reklam
reklam

KIŞIN SOKAKTA KALANLAR

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 21 Nisan 2019, Pazar - 00:15   Okunma Sayısı: 45570

Yaşlı adam biraz mahçup, biraz çaresiz altmış yıllık yoldaşına baktı ve titreyen bir ses tonuyla "un yetecek mi hatun?"  Yaşlı kadın ise evinin direğinin çaresizliğini biliyordu. Yüreğine ve gözlerine dolan yaşlara mani olmak ister gibi acemi bir telaşla başındaki siyah çemberi düzeltti, sanki zaman kazanıyor gibiydi. "İdareli kullanırsam bir haftalık un var". Yaşlı adam ellerini iki yana açtı ve sözün bittiğini anlatmak ister gibi boynunu büktü. Başındaki kasket eskimişti, üzerindeki kaba yünden pantolon ve yelek de yamalıydı.  Eve ve eskiyen eşyalara baktı, evde ne varsa tıpkı onlar gibi yaşlanmıştı.
Daha fazla üzüldüğünü belli etmemek için kapının önüne çıkmak için ahşap merdivenlerin basamaklarını gıcırdatarak aşağıya indi. Kapıyı açmasıyla beraber içeriye acı ve keskin bir soğuk girdi. Gözyaşları göz pınarlarında donmuştu sanki. Kapının önüne biriken yumuşak un gibi karlar içeriye savruldu.

Kar beyaz örtüsünü tüm tabiatın üzerine sermişti. Sokaklar, ağaçlar ve çatılar bembeyazdı. Temiz ve lekesiz beyazlık içine ferahlık verdi. Bu sırada kapının biraz ilerisinde yaşlı bir adam kardan adam olmuş gibi üzeri kar içinde yıkık ağacın üzerine oturmuş iki tarafa sallanıyordu. Sanki sessiz bir ağıt yüreğinden yankı, yankı beyaz karlara savruluyor gibiydi. Yaşlı adam gözlerini kıstı ve ona doğru baktı. Artık uzakları eskiden olduğu gibi şahin gibi göremiyordu. Gene de onun sokakta yaşayan bir gariban olduğunu anladı. Eski ayakkabılarını giyip karların üzerinden bata, çıka kardan adamın yanına ulaştı. Çuvallara sarılı adamın yanında titreyen zayıf bir köpek vardı. Hayvan inliyordu.

Yaşlı adam hiç tereddüt etmeden karlı kaplı adamın omzuna dokundu. "Burada donacaksınız, haydi bizim evde biraz ısının ". Yaşlı adamın kaşları bile karla kaplıydı, o beyaz kaşların altından şaşkınlıkla baktı ve ne diyeceğini bilemedi. Titriyordu ve çeneleri takırdıyordu. Kendisini davet eden kendi yaşlarındaki adamın gözlerine baktı ve samimiyeti gördü. Uyuşmuştu ayakları soğuktan,  biraz zorlanarak kalktı ve zayıf köpeğini kucağına aldı, sarsak adımlarla velinimetinin adımlarının izine basarak fakirhaneye girdi. Köpeğini kapının içine bıraktı ve üzerindeki çulu hayvanın altına ve üstüne serdi. Islak su çeken ayakkabılarını çıkarınca topukları ve parmakları çorabından dışarı çıkmıştı. Utandı ve yüzü kızardı. Yaşlı adamın ardından merdivenleri çıktılar ve küçük bir odaya girdiler.  Soba yanıyordu, üzerinde ıhlamur kaynıyordu ve kızarmış kestanenin baştan çıkarıcı kokusu ıhlamur kokusuna karışmıştı. Yaşlı kadın gelenin kim olduğunu ve eski giysileri ile delik çoraplarını önemsemeden saygı İle buyur etti ve un çorbası İle dünden kalan ekmeği konuğun önüne koydu. Misafir açlıktan halsizdi ve yedikçe kendine geldi. Gece yan odanın ocağını yaktılar ve misafiri yer yatağına yatırdılar. Misafirin köpeğine kepek unutan yal yapıp doyurdular.

Sabah önce kadın uyandı ve ocağa çorba suyunu koydu. Ardından yaşlı adam uyandı ve yan odaya misafirin yanına gitti. Misafir yoktu ve yatak bozulmamıştı bile. Şaşırdı ve yoldaşına seslendi. Üzülmüştü yaşlı kadında misafiri sabah bir lokma bir şey yemeden evden sessizce gittiği için, acaba saygıda kusur mu eymişlerdi de misafir onlarla vedalaşmadan gitmişti? Üzüldü Yaşlı kadın, yer yatağını kaldırmak için önce yorganı katladı sonra yastığı aldı. O anda çığlık attı yastığın altında beş tane altın parlıyordu.
Karı koca birbirine baktılar ve gülümsediler. O gelmişti, çok şükür duaları kabul olmuş ve bu kış onları gene aç ve açık bırakmamıştı.

Gerçekte ise tacirlik yapan adam tüm mallarını satmış ve evine dönerken atının ayağı kırılmış ve onu vurmak zorunda kalmıştı. Dağ köyüne dönerken eşkiyalar soymasın diye en eski giysilerini giyiyordu. Kar bastırmış ve tipide yönünü kaybetmişti.
Son gayret İle yaşlıların evinin yakınına gelmiş ve oraya çöküp kalmıştı. Köpeği ise acıdığı için kasabadan almıştı. Hayatını kurtaran yaşlıların fakir olduğunu anlamıştı ve onlara katkı olsun diye beş altın bırakmıştı. Zekatım olsun demişti.

O kış diğer kışlara göre çok kolay geçti, karlar biraz eriyince kasabaya İnen yaşlı adam evinin tüm ihtiyacını bir altın İle almış, kara gün için dört altını yastık altında saklamıştı. Mutluydular dört kış daha rahatlıkla geçecek demekti bu.

Yazın dağlardan topladıkları otları pazarda satan yaşlı adam kışın kendisine misafir olan adamı pazarda gördü, kıyafeti zenginlerin giydiği giysilerdendi,   merakını yenemedi ve çekinerek yanına gidip selam verdi. Adam onu tanımıştı, ellerini yaşlı adamın o uzuna koydu ve onun hatırını sordu, kendisine teşekkür etti. Yaşlı adam altınlar diyecekti, adam onu susturdu ve "canımın bedeli o kadar ucuz olmamalıydı, hakkınızı helal edin" dedi, yaşlı adamın dağdan topladığı öğleye kadar satamadığı sepetteki otları aldı ve ederinin üzerinde para verdi. " Ne satıyorsan getir karşıdaki dükkana bırak Tacir Murat alacak de, onlar parasını ödesin"
Yaşlı adam pazara getirdiği yabani otları, asma yaprağını, mantarı o dükkana bıraktı ve peşin parasını aldı.

Tacir Murat yaşlı adamın getirdiklerini alıyor ve ihtiyaç sahipleri alsın diye akşam kapının önüne bırakıyordu.

Dünya kurulalıdan beri devran döner, insanlar o dönen devranda farkında olmadan yaşar gider... Kimse kimsenin kısmetini yemez.

Nejla BILGIN

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam