reklam
reklam

YÜRÜYEMEMEK NASIL BİR DUYGU

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 28 Kasım 2020, Cumartesi - 11:09   Okunma Sayısı: 69689


Kilometrelerce sahilde  turkuaz renkli dalgalar, iğne atsan yere düşmeyen, neşeli insanların kendisini seyrettiği beyaz kumsala sevda şarkıları gibi usul, usul gelir yaz mevsiminde. Kışın griye dönen hırçın dalgalar kumsalı terk eden insanlardan hıncını almak ister gibi bir öfkeyle kabarır ardı ardına gelip kendisini sahile atar beyaz köpükleriyle, bazen o kadar yükselir ki öfkesi metrelerce sert dalgalarını kayalıklara vurur. 

Sahilde hemen kayalıkların tepesinde bizim evimiz, ben gelin geldiğim zaman eski iki katlı taş ev vardı burada sadece. Şimdi dört oğlum dört tane taş ev yaptırdı kendisine, Taşevler tepesi deniliyor bizim buraya, denizden gelirken Deniz feneri gibi görünür bizim burun, çok eski yıllarda eşim denize açılıp balık tutarken beni de götürdü yanında. Gençtik bir zamanlar bizde tıpkı sahilde kumsalda koşan, denizde çığlık çığlığa yüzen veya çocuklarıyla top oynayan genç kadınlar gibiydim bende. Dört oğul birde kız evlat büyüttüm bu sahilde. Hepsi evlendi çocuklarımın bir tek en büyük oğlum kaldı buralarda, okuyamadı o, diğerleri okudu iyi mevkilere geldiler. Kızım da memur bir bankada sürekli para sayıyor  veznede.

Küçükken kardeşti çocuklarım, büyüyünce kardeş olmadılar, birbirleri ile sorunlar yaşıyorlar, burada kalan abi buradan giden kardeşlerini kıskanıyor. Zengin oldular diyor burnundan tıslayıp, gözlerini belertip, suçlusu benmişim gibi de kızıyor bana.
Ben hiçbir evladıma farklı davranmadım, okuyup o da gitseydi sesim çıkmayacaktı, oysa ortaokulu bile bitiremedi, şimdi kendi çoluk çocuğuna beni okutmadılar diye yalan söylüyor. Karısı ve çocukları da beni suçluyor. Saf kadın gelinim, okusaydı oğlum onu kendisine eş almazdı bile farkında değil, diğer gelinlerim de okumuş benim.

Geçtiğimiz Kurban bayramında kurban keserken yardım etsin diye çocukluk arkadaşını çağırdı oğlum, birlikte ortaokuldan atıldığı arkadaşı eve gelip kurban ciğeri kavurması yerken dayanamayıp çoluk çocuk içinde arkadaşına sordum.
-oğlum doğruyu söyle sizi okuldan biz mi aldık, yoksa siz mi okuldan kaçıp, kaçıp devamsızlık yaptığınız için atılmadınız?
Oğlumun arkadaşı Ne bilsin oğlumun evde ne çocuklarına Ne söylediğini.
Zaten geveze, bir bir anlattı yatılı okuldan nasıl kaçtıklarını gece sinemaya gidip, yurda giremeyip onun teyzesinde kaldıklarını, gizli gizli sigara içtiklerini, ders çalışmayıp haylazlık ettiklerini. 

Oğlum arkadaşının anlattıklarına kızamadı çünkü doğruyu söylüyor fakat çoluk çocuğu gerçeği benim yüzümden öğrendi diye arkadaşı gittikten sonra bana çok kızdı, o bayramı rezil etti bana.  Diğer evlatlarım farklı yerlere tur İle tatile gitmişler gelmediler, kuru bir telefon İle oğlumu arayıp bana da selam söylemişler. Kızım da gelmedi en çok ona üzüldüm, o da başka yere tatile gitmiş. Ülkenin her yerinden buraya akın ediyor insanlar, onlar başka yere denize gidiyor, anlamış değilim sebebini, Belkide bizimle aynı yerde olmak istemiyorlar, büyük oğlum öyle söylüyor. Babaları vefat ettiğinden beri mal sahibi oldu evlatlarım ve artık hepsi de değişti, uzaklaştılar benden ve birbirlerinden.

Beş sene evvel ıhlamur ağacından düştüm bir Eylül sabahında, ayaklarım kırıldı, belim incildi, hekim benim oğullarımdan birisi, tedavi ettirse de eski sağlığıma kavuşamadım.
Bastonla ancak evin içinde dolaşırken birde merdivenlerden yuvarlandım, terliğim takıldı basmağa o günden beri artık yatağa çakılı kaldım iki sene oldu.

Yatağım pencere kenarında dalgaların sesi geliyor gece boyunca bana yalnızlığı ve çaresizliği anlatıyor. Gündüz o hırçın dalgalar Yok olup çarşaf gibi görünüyor mavi deniz. Zeytin ağaçlarının üstünden bakıyorum denize altmış senedir, on beş yaşında evlendim ben.

Babam kasabada hükümet konağında katipti, ne kadar çok sevilir, sayılırdı. Biz dağ köyündeniz, ben denizi severim o yüzden babam beni evi denize nazır zeytincilere gelin  verince çocuk yaşta çok mutlu oldum, işimiz hafifken beş kilometre uzunluktaki kumsalda koşardım çocuklar gibi. Her santimetresinde izim vardır kumsalın.

Siz yürüyememek nedir bilir misiniz? Ben beş yıldır biliyorum bunun acısını. Oysa o kadar sağlıklıydım ki yaşımdan on yaş daha genç duruyordum. Öyle olmasaydı  veya ben öyle hissetmeseydim ne işim olacaktı ıhlamur ağacını tepesinde. Gevrek olur ıhlamur ağacını dalları, çekemedi ağırlığımı dal İle birlikte düştük aşağıya.
Eğer ıhlamur ağacından düşmeseydim bastonla dolaşmak zorunda kalmazdım ve merdivenlerden de düşmezdim. Ben kendimi atik ve genç sanarken meğer ben yaşlanmışım da ruhum farkına varamamış. 

Hâlâ rüyalarımda üzerimde beyaz keten elbisem rüzgarda uçuşup sahilde koşuyorum, eteklerime dalgalar vuruyor, çıplak ayakla serin kumlarda dolaşıyorum, Deniz'in tuzlu damlacıkları yüzüme vuruyor, dalga sesleri içinde eriyip kaybolup deniz kızı oluyorum.
Uyanıyorum yatakta çakılıyım ve hep uyumak istiyorum, uyanmamak sahilde yürümek, rüyada yaşamak istiyorum. Beni bu dünyada bırakıp giden, anamın, babamın ve eşimin yanına gitmek istiyorum.

 Siz yatağa mahkum olmak nasıl bir duygu biliyor musunuz? Ben o kadar iyi biliyorum ki yazsam sayfalar yetmez. Gelinim bakıyor bana bazen surat asıyor, söyleniyor bana. Sessizce ağlıyorum geceleri hıçkırıklarım hırçın dalga seslerinde kayboluyor. Anlıyorum ki şu nankör dünyada işe yaramıyorsan değerin de yok.  Muhtaçlık çok zormuş bunu yaşayınca anlıyormuş insan.

Hissediyorum yakında beni çağıran denize gideceğim, beyaz bir köpük olup evimin altındaki kayalıklara vurup, bende gençtim bir zamanlar ve burada yaşadım diye dalga seslerinde haykıracağım.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam