reklam
reklam

Bir nedeni olmalı…

Köşe Yazarı: SONNUR ADA   Eklenme Tarihi: 26 Ocak 2020, Pazar - 18:32   Okunma Sayısı: 83795

Davranışlarımızı açıklamak ve anlamlandırmak için sebep-sonuç ilişkisine ihtiyaç duyarız. Bir nedenimiz olmalı bir davranış ya da eylemle ilgili.
Bu çaba daha çok yaptıklarımızın anlamını görmeye ve anlamsızlığın getireceği boşluktan kendimizi korumaya yöneliktir.

Bir kapının önündesiniz ve çantanızdan not defterinizi çıkarıyorsunuz. Anahtar yerine elinizdeki not defterine şaşkınlıkla bakıyorsunuz.

Anlamsız bu davranışınız sizi güldürebilir de kaygılandırabilir de. Dalgınlıkla yapılmış bir davranışsa yorgunluğunuza verirsiniz. Yorgunluğunuz bir neden oluşturur anlamsız eyleme; bir anlam yükler unutur gidersiniz.
Aynı not defterini birini dinlerken ya da plan yaparken çıkardığımızda sağlıklı bir nedensellikle anlamlı bir eylemin rahatlığını yaşarız.


Sağlıklı nedensellik, davranış ve eylemlerimizi anlamlı kılar ve biz buna ihtiyaç duyarız. 

İhtiyaç duyduğumuz nedensellik anlamsal katkı sağlarken, kaçış ise gerekçeler yaratarak  suçlu arayışına yönlendirir bizi.

Nedeni yorgunluğumuzda ya da o anki dikkat eksikliğimiz gibi eylemi yapan elin yönettiği akılda değil, gün içindeki başka özne ya da duruma bağlarsak eğer,  kapı önü şaşkınlığını yaşamaya devam ederiz.

Peki sürekliliğe doğru giden, "Ben burda ne yapıyorum, peki bunu neden söyledim, neden böyle davrandım, son dönemlerde neden böyle hissediyorum?" gibi sorularımıza anlamlı cevaplar bulamazsak kendimizi nasıl hissederiz? 
Elbette kaybolmuş hissederiz…

Neden-sonuç ilişkisi bizi davranışlarımızın anlamsızlığının yaratacağı ikilemlerden korur. 
Burada üstünde durmamız gereken şey, nedenselliğin oluşumu, kendi içinde mantıksal duruşudur.

Gerekçeli yaklaşım, suçlama dilinin mimarıdır. Ve genellikle olumsuz istenmeyen sonuçlar yaşatan davranışlarla ilgili gerekçeler bularak kendimizi görmemizi, analiz etmemizi ve sağlıklı yönlendirmemizi olumsuz etkiler.

Metrodan aynı durakta indik. Bir anne  ike kızının yürüyen merdivenlerin başındaki gergin konuşmalarına tanıklık ettim.

Kısa süre içinde 13 yaşlarında kız çocuğunun annenin elindeki anneanneye götürülecek çantayı hiç ellemediğini, annenin elinde olan ve metroya bindiklerinde yere konan çantayla ilgiliydi tartışma.
Annenin yerdeki çantanın kızı tarafından alındığını düşünerek indiğini...
Çantayı kızının aldığını düşündüğü ile çantayı metroda unutmuş olduğu gerçeği…

İstasyon yönetimine birlikte gittik. 5 dk geçmeden çantanın iki durak sonraki istasyonda olduğunu öğrendik.
Anne rahatladıktan sonra ağzından çıkan ilk cümle; "Nasıl unuttum ben, hemen ayak ucuma koymuştum çantayı" oldu.

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam