reklam
reklam

KIRIM SÜRGÜNÜNDE YAŞANANLAR (II)

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 24 Haziran 2019, Pazartesi - 11:15   Okunma Sayısı: 52694

Günlerce yürüdük, yollarda bize katılanlarla çoğaldık, acılarımız, feryatlarımız gökleri inletti, geride bıraktıklarımız vardı, son vazifemizi yapamadığımız binlerce insan vardı. İnsan kıyımı başlamıştı hemde en acımasızıydı yaşadığımız. İlk önce yaşlı ve bebekler dayanamadı bu zorlu koşullara, sonra sağlam görünenlerde telef olmaya başladı. Yeterli yiyecek, sağlıklı temiz koşullar ve su yoktu. Bulduğumuz su birikintilerinden içtiğimiz su bizi hasta etti.  

Tren vagonlarına üst üste bindirildik, tuvalet ve su yoktu, vagonlarda tuvalet ihtiyacını gideremeyen genç kızlar, kadınlar kan zehirlenmesinden öldüler, ölenleri yolda  vagonlardan yola attılar. Eteklerimizin altına giysilerimizi yerleştirip tuvalet ihtiyacımızı giderip dışkılarımızı paketledik,  bu şekilde hayatta kalmayı başardık.

Yolda  azaldıkça azaldık, iki genç kız birbirimize tutunduk, birimiz köylü, birimiz kasabalıydık, aynı kaderi yaşamış, kardeş olmuştuk. Annelerimiz erken vefat etmiş, kardeşlerimiz yoktu. Babalarımız sürgün direnişinde öldürülmüştü. Sağlam ve genç erkekler savaştaydı bu nedenle topraklarımızı savunamadık.

Özbekistan’a sürüldük biz, iki kız kardeş olduk, tek yürek olduk birbirimize destek olup hayatta kalmayı başardık. Kalbimiz, kabirlerimiz, hayallerimiz, gençliğimiz, umutlarımız Kırım’da kaldı. Biz ölünceye kadar Kırım’a geri dönmenin hayalini kuran, bunu gerçekleştiremeyen, gözleri açık giden yurtsuz, vatansız insanlar olarak acıyla yaşadık. Yaşadığımıza sevinemedik, bir daha ağız dolusu gülüp, ağız tadıyla helal ekmeğimize tuzu katık edemedik, kan doğrandı ekmeğimize, kan doldu yüreğimize.

Kız kardeşliğimin babası altınları eritip sarımsak dibeğinin altını çıkarıp elindeki altınları  oraya şaklamış. Benim babam oyuncak tahta beşiğin dört ayağını oyup altın ve değerli taşları saklamış. Babalarımızın bize bıraktığı miras ile hayata tutunduk. Ben hastanede hemşirelik yaptım, kız kardeşliğim yemekhanede çalıştı. Sürgün gelenlerle evlendik, çoluk çocuğa karıştık. Ölünceye kadar Kırım diye sayıkladık...

Sürgünün ilk üç yılında Kırım Türklerinin yüzde 46'sı açlık, bitkinlik ve hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetti. Birinci yılda ölenlerin yarısı çocuktu. Tatarların çoğu Özbekistan ve komşu ülkeler Kazakistan ve Tacikistan'a gönderildi. Bazı küçük gruplar Ural dağları çevresinde ve Kostroma bölgesine gitti.
 
Temiz su bulunmaması, kötü hijyen koşulları ve tıbbi yardım olmadığı için sürgün edilenler gittikleri yerlere sıtma, sarı humma, dizanteri ve başka hastalıklar taşıdılar. 1950 ve 60'larda Tatarlar vatanlarına dönmek için Özbek kentlerinde düzenledikleri eylemlerle mücadele verdi. Zamanla Kırım Tatarlarının hakları genişledi ama Tatarların Kırım'a dönüşü 1989'a kadar gerçekleşmedi.

Bu bir sürgün değil insanlık ayıbı, soykırımdır, sürgünün ne olduğunu sadece vatanlarından sürülenler bilir...

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam