reklam
reklam

YA ORGANLARIN ÇALINIRSA

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 26 Kasım 2020, Perşembe - 02:09   Okunma Sayısı: 87777

Mevsim kış inceden toz gibi kar yağışı var. Genç adam kabanının yakasını kaldırmış, biraz büzülür gibi elleri cebinde hızla ana cadde de  yürümeye çalışıyordu. Toz zerrecikleri gibi uçuşan beyaz kar taneleri acımasızca göz kapaklarını ve kirpiklerini aşıp gözünün içine girmeyi başarıyordu.

Az önce iş çıkışı departman müdürü onu odasına çağırtıp azarladığı için yüreği ve beyni de üşüyordu. Müdürün gerekçesi "başka departmanda çalışan  arkadaşlarını odana toplayıp çay saatinde birlikte çay içiyor ve dinlenme süresini aşıyorsunuz. Siz gruplaşıyormusunuz? Her gün konuşacak ne buluyorsunuz? dedikodu  mu yapıyorsunuz? Tekrarı olursa benim odama değil insan kaynakları müdürünün odasına gideceksin!" diye cevap vermesine fırsat bile vermeden yüksek sesle bağırmıştı.
Arkadaşları ile kısa süre sohbet etmek hepsine de iyi geliyordu. Konuştukları günlük meseleler ve biraz da kafalarını boşaltmaktı. İşleri zaten ağırdı arada başka şeyler konuşup düşünmek onları dinlendiriyordu. Aynı yaşta, benzer eğitimli gençlerdi ve aynı esprilere gülebiliyorlardı.

Üniversite diplomasını patronun karısının akrabası olan ve tepeden inme müdürden azar işitmek içinmi almıştı? Müdür neredeyse tüm akrabalarını çoluk, çocuk kendi odasında ağırlıyordu. Mesaisinin büyük bir çoğunluğunu telefon görüşmesi ve akraba ziyaretleri ile tamamlıyordu. Kendisinin ayrıcalıklı olduğunu hissettirmek için elinden geleni yapıyordu. Oysa orası işyeriydi ve çalışanların performanslarına göre değerlendirme yapılması gerekiyordu. Bu müdür için geçerli değildi. Diğer departman müdürleri ise onu sevmedikleri halde patronun kayınbiraderi olduğu için sürekli ona iltifat ediyorlardı. Etrafında onun akıllı, çalışkan  ve başarılı olduğunu söyleyen yöneticiler vardı. Genç elemanlar bu riyakarlığa şaşkınlıkla bakıyordu.
Bu sebeplerle canı çok sıkılmıştı ve hastanede bu gün nöbetçi olan arkadaşının yanına uğramayı ve onunla sohbet etmeyi düşünmüştü. Cuma akşamı olduğu için sabaha kadar o da onunla nöbet tutmuş olacaktı.

Hastaneye yaklaşık üçyüz metre kalmıştı. Gri lüks bir araba hemen yanında durdu. Camı yarısına kadar açan genç oldukça güzel bir kadın ona seslendi. Telaşlı ve üzgün görünüyordu.
-Afedersiniz  en yakın hastane nerede biliyormusunuz?
Delikanlı genç kadına baktı ve dudaklarından dökülen kelimelere kendisi de şaşırdı,
-Ben de hastaneye gidiyorum. Biraz ileride hastane var.
Kadın gene çok kibar bir ses tonuyla, arabanın içinden ona doğru,
-Ne kadar güzel. Ben bu tarafta oturmuyorum. Kayboldum. Lütfen siz arabaya binin. Ben de sizi bırakmış olayım.

Genç adam hiç birşey düşünmeden gri arabanın kapısını açtı ve arabaya bindi. Nasıl olsa kadın da hastaneye gitmek istiyordu. Kadın elini uzattı
-Ben Alev memnun oldum.
-Ben de Duman. Ben de memnun oldum.
Kadın gülümsedi. Dişleri dışarıda yağan kar gibi bembeyazdı.
-Alev ve Duman ne kadar ilginç.
-Babam çok istemiş Duman olmasını.

Kadın ince uzun bir sigara paketi çıkardı ve sigarasını yaktı. Sigarayı genç adama uzattı. Genç adam 'kullanmıyorum" dedi.  Araba yavaşça  hareket etti zaten o araba ile üçyüz metre bir kaç saniyede ulaşılan bir mesafeydi. Kar yağışı sebebiyle yolda ne araba ne de yaya vardı. Bu sırada kadın hafif bir çığlık attı. Genç adam ani ses karşısında irkildi.
-sigarayı düşürdüm. Eyvah döşeme yanacak.
Genç adam istemsizce aşağıya doğru eğildi. Bu sırada burnuna hastane kokusu geldi ve kendisini o konunun içerisine kuş gibi bıraktı.

Gözlerini açtığında tanımadığı bir hastane odasında üzerinde hastalara giydirilen gri mavi gibi bir hasta giysisi ile kolunda serum yatıyordu. Düşündü, kendisine ne olduğunu anlamaya ve hatırlamaya çalıştı. İşyerini o çok kızdığı departman müdürünü çok net hatırladı. Sonra yolda arabasına bindiği gri arabalı şarışın kadını hatırladı. Karlı havada kocaman neredeyse yüzünün yarısını kapatan güneş gözlükleri takmıştı. Sigarasını yaktığını hatırladı. Sonrası yoktu.

Gece yarısı yol kenarında battaniye sarılı donmak üzereyken onu gören birisi polisi ve ambulansı aramıştı. Üzerinde ne giysi ne de kimlik vardı. Sadece sırtında çizgi şeklinde dikiş izi ve steril için sürülen renkli bir sıvının lekeleri vardı. Hastaneye ulaştığında onun başına gelenleri anlamışlardı. Organ mafyasınının tuzağına düşmüştü. Polis tüm aramalara rağmen arabayı tespit edemedi, plaka karla özellikle kapatılmıştı. Kadını ise robot resimlerde ve diğer suçluların arasında teşhis edemedi. Gözlerini görmemişti sadece gördüğü beyaz dişleriydi. Polis kayıtlarındaki suçluların tamamı asık suratlı bir yüzle poz vermişlerdi, dişleri gözükmüyordu. Ne kadar çok suçlu vardı. Polis kayıtlarında ki suçlulara baktıkça kafası karıştı ve kadının yüzünü karıştırmaya başladı. Kafası müdüre kızdığı için kadına dikkatli bakmamıştı veya beyni o görüntüyü net bir şekilde kayıt etmemişti.

O anda ne düşündüğünü anımsamaya çalıştı. Kadın sürücüyü zararsız görme ihtimali vardı. Ağrıyan dikiş yeri ona bu acıyı hiç unutturmuyordu.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam