reklam
reklam

"BABA OCAĞI" DEYİMİ (OCAKLARINIZ SÖNMESİN)

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 22 Ekim 2020, Perşembe - 10:03   Okunma Sayısı: 100151

Eskiden tek tanrılı inançtan önce Türk inancında ateşin ruhla bağı olduğuna inanılırdı. Bu yüzden de cesetler yakılırdı. Dumanı göğe ulaşırken ruhun da Tanrı'ya ulaştığına inanılırdı. Eski ataların ruhunun da evden tam olarak ayrılmadığına inanılırdı. Onların ruhunun bir parçası evin ocağının ateşinde yaşardı. O yüzden o ateş hiç söndürülmezdi. Gece küllenir, gündüz yeniden alevlendirilirdi. Yanlışlıkla sönerse çırayla yakılmaz, yakın akraba olan bir evin ocağından alınan ateşle yeniden yakılırdı. O ateşte temsil edilen ata ruhlarına "Od Ana" ve "Od Ata" denirdi. Od Ana dişi ataları, Od Ata ise erkek ataları temsil ederdi. Ev o yüzden tapınak gibi görülürdü. Ev demek, orada yaşayan kutsal ruhların bulunduğu "ocak" demekti. Daha sonra aile tipi baba soylu hale gelince, Od Ana zamanla unutuldu ve Od Ata kaldı. Od Ata anlayışı, "baba ocağı" biçimine dönüştü. Bu düşünce tek tanrılı inanç, İslam inancı zamanlarında da devam etmiştir. Ayrıca "ocağı sönmek" deyimi de bu inancın kalıntısıdır.

Bir ailedeki çocuklar, evlendiklerinde ayrı eve çıkarlar. Ancak en küçük kardeş, ata ocağının bekçisi olarak baba ocağında bekler. Baba ocağını devam ettirirdi. Bu gelenek birçok yöremizde devam etmektedir.

Ateşi su İle söndürmezler, Ocaktaki ateşe tükürmezler, kirli birşeyi o ateşte yakmazlar, kısaca ocakta yemek pişen ateşe hürmet ederler.
Bacanın tütmesi demek o evde yaşayan insanın olması demektir, bacası tütmeyen evler virane evlerdir. En çok korkulan şey birgün ocağın sönmesi, bacanın tütmemesidir.
Anadolu'da eskiden yaşlıların ettiği en güzel dua "bacan  sonsuza kadar tütsün" şeklinde yapılırdı.  Bana ocağında kalan kardeş diğer kardeşlere göre daha çok sevilir ve ona daha çok saygı duyulur çünkü o ocağı yakan, bacanın tütmesine sebep olandır.
Ocağı sönmek demek oradan göçmek, yok olmak demektir.

Dünyanın neresinde yaşarsan yaşa, istersen en güzel ekonomik koşullara sahip ol, babanın evinde baca tütmüyorsa bir yanın eksik olur.  Baba ocağı annen, baban hayatta iken her koşulda, fırtınadan sonra sığınacağını en güçlü limandır. Bilirsin ki orada yaşayan insanlar senin yaralarına üfleyerek seni rahatlatacak, sana kol kanat gerecektir.
Gün gelir dengeler değişir ve en güçlü en güçsüz sanıldığının kapısına, aşına muhtaç olur. 

Bu sebeple çıkarken hiçbir kapıyı ardınızdan açılmamak üzere kapatmayın. İçinde bulunduğunuz koşulların hangi rüzgarın etkisiyle ne taraftan yıkılacağı hiç belli olmaz. En büyük güç aile ve ailenin sahip olduğu topraklar ve o topraklarda tüten ocaklardır.

Akın, akın sahil kasabalarına gidip ederinden kat be kat fazla ödeme yaparak bir yazlık alma peşine düşeceğinize gidin ait olduğunuz topraklarınızda, kendi köyünüzde babanızdan kalan toprağa ev yapın, evinizi yenileyin, ocağınızı tüttürün. Şimdi herkesin otomobili veya bir aracı var o sebeple köy İle kasabanın arası kısaldı zaten şehirde trafikten saatlerce gidemediğiniz bir semtten diğer semte giden zamanda Anadolu'da bir ilden diğer İle gidiyorsunuz. Şimdi ulaşım diye bir sorun yok keza trafik diye bir sorun yok Anadolu köy ve ilçelerinde.

İnsanın en rahat ettiği yer kendi köklerinin olduğu yerdir. Şehirde balkonda saksıda  yetişen erik ağacı gibi evden eve bir nakliye aracının kasasında taşınacağınıza, dönün memleketinize Çınar olun, köknar olun, meşe ağacı olun kendi toprağınıza kök salın.

Elbette sözüm ekmeğini kazanmak için şehire göçmek ve bir şekilde zorunluluk sebebiyle şehirde kalmak zorunda olanlara değil. İş hayatı bittikten sonra  Ege veya Akdeniz'de bir yazlık hayali olanlara. Dönün köyünüze ve yüzünüzü, bedeninizi köyünüzün tertemiz yağmur suları, pırlantalı damlaları İle yıkasın, kabirlerinizin otlarını temizleyip, ziyaret edin, gerçek huzuru bulacaksınız.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam