reklam
reklam

İNSAN NE KADAR ACIMASIZ OLABİLİR (III)

Köşe Yazarı: NEJLA BİLGİN   Eklenme Tarihi: 20 Şubat 2019, Çarşamba - 10:49   Okunma Sayısı: 114264

 

Acımasız dünyanın gösterisi:

Deliler, sakatlar ve yoksullar kliniklere, hapishanelere, varoşlara kapatılırken; “tuhaf” insanlar, öteki ırklar kafeslere, şehir meydanlarına, sirklere hapsediliyordu. Bugün de durum hiç farklı değil. Yakın zamanlarda da sirklerde “ucube insan” ve hayvan gösterileri devam ederken, televizyonlardaki reality show’lar evlere giriyor. Güzel görünmek adına aç kalan ve biçimden biçime giren mankenler, botoks, silikon operasyonlarıyla acayipleşen kadınlar. Büyük kalçalarını bir pazarlama ürünü, bir sirk canavarı gibi kullanan ünlüler var.

Sadece eğlence sektörü değil; o saygın bilim merkezleri, steril laboratuarlar da o eğlence- fantazi dünyası kadar kirlidir. Bir grup insanın şehveti ve tiksindirici merakı nedeniyle insanlık yerini bilim fetişine ve şehvetine bırakmıştır sadece.

Bir grup insanın “sıhhati” uğruna kimi canlılara işkenceyi ve ölümü mazur görebilen anlayış aynı ahlaksızlığın parçasıdır. İnsanlara yapılan zulümleri anlatmak için “İnsanları hayvanlar gibi kafeslerde sergilediler”, “hayvanlara yapılmayan zulümlere uğradılar” gibi kalıplar, bilinçaltının hayvanlara yapılan uygulamaları onaylandığını, kabullendiğini işaret ediyor ve algı yanılması yapıyor. Bu algı ile “hayvanlar gibi” zulüm gören insanlara acımak, kişiyi işkencecilerin durumundan öteye koymuyor insan beyninde.

Tüm problem aslında burada başlıyor: Hayvan kafese kapatılabiliyorsa insan da kapatılabilir; toprak üzerinde asfalt ve demir ağlar örülüyorsa, doğaya verilen zarar, doğrudan insana da yapılabilir. Tüm bu olanlar, insanın doğa üzerinde hakimiyetinin var ettikleri güçten gelen acımasızlıktır. Toprak üzerinde, bitki ve hayvanlar üzerinde hak sahibi olduğunu düşünen insan; aynı şeyi insanlara da yapmaya başlar ve bunun hakkı olduğunu düşünür. Ardından güç sahipleri, devlet kurumları “yurttaşlar”, “vatandaşlar” üzerinde sistematik bir şekilde gücünü olumsuzluk olarak uygulamaya başlar. Ne de olsa güç/iktidar sahibi olanın, diğerleri üzerinde söz söyleme hakkı vardır ve onun sahibi olduğunu düşünmeye başlamıştır.

Esaret ve kölelik zinciri, insan dışındaki canlılar üzerinde hak sahibi olduğumuzu düşünmemizle başlıyor ilk olarak. Bir köpeğe tasma takıp dolaştırmak ile Sarah Baartman’ı şehir meydanlarında dolaştırmak tek ve aynı şeydir; bu sebeple iktidarların tasmaları, zincirleri kırılacaksa bu, uygarlığı var eden ilk hakimiyet anlayışının kökünün kurutulmasıyla, insanların bu bilince sahip olmasıyla ancak mümkün olabilir. 

 

reklam

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam