İSTANBUL
Hey gidi İstanbul...
Bazen sisli bazen güneşlisin... Bazen de puslusun bu kartpostallardaki gibi... Ama bir gerçek var, her zaman güzelsin. Hele şu Galata Köprüsü! Bir efsane, bir tarih... Dile gelse de bize anlatsa yaşadıklarını. Bugün olduğu gibi dün de kalabalıkmış. İnsanlar, faytona aşinayken tramvayla tanışmışlar.
Kafa yormuşlar, o demirlerin üzerinde heyüla gibi şey nasıl gidiyor diye... İşi gücü olanlar kendi işlerine bakmışlar, fıçı yuvarlamışlar, gemilere kömür taşımışlar, balık ağlarını toplamışlar.
Galata Köprüsünün girişlerinde kulübeler inşa edilmiş... Gelen geçen ödeme yapmış. Zaptiye kuvveti hep var olmuş, nizamı sağlamış. Fayton önceleri sadece resmi erkanın kullandığı bir araç olmuş. Sandalcılar, açıkta demir atan gemilerden sahile yolcu taşımışlar. Haliç'te ise karşıdan karşıya geçecek olanları nakletmişler.
Karaköy tarafından Pera'ya çıkış atlı tramvayla yapılırmış. Kim bilir kaç tane at kapaklanmıştır o yokuşlarda... Hatta atların dinlendirildiği bir yer varmış. Dingo'nun yeri... Edebiyatımızda da yer bulmuş bu tabir... "Burası Dingo'nun ahırı mı?" sorusu haddini bilmeyen insanlara söylenir olmuş.
Editör: EMİNE KALYON