reklam
reklam

Atatürk’ümüzün Annesi Zübeyde Hanım

Köşe Yazarı: ELİF DOĞAN   Eklenme Tarihi: 25 Ocak 2020, Cumartesi - 10:40   Okunma Sayısı: 116220

Geride bıraktığımız hafta; çok özel bir olayın da yıldönümüydü. Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün biricik annesi Zübeyde Hanım(Atadan)’ı vefat yıldönümünde (14 Ocak) bir kere daha anmış olduk.

1857’de Selanik’te dünyaya gelen Zübeyde Hanım’ın ailesi II. Mehmed zamanında Karaman'dan Rumeli’ye göçen ve Selanik yakınlarındaki Langaza’da toprak işleri ile uğraşan bir Türkmen ailesi olan Hacı Sofu ailesindendi. Nitekim; Atatürk'ün anne soyu da, Karaman'dan gelerek Selanik ile Manastır'ın arasında bulunan Vodina Sancağı'na bağlı "Sarıgöl" de denilen "Kayalar" Nahiyesine yerleşmiş olan aileden gelmektedir.  Aile, sonradan Selanik yakınlarında bugün de kaplıcaları ile meşhur olan Langaza'ya yerleşmiştir.  Babası Sofuzade Feyzullah (Sadullah) Ağa, annesi Molla Hanım olarak anılan Ayşe Hanım’dır. Döneminde kadınların okula gitmesi yaygın olmadığı için, okur yazar oluşu nedeniyle kendisi de Zübeyde Molla olarak da ün yapmış idi.

Hacı Sofu gibi dinine bağlı bir aileden gelen Zübeyde Hanım Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur Ali Rıza ile 1871 yılında henüz 14 yaşında iken evlendiler. Yeni çift Selanik Yenikapı semtinde yeni hayatını başlatmış ve Zübeyde Fatma, Ömer ve Ahmet adlı çocukları doğmuştur. Ancak Fatma bu dönemde ölmüştür. Eşi Ali Rıza'nın Yunanistan sınırında Çayağzı (ya da Papaz Köprüsü)'na tayin edildiği için taşınmış ve orada Ömer ve Ahmet ölmüş. 1881’de dördüncü çocukları Mustafa ( Mustafa Kemal Atatürk), 1885’te Makbule, 1889’da Naciye doğdu. Naciye’yi ise küçük yaşta veremden kaybettiler. Mustafa Kemal Atatürk, yıllar sonra kardeşleriyle ilgili olarak, “Kardeşlerim arasında en sevdiğim Naciye’ydi. Ben Harbiye’ye giderken kitaplarımı istemişti. Annemden onu okutmasını istemiştim. Ne ablam Fatma’yı, ne ağabeylerim Ahmet ve Ömer’i hatırlayamıyorum. Son ikisi aynı yıl 1883’te ben iki yaşında iken ölmüşler. Naciye, annem gibi sarışın, mavi gözlü, duru beyaz tenli idi. Tipik bir Yörük kızıydı. Makbule’ye hiç benzemezdi” demiştir.

Ali Rıza Efendi, gümrük memurluğundan sonra kereste ticaretine başlamıştı. Tam da bu dönemde dağlarda hakimiyet kuran Rum çetelerinin estirdiği terör nedeniyle işlerini yürütemez. Derdinden yataklara düşer ve vefat eder. Küçük Mustafa daha ilkokuldayken 1888 yılında kocasını yitiren Zübeyde Hanım, temelli yerleşmeden önce de zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa’nın çiftliğine giderdi, işte bu ani ölüm Zübeyde Hanım’ın ailesiyle beraber Hüseyin Ağa’nın çiftliğine yerleşmesine yol açar. Bu sırada, ağabeyine daha fazla yük olmak istemeyen Zübeyde Hanım; Atatürk’ün  de ifadesiyle, ‘iyi kalpli bir insan olan’ Selânik Gümrükler Başmüdürü  Evranoszade Ragıp Beyle ikinci evliliğini yaptıysa da bir süre sonra ayrıldı.  Öte yandan; babası Ali Rıza’nın ölümünün ve dayısının evine yerleşmeleri de Mustafa Kemal üzerinde çok tesiri olduğu belirtilmektedir. Mustafa Kemal, Ali Fuat’a (Cebesoy) , Zübeyde Hanım’ın ikinci eşi  Ragıp Bey hakkında “Bana karşı çok saygılı davranmış, büyük adam muameleri etmiştir. Nazik ve kibar bir insandır. “ demiştir.

Yalnızca öğrenim yaşamında değil, Mustafa Kemal’in arkadaşlarıyla birlikte kurduğu “Vatan ve Hürriyet” adındaki derneğin çalışmaları  sırasında da  yaşamı boyunca oğlunun üstüne tirenmiş olan Zübeyde Hanım ,  oğlunun bu cabasında da yanındaydı. Kimi zaman onu uyarıyordu ve diyordu ki; “Evlâdım, siz acemisiniz. Madem ki böyle işlerle uğraşıyorsunuz, beni yaptığınız işlerden haberdar ediniz. Çok dikkat etmelisiniz. Gizli şeyleri bana haber veriniz. Yegâne erkek evlâdım sensin.” 

Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, Zübeyde Hanım da kızı Makbule ile birlikte Selanik’ten göç edip İstanbul’a gelerek Beşiktaş / Akaretler’de bir eve yerleşir.  Zübeyde Hanım, Balkan Savaşı (1912)’ndan sonra Ragıp Bey’den ayrıldı  ve artık Osmanlı toprağı olmaktan çıkan Selânik’i bırakarak kızı  Makbule ile birlikte İstanbul’a göç ederek yerleşti. Ancak İstanbul’da işgal kuvvetleri tarafından yapılan baskınlardan çok etkilendi ve hastalığı  bu dönemlerde yeniden ortaya çıktı. 11 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal, İstanbul’da toplanan Divan-ı Harp tarafından idama mahkum edildi. 24 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal’in idam kararını padişah onayladı. O dönemde İstanbul’da yaşayan Zübeyde Hanım, bu zor günlerde evladıyla ilgili idam kararından duyduğu sıkıntı ile felç geçirdi.

Atatürk’ün 1919’da Samsun’a  çıkması ile aralarına özlem dolu uzun bir dönem girecek ve Zübeyde Hanım oğlunu ancak 14 Haziran 1922 yılında Adapazarı’nda ve milli mücadelemizin lideri olarak  görebilecekti. Bu arada oğlunun Osmanlı  padişahı tarafından ölüme mahkûm edilişi de doğal olarak onu çok üzmüş olmalıydı. Oğluyla Milli Mücadele yıllarında Ankara’ya yerleşen Zübeyde Hanım’a, Ankara’nın sert ikliminin iyi gelmediğini söyleyen doktorları, yaşayacağı yer olarak ona İzmir’i önerdiler. Zübeyde Hanım 14 Ocak 1923 tarihinde 66 yaşında yaşama gözlerini yumdu.  Zübeyde Hanım ,İzmir’in merkez ilçesi Karşıyaka’da 1940 yılında yaptırılan anıt mezarda yatmaktadır.

Darüşşafaka’nın arşiv ve müzesinde yapılan tarama sırasında ise  Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın 1921 tarihli ve 20 bin kuruşluk bağışı içeren bir vasiyeti ortaya çıkmıştır. Zübeyde Hanım’ın Darüşşafaka’ya 1921’de yaptığı 20 bin kuruşluk bağışın bugünkü değerinin 2 milyon liraya denk geldiği hesaplandı. Dindar bir Müslüman olan Zübeyde Hanım, bağış belgesinde her yıl Kadir Gecesi’nde bir Darüşşafaka öğrencisinin Hatmi Şerif (Kuran-ı Kerim’i baştan sona okumak) icra etmesini ve bundan hasıl olacak sevabı, başta Hazreti Muhammed ve ailesi olmak üzere enbiya ve evliyalara, kendi gelmiş geçmiş aile efradının ruhlarına bağışlanmasını şart koşmuştur. Bu yüzden her yıl Kadir Gecesi’nde bir Darüşşafaka öğrencisi Hatmi Şerif okur.

Değerli okurlarım; Zübeyde Hanım’ı saygı, sevgi, rahmet ve minnetle anıyoruz.

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam