Acımasızsınız, ruhunuz şeytanın hizmetlisi.
Kendiniz insan olmaktan çıktığınız için kadına, toprağa, çocuğa, hayvana hasetle bakıyorsunuz; sizin kaybettiğiniz güzellikler onlarda var diye.
Bu nasıl bir korkudur; iyilikten, iyi olmaktan korkmak?
Masumiyet en büyük kaybınız.
Dede torununa bakarken,
Kayınpeder gelinine bakarken,
Baba kızına bakarken,
Ayıplarla örülü köprüler kuruyorsunuz. Adına din dediğiniz kalkanınızla yaradanın yaratığına karşı geliyorsunuz.
Kamburlarıyla hilkat garibası gibi duran doğrularınızı dayattınız. Sorana, sorgulayana düşman oldunuz.
Bir çocuğun hikayesini değiştirirken gösterdiğiniz acımasızlığın ve sapkınlığın adını "şeytana uymak", "bir kereye mahsus" ve "çocuğun rızası" gibi hastalıklı akılların cümlesiyle örtüyorsunuz.
Ayıbın, ahlaksızlığın üstünü örtmeye çalışan bir avuç insansınız ama açtığınız yara, yarattığınız uçurumlar insan olan herkesin derdi oldu.
Kadına giydirmeye çalıştığınız namus elbisesiyle namusuzluğunuzu örtmeye çalışıyorsunuz.
Dikişi olmayan elbiseyi her kalıba uydurmak için ikiyüzlülüğnüzden taviz vermiyorsunuz.
Hafifletici sebepler altında aldığınız canların, katliamların sayısını artırıyorsunuz.
İnsanlığın sırtına tonlarca ağırlık koyan hafifletici nedenlerinizin çirkinliği yansıyor yüzlerinize.
Kötücülsünüz.
Susuyorsunuz, konuşanı hedefe koyarak sessizliğinizle yozlaşmanın bekçiliğini yapıyorsunuz. Oysa bütün çıplaklığı ile görünüyor vurdumduymazlığınız.
Sevemiyorsunuz da artık gülemediğiniz gibi. Çok mutsuzsunuz, hırsınız huzursuzluğunuz, yaşanılası bir dünyayı cehennem yapıyor. Kendi cehenneminize çekmek istiyorsunuz herkesi.
Yarım hayatlar yaşıyorsunuz yaşayabilenin hayatlarına kastederek.
Tekrar hatırlatalım, bizi kendi çirkin dünyalarınıza çekemeyeceksiniz.
Gülümseyen aydınlık yüzler, seven, paylaşan, haksızlığa karşı duran yürekler olarak, zavallılığınızı haykırmaya devam edeceğiz.