reklam
reklam

İki dünya arasında kalan kıymetli bir ressam Feyhaman Duran ( II.BÖLÜM)

Eklenme Tarihi: 16 Ağustos 2017, Çarşamba - 10:00   Okunma Sayısı: 183825

İSTANBUL

Feyhaman Duran’ın yaptığı çok sayıdaki Atatürk portrelerinin hepsi de çok başarılı yapıtlardır. Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’den Hasan Ali Yücel’e kadar Cumhuriyet’in şekillenmesinde rol sahibi birçok ismi tasvir ettiği portreleriyle bu geçiş döneminin hem yakın tanığı hem de uygulayıcılarından biri olarak öne çıkıyor. Resmi kıyafetli kişilerin portrelerinde, modelin mesleğini ve sosyal durumunu belirtmek için kullanılan kıyafet ve aksesuarları abartmadan yerinde kullanmıştır. Böylece genel ifadenin ayrıntılara boğulmasını engellemiştir.
Gençlik dönemi portrelerinde fiziksel görüntünün yanında, şapka, saç modeli gibi bazı ayrıntılara da dikkat etmiştir. Modelin giysi ve aksesuarları yüz hatlarıyla aynı değerde işlenmiştir. Kişinin iç dünyasını yansıtan portrelerinin dışında, sadece sipariş üzerine yaptığı portreleri de mevcuttur. Bu resimlerinde kişileri yeterince tanımadığı için bazen tutuk bazen de onların kişiliklerini tam yansıtamadığı görülür.
Hattat Kimliğiyle: Feyhaman Duran 
Sanatçı Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk mezunlarından ressam ve hattat İsmail Hakkı Altınbezer’i resmetmiştir. Modeli merkezde koltukta otururken betimler. Sağ elindeki kalemle bir şeyler yazmakta ve sol eli dizinin üzerinde durmaktadır. Resmin izleyiciye göre sol yanında, mürekkep hokkası kâğıtların üzerinde durmaktadır. Resmin arka fonunu duvarda asılı duran hat levhaları oluşturmaktadır. Kalem, mürekkep hokkası, duvardaki hat levhaları İsmail Hakkı’nın mesleğini vurgulamaktadır. Saçlarındaki, sakallarındaki ve yüzündeki ayrıntı ve plastik dolgunluk çok dikkat çekicidir. Kahverengi tonların yoğun olarak kullanıldığı resimde renk ve konu uyumu üst seviyedir.
Feyhaman Duran gerek yetiştiği ortamın etkisi gerekse duyduğu ilgi neticesinde, hat sanatıyla küçük yaşlardan itibaren ilgilenmeye başlar. Babası ve amcası hattat olan sanatçının, eşi Güzin Hanım’ın ailesinde de Yahya Hilmi Efendi gibi önemli bir hattatın bulunması, önceliği resme vermesine karşın ömrü boyunca hat sanatına da eğilmesine yol açmış ve bu sanata sevgisini eserleriyle göstermiştir. Galatasaray Sultanisi’nde İzzet Efendi’den, rık’a (Arap harflerinin en çok kullanılan el yazısı biçimi) dersleri almış olan sanatçı daha sonra Mahmud Bey Matbaası hattatı Tahsin Efendi ve Hattat Sami Efendi ile çalışmıştır. Sanatçı Paris’ten döndükten sonra da hatla uğraşmış ve özellikle celî sülüs levha kompozisyonlarıyla uğraşmıştır. Feyhaman Duran daha çok celî sülüs ve ta’lîk hattı (hat sanatında yazım şekilleri) tercih etmiştir. Ama divanî, celî divanî, muhakkak, nesih ve kûfi yazıları da vardır. Sanatçı, hat sanatına bakışını şöyle ifade eder: “Nasıl ki şiirin bir kafiyesi varsa, çizgide de bir şiir vardır. Yazıyı resim kadar severim. Yazı da resimdir.”
Resim konusunda öncü olan ve portre alanındaki çalışmalarıyla diğer ressamlardan ayrılan sanatçı, ufak yaşlardan itibaren ilgi duyduğu hat sanatını da daima hayatının önemli bir yerinde tutmuş, yazının aslında resimden çok da farklı olmadığı düşüncesini benimsemiştir. Kendisinden önceki kuşağın ve pek çok çağdaşının, tuval resminde yazıyı konumlandırdıkları yerden daha farklı bir yol izlemiş, o zamana kadar Türk ressamlarınca konuya bağlı ve kompozisyonun tamamlayıcı unsuru olarak kullanılan hat sanatı ve yazı motiflerini, merkezi elemanlar olarak ele alan yapıtlar ortaya koymuştur. Hattatlığın ve güzel yazıya olan merakının avantajlarını kullanarak, muazzam oranlara sahip celî sülüs levhalarını, resimlerinde görkemli bir şekilde yansıtmıştır. 
Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver  Feyhaman Duran’ı” Türklerde güzel yazı yazan bir rönesansçı”  olarak niteliyor 
Feyhaman Duran’ı Türklerde güzel yazı yazan bir rönesansçı olarak niteleyen Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver, Feyhaman isimli broşürde “Ressam Feyhaman Duran’ın bir merakı da yeni istiflerle güzel ve sanatlı yazıdan tablolar vücuda getirmek. Bazı resimlerinde bundan örneklerde görürüz.” diyor.
1943-47 yılları arasında eşi Güzin Duran ile Topkapı Sarayı’nın iç ve dış mekanını resmeden sanatçı, genellikle yağlıboya tekniğiyle yaptığı tablolarında, hat levhalarını ve yazıları, bazen okunamayan ama harf karakterleri belli olan biçimde resmetmiş, ama bazen de en ince ayrıntısına kadar okunacak tarzda ve hat sanatı kaidelerine uygun biçimde yansıtmıştır. Öyle ki, bu tip tablolarında kullandığı levhaların ketebeleri (hattatın imzası) dahi okunabilmektedir. Hat sanatına yer verdiği tablolarına mekan olarak, genellikle Topkapı Sarayı’nı ve çeşitli dini yapıları seçen Feyhaman Duran, hat sanatının içerdiği estetik ve soyut değerleri batılı sanatçıların, çoktan fark edip kullanmaya başladıklarını bilen bir kişi olarak Türk resminde, hattın ihmal edildiğini fark etmiş, yazı ile resmi kaynaştıran tuvallere özellikle önem vermiştir.
Hat sanatının usta isimlerinden biri olan Rıfat Efendi’ye büyük bir hayranlık besleyen Feyhaman Duran, 1948 yılında Rıfat Efendi öldükten 7 sene sonra bu portreyi resmetti. Resimde, başına siyah bir takke, üzerine sarı tonlarında bir aba giyen Rıfat Efendi, dizlerini kırarak ayaklarını altına alacak biçimde oturmuş, önünde açık duran Kuran’ı okuyor. Uçları yukarı doğru kalkık kalın beyaz kaşları ve bıyıklarıyla birleşen beyaz sakallarıyla yaşını gösteren figür, sol eliyle kitabı tutarken sağ elini rahat bir biçimde kucağına bırakmış. Modelin bütün odağını önündeki Kuran’a vermesi, resme sakinlik katmış. Yere koyulan geniş minderin üzerine oturan Rıfat Efendi’nin çevresindeki işlemeli nesneler, resme otantik bir hava katıyor.
Feyhaman Duran’ın Tarih Konulu Portreleri 
Fotoğraftan bakarak yaptığı tarihi konulu portreleri, sanatçının portre sanatı içinde sözü edilmeye değmeyen, sırf kendi hevesini tatmin etmek için yaptığı çalışmalardır. Cezayirli Gazi Hasan Paşa, İstanbul’da Kalyon Kaptanı olarak işe başlayıp kısa zamanda yükselir. Beylerbeylik, Kapudanelik, Kaptan-ı Deryalık, Seraskerlik ve Vezirlik görevleri verilir. Hasan Paşa’nın yanında, küçük bir yavru iken alıp büyüttüğü aslanı durur ki, savaşlarda dahil olmak üzere paşa nereye giderse gitsin yanında götürür. Bu nedenle, Hasan Paşa’nın lakaplarından biri de Aslanlı’dır. Bir diğer lakabı ise, pala bıyığından ötürü Palabıyık’tır. Hasan Paşa’nın yüzünde ciddi, kararlı, biraz da düşünceli bir ifade hakim. Paşa’nın sol eli yanı başındaki sadık dostunun sırtıyla nazik bir temas halinde…
Aslan figüründe dikkatimizi çeken en önemli nokta, yüzün tıpkı bir insan yüzü biçimindeki tasviridir. Sanatçı bu tarz bir tasvir yaklaşımıyla belki de Paşa ile aslanı arasındaki derin bağı vurgulamak istemiştir. Feyhaman Duran’ın portresinde aslanın insansı yüzünde, yine insana özgü sert ve ürkütücü bir ifade vardır. Uzun tırnaklı, güçlü pençeler de dikkat çeker. Bu görüntülerden, ressamın aynı zamanda aslana, Paşa’nın muhafızlığı görevini de yüklediği anlaşılmaktadır. Yer yer empresyonist fırça darbelerinin okunduğu resmin geneline, yumuşak bir ışık ve dengeli bir renk dokusu hakimdir. Gökyüzü adeta yelkenlerle donanmıştır. Arka plan kurgusu, tablo içinde bir ikinci tablo izlenimi verir. Paşa, aslanıyla birlikte sanki bu tablonun önünde poz vermiş gibidir.
Nurullah Berk’e Göre Feyhaman Duran 
Nurullah Berk “Feyhaman Hoca 1918’lerde, kişiliğini Türk resim dünyasına duyurduktan sonradır ki, portrenin ne demek olduğu anlaşıldı. Bir kuşak önceki ressamlar ne portreye, ne de insan resmine yanaşmak cesaretini göstermişlerdi… Feyhaman Hoca’nın başlıca kaygısı insanların portrelerini yapmak, onları tuvallerde yaşatmak olmuştu…” der.
Sanatçının, tuval üzerine yağlıboya tekniği ile yaptığı bu tablo yüz merkezlidir. Sanatçı modelin etrafındaki tüm alanı, koyu bir değer ile çevreler. Hatta, başın görünümü, bu koyu değer içinde ustalıkla eritilir. Yüzün sol kısmının, açık bir değer ile ifadelendirildiği oto portrede kaygı öğesi ön plandadır. Hüznün başlangıcı bile sayılabilecek psikolojik bir atmosfer, sanatçı tarafından yaratılır. Yüzdeki ifadenin yaşamsal derecedeki önceliği, otoportrenin adeta önüne geçer.
Feyhaman Duran’ın Desene ve Gerçekçiliğe Verdiği Önem 
Feyhaman Duran, empresyonist akımı benimsemesinin de akabinde desene ve gerçekçiliğe önem vermiştir. Diğer sanatçılar çalışmalarını fotoğraf benzeri çalışmalar olarak tanımlamışlardır. Fotoğraf konusunda görüşlerini şöyle açıklamıştır: “Fotoğraf mükemmelleşmeye başlayınca, resim ondan ayrılmaya başladı. Resim ve fotoğraf birlikte müsabakaya giremez. Renkli fotoğraf resmin yerini tutamaz. Fotoğrafın yapacağı şeyi resimle yapmaya kalkışmak yanlıştır. Resim, büsbütün başka şey. Lakin bazı ressamlar var, fotoğraf çıkmadan fotoğrafik resim yapmıştır. Ama artık bu şekilde resim yapmak doğru değildir, zira şimdi fotoğraf vardır. Fotoğraf detayları alıyor. İnsana vakit kazandırıyor.”
Feyhaman Duran’ın Son Yılları 
Sanatçı 6 Mayıs 1970’te İstanbul’da 84 yaşında yaşama veda etti. Feyhaman Duran ve eşi ömürlerinin büyük kısmını Güzin Hanım’ın dedesi Hattat Yahya Hilmi Efendi’den kalan İstanbul Üniversitesi’ne bağışladıkları, Süleymaniye’de bulunan evde geçirdi.

 

Editör: YİĞİT FIRAT YILDIZ

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam