reklam
reklam

Kasting’te söz sahibi olmak isteyenler duygularına hakim olmak zorundalar

Eklenme Tarihi: 20 Şubat 2017, Pazartesi - 10:00   Okunma Sayısı: 244125

Oğuz Gülmez; bir yanıyla kast direktörü. Pek çok dizi ve filmde çalıştı. En son; Serenay Sarıkaya ve Nejat İşler’i bir araya getiren  ve Umur Turagay’ın yönettiği İkimizin Yerine filmin kast direktörlüğünü üstlendi. Bir yanıyla da şair ve edebiyatçı kimliği var. Annesinin (Oya Runa) Orta 1’de Ceza’nın kasetini alması sonucu, müziğe de ilgi duyan Oğuz’u zamanla edebiyat ve şiire yöneltti. Şimdilerde ise hem de 2 şiir kitabının hazırlıklarını sürdürüyor. Maltepe Üniversitesinde “Görsel Tasarım” konusunda lisans eğitimi alan Gülmez; şu sıra Eskişehir  Anadolu Üniversitesinde de ”Sosyoloji Eğitimi”  de almakta. Gülmez kast direktörleri başta olmak üzere sektörün bir çok isminin yeterince değer bulmadığını düşünüyor ve  bir kast direktörleri derneğinin kurulması gerektiğini ifade ederek; girişimlerde bulunacağını bize anlatı. Renkli bir hayat sürdüren Oğuz Gülmez film izlemeyi; kitap okumayı, hafta sonları da şehirden uzaklaşmayı seviyor. Çalıştığı zaman sabah 6’da ise sete geliyor; oyuncularla toplantı yapıyor. Maltepe Üniversitesinden beridir tanıdığım  Oğuz Gülmez’le keyifli, samimi, net ve içten bir röportaj yaptık.
Öncelikle bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
O.G: 24 Yaşındayım. Maltepe Üniversitesinde Görsel  İletişim  ve Tasarım Bölümü mezunuyum. Meslek hayatımda da kast direktörlüğü, sorumluğu yapan biriyim. İnsanların izledikleri  dizlerin ve filmlerin kastinglerini yapıyoruz. Yani oyuncuları tedarik eden kişi olarak adlandırılıyorum. Bunun dışında şiir yazıyorum.
Mesleğe nasıl ve ne gibi koşullarda başladınız?
O.G: Mesleğe ben 18 yaşında başladım. Çok küçük bir yaşta başlamış oldum. Çok tesadüfi bir olay sonucu başlamış oldum . Babamın bir arkadaşının yönlendirmesiyle ve Kelebeğin Rüyası filimde kast asistanı olarak  başladım.
Şu aralar çalışmalarınız nasıl gidiyor?
O.G: Şu aralar vizyonda olan İkimizin Yerine adlı filmin kast direktörlüğünü yaptım  ve şu ara hazırlanmakta olan bir filmin kast direktörlüğünü yapıyorum
Türkiye’de dizi ve sinema sektörü son yıllarda ciddi bir atlım yaşadı. Dolaysıyla sektörün bir çok alanında olduğu gibi kast konusunda da ciddi gelişmeler olduğunu biliyoruz. Siz de pek çok dizi filme kast konusunda yardımcı oldunuz ve görev de aldınız. 
Bu son gelişmeleri nasıl değerleniyorsunuz? 
O.G: Sinancığım; Türkiye’deki projeler dizi  reklam ve sinema alanlarında çok çok fazlalaştı. Çünkü; talep çok arttı. İnsanların görsel anlamda ihtiyaç duyduğu hislere ve duygulara aracı oldu bu projeler. Projelerden sonra ajanslara da bireysel olarak   talep artmış oldu doğal olarak. Ama ben şunu söyleyeyim Türkiye’de bu işi profesyonel bicimde yapan kişi ve kurum sayısı çok yetersiz. Eğitim alıp da hak ettiği karşılığı bulan kişi sayısını da ben fazla göremedim. Ajanslara gelirsek talep çok fazla. Ajanslar da sadece sürümden para kazanabiliyorlar. Bu sürümden para kazanabilmenin sonucunda da kalitesiz kast ortaya çıkıyor. Zamanını boşa geçiren insanlar var. Bunun da en önemli sebebi düşük bütçeler. Dışarıda yakalanan kaliteli kastı Türkiye’de kolay kolay yakalayabileceğimize ben zannetmiyorum. 
Oyuncululardan veya yönetmenlerden size veya başında olan kimseye herhangi  bir yönlendirme yapılıyor mu? 
O.G: Tabi bazı yönlendirmeler oluyor. Kast direktörleri olarak projelerde istenilen düzey ve beklentilere göre seçim yapıp yönlendirme yapıyor ve buluyoruz. Benim amacım; daha çok bulmaya yönelik. Hani bir filimde bir role ihtiyaç vardır ve bende bu role uygun insanları kafamda canlandırırım ve kimseden  den kafamda canlandırma konusuyla ilgili  bir emir de almam. Kendi kafamda canlandırıldığım konuyla ilgili de ihtiyaçlar ve arz-talep mevzusu ile ilgili kararları yönlendirebilirim. En son seçilme aşaması geldiği zaman da ben elimdeki kastı sunarım. Rejiye onlar da yönetmene sunarlar. Buradan sonrasına da onlar karar verirler. Saçı söyle olsun ya da sakalı böyle olsun gibi. 
Kast hazırlanırken dikkat edilmesi gerekenler neler?
O.G: En başta bütçe çok önemlidir. Bizim firmadan aldığımız bütçe çok önemlidir. Ona göre bir araştırma yaparız. Evet iyi bir oyuncuyla karşılaşabilir; hatta istediğiniz bir oyuncu bile olabilir. Ama; sizin verdiğiniz bütçeyle onun istediği bütçe birbirini tutmayabilir. Anlaştığınız zaman da oyuncunun takvimi, görünüşü, fiziği, saç rengi, kaş rengi her şeyi uyumlu olmak zorunda. Yine kostümü uygun olmak zorunda. Ayrıca provaları yapmak zorundayız. Bunun dışında çok olağandışı bir şey olursa da elimizde B,C,D,E hatta Z’ye kadar giden alternatif planları uyguluyoruz.
Maltepe Üniversitesinde “Görsel Tasarım” konusunda lisans eğitimi aldınız. Eskişehir  Anadolu Üniversitesinde de” Sosyoloji Eğitimi”  alıyorsun.
 Peki, Görsel Tasarım ile Sosyoloji arasında ne gibi bir ilişki söz konusu oluyor?
O.G: Sinancığım; 4 sene boyunca aldığım Görsel Tasarım konusunda lisans eğitimini görsel anlamda biraz daha lisans eğitimi olarak gördüğüm için görsel olarak, renk olarak, ton olarak, fiziksel olarak ve ten olarak bu yola girerken dışarıdan gözlemlemek açısından oldukça iyi bir deneyim oldu ve çok katkılarda bulunduğunu hissetmiş oldum. Eskişehir  Anadolu Üniversitesinde ise aldığım sosyoloji eğitimi ise benim görsel algımı izlenimlime üzerine daha çok da insan yapısına gireceğimi düşünüyorum. Yani ben; önce aldığım Görsel Tasarım konusunda lisans eğitimini eğitimle iç yapıyı izledim. Şimdi ise Sosyoloji eğitimimle  insan yapısını çözüyorum. Bu sayede mesleğimi daha iyi yapabileceğime inanıyorum. 
Görsel Tasarım demişken sizi bu alanda en çok etkileyen işler neler oldu?
O.G: Türkiye’de Görsel Tasarım alanında çok başarılı insanlarımız var. Ancak; dışa bağımlı işlerde yani bütçeye bağlı işlerde istediklerini ve tasarımlarını yapamıyorlar. Bu yüzden de insanların yaratıcılığı ve kendi fikirleri de bir anlamda yok oluyor. Dolasıyla da Türkiye’de Görsel Tasarım alanında başarılı isimlerimiz kendilerini pek fazla gösteremiyor. 
Ülkemizde ve dünyamızda Görsel Tasarım işleri sizce; nereye doğru yol alıyor. Bu alandaki çalışmaları nasıl değerleniyorsunuz?
O.G: Çok kısa bir cevabım olacak. Dünyada olan Görsel Tasarım işleri Türkiye’de uyarlanıyor. Bunun da temel sebebi bütçeye göre yapılan kısıtlamalar. Bu sadece Görsel Tasarım işleri değil pek çok alanda uyarlama yapıyoruz. Bu yüzden de olanlara fazla vakıf olamıyoruz.
Bu meslekte söz sahibi olmak isteyenlere ve mesleğe yeni başlayanlara neleri  tavsiye etmek istersiniz? 
O.G: Şimdi; benim de çevremde bu işe hevesli olan pek çok çocuk var tabi. Benim çok sevdiğim bir şef olan şefim Eren Kanat’ın çok sevdiğim bir sözü vardır. Der ki; en başta yapacakları işi duygularıyla bağdaştırmasınlar. Yani bu meslekte söz sahibi olmak isteyenler ve mesleğe yeni başlayanlar duygularına hakim olmak zorundalar. Çünkü; duygularına hakim olamazsa çok sıkıntı çekerler. Sonuçta insan işi yapıyoruz. Tüm  profesyonel  mesleklerde duygusuz olmak gerekiyor. Bunun dışında da kendilerini geliştirebilmesi için; görsellik anlamında dizi, flim, reklam vb işleri çokça izlemeleri lazım. İzledikleri zaman da; hangi insan tipleri var, hangi kostümleri giyiyorlar, ne şekilde bir akış var. Bunları öğrenmeleri ve çok izlemeleri gerekiyor. Bir de benim bu meslekte söz sahibi olmak isteyenlere ve mesleğe yeni başlayanlara bir başka tavsiyem de şu; çok gezsinler ve çok insanlarla muhatap olsunlar. Yani; dilencisinden, şarapçısına, kent sahibinden, başbakana değin herkesle muhatap olsunlar. Bir de herkesin seviyelerine göre inmeleri gerekiyor ki; işleri kolaylaşın. Bu sayede muhatap oldukları kimsenin frekansına erişmeleri söz konusu. Yani; şarapçıyla şarap, kahveciyle kahve içmeli.(Gülüşmeler) Çünkü; bilmediğimiz şeyler de ortaya çıkabiliyor ve başka alanlarda da kasting yapabiliyoruz. Bize aykırı gelebilecek yerlerde de kast yapıp; aykırı yerin ortamına uyum sağlıyoruz. Zaten dilinden anladığımız için de geriye kalan detayları çözebiliyoruz.
Sektörle ilgili sıkıntılarınız nelerdir? 
O.G: Sinancığım; öncelikle Türkiye’de kaliteli kasting mümkün de değil. Kolay da değil. Zira bu işe bütçe açısından bakılıyor tıpkı Görsel Tasarım ‘da olduğu gibi. Ve düşük bütçeler üzerinden kaliteli kast isteniyor.  Kostümden, makyajına pek çok şeyin de uyumlu olması isteniyor. Bu da kısıtlı bütçeyle mümkün değil. Bu alanda kaliteli işlerin çıkmasını istiyorlarsa; çok çok yolluk vermeli ki; ona uygun bir kostüme sahip olsun, makyajını yapabilsin. Geç kaldı diye de azarlanmamalı. Hor görülmemeli. Çünkü; bu insanlar işleri için günlerini ayırıyorlar. İşleri için sabah  5’te çıkıyorlar. Ev geçindirenler var. Ailelerini veya kendilerini geçindirenler var. Bizler bu konularda bütçe yüzünden çok zorlanıyoruz. Ne yazık ki; bizim sektörde insana verilmesi gereken değeri gösterenler çok az; hatta yok denilebilir.
Sizin edebiyatçı ve şair bir kimliğiniz de var. Peki şiire nasıl ilgi duymaya başladınız?
O.G: Ben Orta 1‘deyken annem(Oya Runa) bana Ceza’nın kasetini aldı. Ki o zamanlar; müziğe de ilgi duyuyordum. Daha sonra ben o kaseti dinledim ve bütün parçalarını ezberledim. Ben bunu öğretmenime ve arkadaşlarıma söyleyince okuduğum okulda  adım “Psikolojisi Bozuk Çocuğa“ çıktı. Disipline gittim ve rape merakım daha da arttı. Ceza’nın Rapstar albümündeki sözler benim daha çok hoşuma gitmeye başladı. Ve bundan sonra da üzerine gittim. Düşündüm ki; ben daha güzel sözler yazabilirim. Daha güzel şarkı söyleyebilirim. O  yüzden de; üniversite yıllarıma kadar amatör çalışmalarım oldu. Sonra kendi istediğim şeyleri veremediğim için rapten sıkılmaya başladım. Kaldı ki; rap  müzik de bir şiirdir. Rap’in kelime açılımı da Ritmic American Poem’dir. Yani Türkçesi Ritmik Amerikan Şiiri’dir. Ritmik şiirdir aslına bakarsanız. Okuduğum kitaplardan ve yaşam tarzımdan da etkilenerek kendime has bir tarz oluşturduğumu düşünüyorum. Şiirlerim de bu şekilde oluşuyor. Şiirlerimi beğenenler olduğu gibi; beğenmeyenler de var. Çünkü; uyak kafiye hiçbir şey gözetmiyorum şiirlerimde. Kendi hislerimi olduğu gibi yansıtıyorum. Benim şiirlerim öyle normal insan psikolojisiyle okunacak değil. Normal ruh haliyle okuyanlar hiçbir şey anlamazlar. Benim şiirlerimi benim kafamda olanlar ancak anlayabilirler. Günümüz koşullarına da uygun düşen şiirlerdir bu yazdıklarım. Ben aslında şiirlerimle en özelimi paylaşıyorum. Yani; en özel duygu ve hislerimi paylaşıyorum. 
Bu arada; önümüzdeki dönemde şiir çalışmalarını bir kitap haline dönüştürmeyi düşünüyor musunuz?
O.G: Tabi ki; de istiyorum Sinan ‘çığım . Bir editörlük  yani edit’lik sürecinden geçip en az iki şiir kitabını paylaşmak istiyorum. Bugüne kadar  şiir kitabı çıkarmamın  en önemli sebebi de ;her şiir yazdıktan sonra biraz daha olgunlaştığımı gördüğüm için, his, duygu ve yazım olarak bir olgunlaşma süreci yaşıyorum. Bu yüzden de çıkaracağım şiir kitapları olgunlaşma sürecinin bir sonucu olacak. Geçmişten günümüze yaşadıklarımın birer özeti olacak. 
Gündelik hayatında neleri severseniz  ve nelerden hoşlanmaktasınız?
O.G: Her sabah erken kalkarım iş zamanı. Setlere gittiğim zaman öncesinde ; sabah 4’te kalkıp derin bir nefes alıp, o anı  kendi kafamda kurup oyuncularımı ararım. Neleri yapacağız diye. Bu süreç sadece setlerde değil; ajanslarda çalışırken de geçerlidir. Ki; ona göre bir müdahalede bulunayım. İl dışında çalıştığımız işlerde de oyuncularımla sık sık toplanırım. Sahneden bahsederim onları motive ederim. Peki gündelik hayatımda neler yaparım .Ben hayattan keyif alan biriyim. Takıldığımız mekanlar var elbette; çalışanları ve sahipleriyle samimi olduğum yerlerdir. Film izlemeyi; kitap okumayı, hafta sonları da şehirden uzaklaşmayı severim. Mesela kız arkadaşımla Adalar’a kaçmayı tercih ederiz. Kamp yapmayı ve ateş yakmayı da tercih ederiz. Bisiklet benim hayatımda vazgeçilmezdir. 
Sizin bir çok anınız olmuştur muhakkak ki gündelik hayatınızda. Bize  ilginç anılarınızı paylaşabilir misiniz?
O.G: Şimdi size son çalıştığım filmden bahsedeyim. İkimizin Yerine’yi çekiyoruz. Dershane sahnesi için; sınıf arkadaşı olarak 15 kişiyi bulduk. Serenay Sarıkaya da bu sahnede önemli oyuncumuz tabi. 15 kişiden 14’ü geldi. Biri gelmedi. O eksikliği kapatmak için de Umur Turagay kendi asistanlarına söylemiş “Biriniz Oynasın” diye. Sonra da “Oğuz  Oynasın” demiş. Tabi ben de sahne için hazırlandım sahnenin çekileceği diğer yer olan ve iki dakikalık mesafedeki otelde giyindim ve Serenay Sarıkaya da bana; “Oğuz, seni kim giydirdi.”  Dedi. Ben de kendim hazırlandım ve giyindim. Serenay Sarıkaya; ”Çok tarzsın.” Diyerek kıyafetlerimi ve giyim tarzımı övdü. Öyle de güzel birer diyaloğumuz olmuştu Serenay’la. Yine başka bir anımı anlatayım Sinancığım;  “Patron Mutlu Son İstiyor“ adlı filmde Tolga Abiyle(Çevik) bir sahnemiz oldu. Bu sahnede uçan balonu vinç yardımıyla düşürüp; dünyada  hiç görülmeyecek bir biçimde çektik. Yani; efekt(greenbox), 3D gibi teknolojileri  de kullanmadık. Bu sahne de bir kaza sahnesiydi ve uçan balon kazasıydı. Yönetmen de bana turist rolü verdi. Sarı saçlı mavi gözlüyüz ya. (Gülüşmeler.) Bana şu dendi. Balon yere çarptığı zaman; Tolga Çevik yere atlayacak balonun içinden. İşte halatları tutup balona sahip olmaya çalışacak. Sen de birlikte halatları tut dediler. Ben de “Tamam” dedim. Kapadokya Nevşehir/Develi çölündeyiz. Sonra montajda silinmiş Tolga Çevik abiyle beraber halatı tuttuğumuz sahneler. Fakat,  Tolga Çevik’le aynı sahnede yer alıyor olmak da benim için özel bir anımdır. Tolga Çevik abi de bana teşekkür etmiştir. Bir de size şunu anlatayım; etrafta pek çok ambulans ve yaklaşık  20 tane de prodüksiyon aracı vardı çekim için. Zor bir sahneydi. Ve yere çarpıyorduk. Sadece  Tolga Çevik değil; Ezgi Mola ve Murat Başoğlu da vardı. Yan kastlar vardı. Başımıza  kötü bir iş  de Allah muhafaza; gelebilirdi.  Biz de bu zor sahnede yönetmenin (Kıvanç Baruonü) üstün gayretleriyle çıkartabildik. Allah yardımcımız oldu. 
Son olarak okuyucularımıza ileteceğiniz  mesajlar var mı?
O.G: Benim çalıştığım tüm yerlere, ekranda görünmek ümidiyle, meşhur olmak ümidiyle çok insan  geliyor. Bunun dışında da tiyatro eğitimi almış pek çok insan başvuruyor. Bu insanlara tavsiyem; Türkiye’deki dizi ve sinema sektöründe yer alsınlar; lakin  kendilerini çok kaptırmasınlar. Neden; sektörümüzde bu mesleğin hakkını verenler (yönetmenler, çekim ekibi, yapımcılar vb.) çok az ve bütçeler çok çok düşük. Gördükleri muameleler de iyi olmuyor. Ben bunları yaşamış birisi olarak söylüyorum. Ha sabrederek bir yere gelinebilir ;fakat Türkiye’de kırk dereden su getirmeleri lazım. Yapımcılar da en çok ana kasta(başrollere) önem arz ediyorlar. Set işçileri de fazla önemsenmiyor. Bu  yüzden de kaliteli ve uzun ömürlü işler az çıkıyor. Bu sektöre büyük umutlarla gelen ve iyi fizik sahibi insanları da gördüm. Kendi çevremde yer alıp da bu sektöre büyük umutlarla gelenleri gördüm. Ama; hayalleri kırıldı pek çoğunun. O yüzden kendilerini fazla kaptırmasınlar. Bir de  ben bir kast direktörü olarak dernek kurup hakkımızın aranması gerektiğini düşünenlerdenim. Biz sette her yere yetişen insanlarız ve çok zor bir görev üsleniyoruz. Hatta ben dernek kurulduğu takdirde öncüsü ve kurucusu olmak istiyorum. Türkiye’de kast sistemine önemli farklıklar getirmek benim için önemli bir hedef. Bunun için girişimlerde bulunacağım. Herkesin aklına gelmeyecek biçimde olan girişimlerim olacak; dernek konusunda. Nasıl; bir oyuncular derneğimiz ve sendikamız varsa; bir kast direktörleri derneğimiz de olmalı.
Bu arada gazetenize çok teşekkürlerimi gönderiyor; Son An Gazetesi’ne basın yaşamında başarılar diliyorum.
Biz de size başarılar diliyoruz. 

Editör: SİNAN ERDOĞDU

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam