısa süre sonra horlama sesleri duyuldu.

Yaşlı kadın şaşırmıştı, böreği sevdiğini biliyordu fakat bu kadar sevdiğini düşünmemişti. Sofrayı topladı. Beş çayı için sofraya hafif kurabiye ve tatlılar çıkardı. Misafir duşunu almış üzerine hafif giysilerini giymiş, koltuk altında börek tepsisi ile masaya geldi. Çay ile gene börek yedi. Yaşlı kadın bu kadar emeğine üzülüyordu. Diğer yiyeceklere göz ucuyla bile bakmamıştı. Oysa iki gündür ne emeklerle hazırlanmıştı. Misafiri önemli bir kişiydi, ülkede tanındığı gibi yurt dışında da tanınan bir sanatçıydı. oğlunun çocukluk arkadaşıydı. Annesi de boğazına düşkündü, bunlar ailece hamurişi severdi fakat bu kadar uç noktaya geldiğini bilmiyordum diye düşündü.

Artık zor yürüyordu neredeyse, kontrolsüz bir yeme dürtüsüne engel olamıyordu. Farkındaydı ve ipin ucunu bırakmıştı. Hekimler avuç, avuç ilaç içiriyor ve neyi seviyorsa yemekten men ediyorlardı. Bu sebeple onlar ne söylüyorsa tersini uyguluyordu. Hissediyordu ve zamanı azalmıştı. Daha da mühimi istediğini yiyemedikten sonra, yiyecek alacak paraya sahip olmanın ne önemi vardı. Belki bir daha bu el açması harikulade güzel pişmiş böreği, doğa cenneti  batı Karadeniz köyünde  yeme şansı olmayacaktı. 
Akşam da kalan böreği yedi ve rahatladı. Canı çektiği bir yiyeceği yemenin rahatlığı ile duyguları gevşedi, sade kahve içti ve uzandı. Rüyasında kendisini gelincik tarlalarının içinde incecik haliyle koşarken gördü. Kuş gibi hafif ve özgürdü, ince gelincik sapı gibi uzun boyu ile gelincikler içinde kayboldu.

Sabah geç vakit uyanmadığı ve odasından horlama sesleri gelmediği için endişelenmiş ve çekinerek odasının kapısını açmışlardı ki .. O en masum hali ile derin uykusuna elli yaşında çok sevdiği bir mekanda dalmış, uçmuş gitmişti.

Ailesinden sadece küçük kardeşi vardı. Haber verdiler geldi. Çantasını açan kardeşi kendi el yazısı ile yazılmış mektubu gözyaşları ile okudu.

"Kimseyi suçlamayın. Börek yapılmasını ben istedim ve istediğim kadar yedim. İstemediğim yiyeceklerle ve ilaçlarla yaşamak bana göre değil. Sakın bana acımayın, kendi tercihlerime göre yaşadım"... Diye devam eden uzun bir mektuptu. Belli ki buraya geldiği ilk gün odasına çekildiği anda yazmıştı.

Kardeşi ev sahiplerine baktı. "Size kızgın ve kırgın değilim, o burada olmak için kaç saat uçak  ve araba yolculuğu   yaptı,  neden buraya gelmek istediğini anlayamamıştım. Şimdi anlıyorum, bende huzurluyum, en azından istediği yerde mutlu öldü".. Dedi.

Aradan yıllar geçti o ev kapandı, yaşlı kadın da ebediye intikal etti. Oğlu zaten kentte yaşıyordu, eşi köy hayatını sevmediği için evi ihmal etti.
 Şimdi o yeşil boyalı, kırmızı kiremitli evde ne yanan Ocak, ne de pişen börek var.  Hırçın dalgalar sahildeki kayalıklara vurdukça sanki onun şarkı sözleri duyuluyor. Artık kumsalda ayak izleri kalmadı, her ölümlünün başına gelen unutulmuş onun da kaderi oldu.

Evin boyası yeşilden kahverengiye döndü, kiremitler ise karardı, kırıldı,  çatı akmaya başladı.
Sadece hatıralar, tozlu odalardaki küf kokan eski eşyaların yaşanmışlıklarında gizlendi. 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam