Gün geliyor yaşananlara katlanmak zor geliyor. İnsan kendi canını bile zor taşıyor.
Elden gelen yok, güç, kuvvet, takat yok. En çok çaresizlik insanı kahrediyor.
Birde akıl eriyor yapılanlara, yürek kanıyor içten içe nâr oluyor, külleri o acı esen rüzgarda savruluyor.
İnsan sadece seyirci misali öylece elleri böğründe, göz kapakları şiş, gözbebeklerinde umutsuzluk, yaşama sevincini geçmişteki o masum yıllarda bırakmanın ezikliği ile susuyor. Konuşsa ne olacak? Kendi söyleyecek, kendisi dinleyecek. Gücün yoksa eğer ne sesin yüksek perdeden çıkar, ne de seni dinleyen çıkar. Gücün yoksa eğer seni hane halkı bile dinlemez. Susarsın, sadece içine atarsın söylemen gerekenler yüreğin taş olur, sadece susarsın. Sessiz kalan binlerce insan gibi suskunluğu üzerine kefen yapar, kabir sessizliğe dönmüş dünyada, akıp giden yaşama, yıllarına bakar susarsın.
Gençler ölmeye başlamıştır dünyada. Kınalı kuzular, o aslan gibi kapılardan sığmayan, dünyaya sığmayan yürekler küçücük tabuta sığar. Yaşamın sonuna gelmiş mor kokulu sümbüllerin yanı başında yaşamlarının baharını bile yaşamamış taze gelincikler solar.
Yaşamak, yaşlanmak utandırır bazen insanı. Söz bitmişse suskunluk gelir dillere oturur. Güç en yüksek perdeden konuşmaksa, sen güçsüzsen susarsın. Oysa susmak sadece ölülere mahsustur. İnsan olduğunu, yaşadığını unutur gene susarsın..