reklam
reklam

UNICEF: ÇOCUKLARA YÖNELİK TEHDİT GİDEREK BÜYÜYOR (I.BÖLÜM)

Eklenme Tarihi: 22 Ekim 2019, Salı - 11:21   Okunma Sayısı: 129564
UNICEF Genel Direktörü Henrietta Fore bir açık mektup yayınlayarak çocuklara yönelik giderek büyüyen ve geleceğe ilişkin tehditlere dikkat çekti. 

İSTANBUL(ÖZEL)

Çocuk Haklarına dair Sözleşme'nin kabulünün 30. yılı dolayısıyla yayınlanan "Dünya Çocuklarına Mektup"ta Fore, sürüp giden çatışmaların, daha da kötüye giden iklim krizinin, gençler arasında zihinsel hastalıkların yaygınlaşmasının ve çevrim içi yayılan yanlış bilgilerin günümüzde çocuklara yönelik belli başlı tehditler olduğuna işaret etti. 

Çocuk Haklarına dair Sözleşme'nin geride kalan 30 yılına bakarken geleceğe de, sonraki 30 yıla da bakmamız gerektiğine vurgu yapan Fore, "Sizleri yakından ilgilendiren konularda günümüzün çocukları ve gençleri olarak sizlere kulak vermeli, yirmi birinci yüzyıl sorunlarına yirmi birinci yüzyıl çözümleri bulmak için birlikte çalışmaya başlamalıyız."

Fore, bütün bunların ışığında, "geleceğinizden endişe duymamın, buna rağmen ortada umut olduğunu düşünmemin sekiz nedeni" diyerek dünya çocukları açısından sorun oluşturan ve giderek büyüyen sekiz tehdidi mektubunda yer verdi.

Henrietta Fore mektubunda özetle şöyle dedi:

Bir sonraki kuşak hakkında endişeli ve umutlu olmamın 8 nedeni:

1. TEMİZ SUYA, TEMİZ HAVAYA VE GÜVENLİ İKLİME İHTİYACINIZ VAR

Neden endişeliyim: Tüm çocukların yaşamlarını sağlıklı biçimde sürdürebilmek için yaşanacak temiz bir çevreye, solunacak temiz havaya, yiyecek ve içeceğe ihtiyaç duyduğu hepimizin kabul ettiği bir gerçek. Bu gerçeğin 2019 yılında vurgulanması tuhaf gelebilir. Ne var ki iklim değişikliği, bu temel hakların hepsine, aslında çocukları yaşatma ve çocuk gelişimi alanında son 30 yılda elde edilen kazanımların çoğuna zarar verebilecek niteliktedir. Belki de, bir sonraki çocuk kuşağının haklarına yönelik bundan daha büyük bir tehdit olmayabilir.

Hava sıcaklıkları arttıkça ve su azaldıkça suyla bulaşan hastalıkların ölümcül etkilerine en fazla maruz kalanlar yine çocuklar olmaktadır. Günümüzde yarım milyarı aşkın sayıda çocuk sellerin en çok meydana geldiği bölgelerde, 160 milyon kadar çocuk da kuraklığın en şiddetli görüldüğü bölgelerde yaşamaktadır. Geçimin özellikle tarıma, hayvancılığa ve balıkçılığa dayandığı Sahel gibi bölgeler iklim değişikliğinin sonuçlarından daha fazla etkilenmektedir. Gelecekte bu kurak bölgede gerçekleşen yağışların daha kısa süreli ve daha az öngörülebilir şekilde oluşacağı tahmin edilirken, alarm verici bir husus olarak bölgedeki ısınmanın küresel ortalamadan bir buçuk kat daha hızlı gerçekleştiğine de dikkat çekilmektedir. 

Çocukların sağğına zarar veren hava kirliliğinin, zehirli atıkların ve yeraltı su kaynaklarının kirlenmesinin etkileriyle bu sorunların daha da ağırlaşması beklenmektedir. 2017 yılında elde edilen verilere göre yaklaşık 300 milyon çocuk, hava kirliliği zehir düzeyinin en yüksek olduğu bölgelerde yaşıyor. Buralardaki kirlilik düzeyi, uluslararası standartlarca belirtilen seviyeden altı kat daha fazla ve bu durum 5 yaşından küçük yaklaşık 600 bin çocuğun hayatını kaybetmesinde rol oynayıp, çocukların beyin ve ciğer gelişiminde kalıcı hasarlara neden olacak.
Ve 2040 yılına gelindiğinde, her dört çocuktan biri aşırı su sıkıntısı çekilen yerlerde yaşıyor olacak ve binlerce çocuk da kirli su yüzünden hastalanacak. Temiz, yeterli ve erişilebilir su kaynaklarının idaresi, korunması ve plastik atıkların yönetilmesi gibi kavramlar günümüzde çocuk sağğını tanımlayan etmenler haline gelmektedir.

Umut neden var: İklim değişikliğinin temel nedenlerine karşı hükümetler ve iş çevreleri birlikte hareket etmeli, Paris Anlaşması doğrultusunda sera gazı emisyonlarını azaltmalıdır. Bu arada, çevrenin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltacak uygulamalar bulma çabalarına birinci derecede öncelik verilmelidir.

UNICEF aşırı hava olaylarının etkilerini hafifletmek için çalışmalar yapmaktadır. Bu çalışmaların arasında fırtınalara ve tuzlu su sızmalarına dayanıklı su şebekesi tasarımları, okul binalarının güçlendirilmesi, hazırlık tatbikatlarının desteklenmesi ve toplum sağğını güçlendirme sistemlerine yardım edilmesi de yer almaktadır. 

Hava kirliliğinin önlenmesinde hükümetlerin ve iş çevrelerinin, fosil yakıt tüketiminin azaltılmasında, daha temiz tarımsal, sınai ve ulaştırma sistemleri geliştirilmesinde ve yenilenebilir enerji kaynaklarında ölçek büyütülmesini hedefleyen yatırımlar konusunda birlikte çalışması gerekmektedir.

2. DÖRDÜNÜZDEN BİRİNİN ÇATIŞMA VE AFET BÖLGELERİNDE YAŞAYIP OKULA GİTME İHTİMALİ VAR

Neden endişeliyim: Savaşın ilk mağdurları her zaman çocuklar olmaktadır. Bugün çatışmalara sahne olan ülke sayısı Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin benimsendiği 1989 yılından bu yana en yüksek düzeye ulaşştır. Günümüzde her dört çocuktan biri şiddetli çatışmaların ya da doğal afetlerin etkilediği ülkelerde yaşamaktadır; 28 milyon çocuk savaş ve güvensizlik gibi nedenler yüzünden evlerinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bu çocuklardan pek çoğu okuldan birkaç yıl uzak kaldığı gibi gelecekteki eğitimleri ve kariyerleri açısından önem taşıyan eğitim belgelerinden de yoksun kalmaktadır. Çatışmalar ya da doğal afetler, çoğu başka ülkelere giden ya da kendi ülkesinde yerinden edilen 75 milyon çocuğun ve gencin eğitimini kesintiye uğratmıştır. Bu, tek tek her çocuk için kişisel bir trajedi anlamına gelmektedir. Bir kuşağın tamamının hayallerini terk etmesi insan potansiyelinin korkunç biçimde israfı demektir. Daha da kötüsü, eğitimsiz çocuklardan kayıp, hayal kırıklığı yaşayan ve öfkeli bir kuşak yaratılması ileride hepimizin bedel ödeyeceği tehlikeli bir risk sayılmalıdır.

Umut neden var: Kimi devletler mültecilerin eğitimlerini sürdürebilmelerini sağlamak üzere etkili politikalar uygulamıştır. Suriye Arap Cumhuriyeti'ndeki savaştan kaçan çok sayıda çocuk, Lübnan'a ulaşğında hükümet yüzbinlerce çocuğa zaten çeşitli zorlukların baskısı altında olan kamusal okul sisteminde yer bulabilmek gibi bir sorunla karşılaşştır. Uluslararası ortakların da yardımıyla bu sorun bir fırsata dönüştürülmüş, bir yandan Lübnanlı öğrenciler için eğitim sisteminde iyileştirilmelere gidilirken diğer yanda mülteci çocuklar okul sistemiyle bütünleştirilmiştir.

Dijital yenilikler bu alanda daha pek çok şey başarmamızda bize yardımcı olabilir. UNICEF bir 'öğrenme pasaportu' geliştirilmesinde Microsoft ve Cambridge Üniversitesi ile ortak çalışma içindedir. Bu dijital platform çocuklara ve gençlere kendi ülkelerinde ve sınır ötesinde öğrenme fırsatı yakalamalarını kolaylaştırma amacı taşımaktadır. Öğrenme pasaportu sığınmacıların, göçmenlerin ve kendi ülkelerinde yerlerinden edilen kişilerin bulundukları ülkelerde denenmekte ve pilot ölçekte uygulanmaktadır. Dijital açıdan kapsayıcı bir ülke, durumları ne olursa olsun, gençlerin eğitime erişimlerini sağlamak zorundadır. Dijital öğrenme pasaportu gibi çözümlerin daha geniş ölçeklerde uygulanması, yerlerinden edilmiş milyonlarca çocuğun gelişimleri açısından ihtiyaç duydukları becerileri edinmelerine yardımcı olacaktır.

3. ZİHİNSEL SAĞLIK KONUSUNDA KONUŞMAK SAKINCALI BİR İŞ OLMAKTAN ÇIKMALI

Neden endişeliyim: Günümüzün ergenleri hakkında okuduklarımızın, televizyonda ve filmlerde gördüklerimizin hepsine inansaydık bunların vahşi ve anti-sosyal bir güruh oluşturduklarını düşünmekten başka seçeneğimiz kalmazdı. Nitekim, bu tablo gerçekliği hiçbir şekilde yansıtmamaktadır. Aslında eldeki kanıtlar bugünün gençlerinin önceki kuşaklara göre daha az sigara ve içki içtiklerini, başlarını daha az belaya soktuklarını ve daha az risk aldıklarını göstermektedir. O kadar ki kendilerine "Makul Kuşak" bile denebilir.
Bununla birlikte, ergenler söz konusu olduğunda olumsuz yönde son derece kaygı verici bir ilerleme gösteren bir risk alanı da var. Gençlerin hala içlerinde taşıdıkları o görünmez zaafı hatırlatan bir durum. 18 yaşından küçükler arasında zihinsel sağlık bozuklukları son 30 yıldır sürekli olarak yaygınlaşş ve depresyon gençler arasındaki engellilik durumlarının başlıca nedenlerinde biri haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) tahminlerine göre 2016 yılında kendine zarar verme sonucu 62 bin ergen hayatını kaybetmiştir. Günümüzde ise 15-19 yaş grubunda meydana gelen ölümlerin nedenleri arasında kendine zarar verme üçüncü sırada yer almaktadır.

Umut neden var: 14 yaşından önce belirtileri başlayan ve yaşam boyu süren zihinsel sağlık sorunları söz konusu olduğunda yaşa uygun destekleyici, önleyici, tedavi ve rehabilite edici müdahalelere öncelik tanınmalıdır. Erken teşhis ve tedavi, zihinsel sorunlar kriz noktasına ulaşmadan, genç yaşamlar zarar görmeden ve yitirilmeden gerçekleştirilecek önleyici müdahaleler açısından kilit öneme sahiptir. Ne var ki genç insanlar henüz erken aşamalarda yardım aradıklarında önlerine çıkan engel, toplumların zihinsel sağlık konusunu açıkça konuşmalarını engelleyen yerleşik damgalamalar ve tabulardır. Ama sevindirici bir şekilde, gençler bir alanda daha öncülük ederek, bu tabuların çözülmesinde rol oynamaya başlamıştır. Başkalarının da aynı şeyleri yapacak gücü kendilerinde bulmaları umuduyla hükümet dışı kuruluşlar kurmakta, uygulamalar geliştirmekte, farkındalık yaratmakta, zihinsel sağlık sorunlarına ilişkin kendi mücadelelerini ve çabalarını dile getirmektedirler.

4. ARANIZDAN 30 MİLYONU DOĞDUĞU YERDEN BAŞKA BİR YERE GÖÇ ETMİŞ DURUMDA

Neden endişeliyim: En az 30 milyon çocuğun kendi ülkesinin sınırlarını aşıp başka ülkelere gittiği hareketli bir dünyada yaşıyoruz.
Pek çok kişiye göre göçün ardındaki itici güç daha iyi bir yaşam arayışıdır. Ne var ki pek çok çocuk açısından göç pozitif bir tercih değil acil bir ihtiyaçtır. Basitçe söylenirse, bu çocukların doğdukları yerlerde güvenli, sağlıklı ve varlıklı bir yaşam kurma fırsatları yoktur. Göçün ardındaki neden umutsuzluk olduğunda çocuklar yasal izin olmadan göç yollarına düşebilir ve böylece sözde 'düzensiz' ya da 'kaçak' göçmen haline gelebilirler. Bu çocukların göç yolları çoğu kez çöllerden, okyanuslardan ve silahlı güçlerin bulunduğu sınırlardan geçmekte, çocuklar bu sırada şiddet, istismar ve sömürü gibi tehlikelerle karşı karşıya kalmaktadır.

Umut neden var: UNICEF'in tahminlerine göre on binlerce çocuk aileleriyle ya da kimi zaman tek başına yasal izin olmadan göç etmektedir ve bu da onları her tür olumsuzluğa açık hale getirmektedir. Çocuk göçmenlerin (yasal olsun olmasın) haklarının gözetilmesi esastır. Nerede olurlarsa olsunlar ve hikayeleri ne olursa olsun göçmen çocuklar en ön plana alınmalıdır. Hükümetler, göç yasalarının uygulanmasında çocukların yüksek yararlarını gözeterek çocuklara öncelik tanıyabilir. Hükümetler, mümkün olan durumlarda aileleri bir arada tutmalı ve gözaltına alma uygulaması yerine bakıcı aile ya da grup evleri gibi yararı kanıtlanmış alternatiflere başvurmalıdır. Nitekim bugün pek çok hükümet bu tür alternatif tedbir ve uygulamaları başarılı biçimde test etmektedir.

Sözde "kentli olma avantajı" denilen durum, ortalamaların ötesine baktığımızda ve varlık durumunu kontrol ettiğimizde geçerliliğini yitirmektedir. Dolayısıyla, çocuk yaşatma ve çocuk gelişimini destek amaçlı sosyal politikalar ve programların en yoksul ve en marjinal konumdaki kentli çocuklara daha fazla dikkat etmesi gerekir. Modern kentler temiz su, sağlık ve sosyal hizmetlere, eğitim fırsatlarına erişim açısından genellikle daha iyi durumdadır. O halde kent yöneticileri, kentlerinde yaşayan çocuklara erişim ve fırsat eşitliği sağlarlarsa, kent yaşamı çocuk yaşatma ve çocuk gelişimi alanlarında gerçekten ileri hamleleri mümkün kılabilir.

 

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: ZEHRA EVCİL

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam