reklam
reklam

BAL Ligi 24hafta

ÖZEL HABER

Haftanın Filmi Bumblebee ile robotlar aramıza dönüyor (I.BÖLÜM)

Eklenme Tarihi: 31 Aralık 2018, Pazartesi - 09:29   Okunma Sayısı: 279579
1987 yılında firarda olan Bumblebee, Kaliforniya’daki küçük bir sahil kasabasındaki bir hurdalığa sığınır. Charlie (Hailee Steinfeld), 18 yaşına girmek üzeredir ve dünyadaki yerini bulmaya çalışırken Bumblebee’yi savaştan yaralanmış ve bozulmuş bir halde bulur. Charlie onu yeniden canlandırdığında kısa sürede onun sıradan bir sarı Volkswagen tosbağa olmadığını anlar.

İSTANBUL

Travis Knight’in yönettiği ve Hailee Steinfeld, John Cena, Jorge Lendeborg Jr. ile John Ortiz’in oynadığı Bumblebee, 21 Aralık 2018’den itibaren İstanbul ve tüm Türkiye’deki sinemalarında vizyona girdi. Biz de film hakkındaki ayrıntılı dosyamızı siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz. Bumblebee Nasıl Ortaya Çıktı ! 12 yıl önce ilk Transformers filminin White Sands, Mexico’da çekimlerine başlandığından beri popüler bir oyuncağı filme dönüştürme fikri, 3,4 milyarlık gişe hasılatıyla dünya çapında bir fenomen olarak yaratıcılarını bile şaşırtmıştı. Efsane, Bumblebee filminin aksiyon yüklü olduğu kadar duygusal olarak da etkileyici hikayesiyle yeni bir alana giriyor. Film başlarken izleyiciler, Cyberton bilgisindeki Bumblee’yi ilk kez görüyorlar. B-127 olarak bilinen parlak sarı Transformer, Autobotlarla Decepticonlar arasında yüzyıllardır süren savaşta mücadele etmiş öfkeli bir savaşçı. Autobotlar her şeyi kaybetmiş gibi görünürken B-127 bir görevle Dünya’ya gönderilir; yoldaşları için bir sığınak inşa etme umuduyla gezegeni ve sakinlerini korumak. Shatter ve Dropkick adlı iki Decepticon, kendisini takip edip ederek yeryüzü sakinlerini tehlikeye atan bir saldırıyı başlattıklarında ve bir Amerikan askeri timi, uzaylı türlerin insanlık için bir tehdit oluşturduğuna karar verdiğinde gelişi karmaşık bir hal alır. Bumblebee, kırık dökük, sarı bir Volkswagen Beetle kılığına gizlenerek takipçilerinden saklanmaya çalışır. Ama Charlie adındaki bir genç kız arabayı tamir etmeye karar verdiğinde gerçek kimliğini tesadüfen ortaya çıkarır. Yapımcı Lorenzo di Bonaventura, filmi bir çıkış hikayesi olarak tanımlıyor ve şu cümleleri kullanıyor; “Bu, Bumblebee’nin yeryüzünde ilk ortaya çıkış hikayesi. Film, Bay kronolojisiyle yazıldığı için karakterinin derinliklerine inme ve izleyicilere onu sevmeleri için daha çok sebep verme fırsatımız vardı. Charlie’yle olan ilişkisi aracılığıyla etkili bir şekilde yepyeni bir hikaye yaratıyor. İkisi için de bir ergenliğe geçiş hikayesine dönüşüyor.” Senaryo yazarı Christina Hodson, Bumblebee hakkındaki ilk bakış açısını yarattığında yapımcılar vizyonuna hayran kalmışlar. Hodson, merkezinde duygusal bir hikaye olan daha küçük, daha aile dostu bir hikaye hayal etmiş.

Robotların daha duygusal, daha insancıl bir versiyonun içeren “daha iyi, daha nazik” bir Transformers hikayesi kavramı da yapımcıların epey ilgisini çekmiş. Yapımcı Lorenzo di Bonaventura bu durum hakkında şunları söylüyor; “Christina, öncekilerden farklı türde bir hikaye yapmaya ve inançlı olmaya ikna etti. İzleyici, her zaman Transformerların kim olduğunu öğrenmek istemişti. Onun hikayesi de karakterleri geliştirmemize ve daha özel bir hikaye anlatmamıza olanak verdi. İzleyicilerin, bir Transformer’ı daha önce hiç olmadığı bir şekilde tanımasına olanak veriyoruz.” Christina Hodson’ın bu ilk taslağı, 2016 sonbaharında tamamlanmış ve Hailee Steinfeld’in Charlie ve Bumblebee karakterinin merkezde olduğu duygusal bir hikaye olarak tasarlandı. Hodson bu konu hakkında “Maceralarda kızları görmeyi seviyorum. Tipik kalıplara girmeyen bir dişi karakter yaratmak istedim. Charlie’nin bir yabancı gibi hissetmesinin nedenlerinden biri de birçok özelliği olması. Zeki ama biraz inek bir tip, biraz erkek Fatma, braz da sporcu. Kesinlikle Transformers tarzı gerilim, adrenalin, macera ve eğlenceyle dolu. Ama çok fazla duygu da içeriyor.” demekte. Yapımcılar da Christina’nın taslağını okuduktan sonra hikayesinden çok heyecanlanmış ve hemen yapıma geçerek filme eğilmişler. Yapımcı Lorenzo fi Bonaventura bu konu hakkında “Christina, macera duygusunu aktarabildi ve benzersiz bir dişi kahraman yarattı.” ifadelerini kullanmakta. Tek bir karaktere odaklanma fikri, orijinal Transformers’ın yaratıcıları olan Hasbro tarafından da büyük bir hevesle karşılanmış. Şirketin CEO’su ve filmin idari yapımcısı Brian Goldner de Bumblebee’nin “iç hayatını” anlatan senaryoyu okuduğunda memnun olmuş. Goldner konu hakkında “Biz Hasbro’da Transformers dünyasının koruyucularıyız. Bu yüzden de özellikle Charlie’nin onu hayranlarının bildiği ve Bumblebee hakkında sevdikleri şeye yepyeni bir yolla doğrudan bağlayarak ona hayat verme şeklini beğendik.” derken Yapımcı Lorenzo di Bonaventura da “Bumblebee, mükemmel bir seçimdi. Hayranların favorisi ve muhtemelen en çok insana benzeyen robot. Bumblebee samimi, gençlik coşkusuyla dolu, çok yönlü bir karakter.” cümlelerini kullanıyor.

Goldner ayrıca filmin 1980’lerde, ilk Transformers oyuncaklarının, anime dizisinin ve çizgi romanlarının dünyada fırtınalar estirdiği zamanda geçmesi fikrini de onaylıyor ve “Hikayeyi o canlı yıllarda konumlandırmak o karakterlerin yetenekli yaratıcılarına muhteşem bir gönderme oldu.” Diyor. Filmin Yönetim Süreci Hakkında Yapımcılar, hikaye fikrine karar verdikten sonra filmi yönetecek olan adaylarla bir araya gelmeye başlamışlar. Oybirliğiyle de Portland merkezli animasyon şirketi Laika’nın CEO’su olan Travis Knight’ı seçmişler. Yapımcı, yönetmen ve animatör Knight’ın 2016 filmi Kubo and the Two Strings, en iyi animasyon filmi dalında BAFTA da dahil olmak üzere çeşitli ödüller kazanmış, iki Oscar ve bir Altın Küre adaylığının da yer aldığı çeşitli ödüllere aday gösterilerek dikkatleri çekmişti. Flimin yapımcısı olan di Bonaventura “Travis çok yetenekli bir yapımcı. Kubo and the Two Strings’e baktığınızda orijinal bir hikaye anlatımı ve görsel sergilemeyle dikkat çeken bir film görürsünüz. Bumblebee’de de istediğimiz buydu.” diyerek Travis Knight’ı övmekte. Yapımcı Mark Vahradian da projenin her şeyden çok özgün bir vizyona ve onu destekleyecek özgüvene sahip birine ihtiyacı olduğunu söylüyor ve ekliyor; “10 yıldan uzun bir süredir başarılı olduktan sonra seriyi başka bir yönde ilerletmek ürkütücü olabilir. Ama Travis bu zorluktan korkmadı.” Büyük bütçeli bir filmi yönetmeyi başarılı bir kurumu yönetmeye benzeten di Bonaventura, Knight’ın şirketini animasyon film yapımının üst basamaklarına çıkarmasının da bu karar da etkili olduğunu şu sözlerle anlatıyor; “Travis’in çok sakin ve özgüvenli bir tavrı var ve size de güven veriyor. Bu filmleri yönetmek de kolay değildir. Kaçınılmaz fırtınalarla karşılaşırsınız. Hepsini çözmek için ne gerekiyorsa yaptı. Ayrıca senaryodan istediğimiz yönetimi ve duyguyu tam olarak anladı.” Knight, 1980’lerde çocukken Transformes aksiyon figürleriyle oynadığını hatırlarken; aynı zamanda döneme ait Spielberg’in E.T. the Extra-Terrestrial filmi ve John Hughes filmleri gibi klasik sinema filmlerine de düşkün. Travis Knight bu durumu ise “80’ler sinemasının devleri ergenliğe büyük bir hassasiyetle, samimiyetle ve mizahla yaklaşmıştı. Hepimizin yaşadığı, uyum sağlamak ve kabul görmek gerekse de bir öne çıkış, kendi kimliğini oluşturmak ve evrensel bir mücadeledir. Bütün bu anlar bazen çelişkili olabilir ve ergenliğin girdabına kapılabilir.” sözleriyle açıklıyor.

Knight, özellikle Transformers’ın geniş dünyasına gireceği ve o evrenin küçük bir köşesine odaklanarak daha kişisel, karakter odaklı ve duygusal bir hikaye anlatacağı için heyecan duyduğunu belirterek “Laika’da karanlıkla aydınlık, şiddetle samimiyet, mizahla duygu arasında sanatsal bir denge bulmaya çalışırız. Bu felsefeyi bu seriye getirme fikri benim için gerçekten heyecan vericiydi.” diyor. Filmin yapımcısı Travis Knight: “Doğru oyuncuyu bulursanız işinizin büyük bir bölümü biter. Başaktristiniz kesinlikle her şeyi yapabilir. Sizi güldürür, moralinizi düzeltir, kalbinizi kırar. Gözlerinin ardında her zaman çok fazla şey olur” Yapımcılar, hikayenin yalnız ve bir şekilde kaybolmuş baş karakterini oynaması için sadece eserinin global aksiyonunu taşıyabilecek birini değil aynı zamanda izleyiciyle duygusal büzeyde bağ kurabilen yetenekli bir oyuncu aradılar. Filmin yapımcılarından olan di Bonaventura, ilk tercihlerinin Hailee Steinfeld olduğunu “Amacımız bir kahraman yaratmaktı. O yüzden Charlie’nin filmin başında olduğu kişiden sonradan büründüğü kişiye geçişini yapabilecek bir oyuncuya ihtiyacımız vardı. Hailee’nin büyüleyici olacağını biliyorduk.” cümleleriyle açıklıyor. Yönetmenliğin %90’ının oyuncu seçimi olduğunu söyleyen geleneksel düşünce konusunda Knight da “Doğru oyuncuyu bulursanız işinizin büyük bir bölümü biter. Başaktristiniz kesinlikle her şeyi yapabilir. Sizi güldürür, moralinizi düzeltir, kalbinizi kırar. Gözlerinin ardında her zaman çok fazla şey olur.” diyor 14 yaşında Coen Kardeşlerin True Grit filminde çıkış yaptığı rolüyle Oscar’a aday gösterilen Steinfeld, stüdyo role seçildiğini ilan ettiğinde sosyal medyadan ve fan sitelerinden aldığı tepkiye çok şaşırmış ve “Büyük bir hayran kitlesi gördüm ve bu dünyanın bir parçası olmanın nasıl bir onur olduğunu fark ettim. Gerçekten çok özel bir iş yaptık. Hem hayranlar hem de seriyle yeni tanışan yeni izleyiciler için heyecanlıyım.” demekte. Steinfeld’in sahnelerinin büyük bölümünde Charlie ile bilgisayar üretimi olan Bumblebee’nin etkileşimi yer alması da oyuncu için benzersiz bir durum sunmakta. Steinfeld, hazırlanmak için serinin önceki filmlerini izlemiş, orijinale konsantre olmuş ve robotlarla insanlar arasındaki konuşmalara dikkat etmiş. Şunları söylüyor; “Filmde insanlardan daha çok robotla sahnem vardı. Karşında bir şey olmadan rol yapmak çok zordu. Ama Travis’in vizyonu ilk günden itibaren çok netmiş. Kafasındaki hayali beyaz perdeye aktarmak konusunda bir yeteneğe sahip.” Charlie, hâlâ ebeveynini kaybetmenin acısını ev öfkesini taşıyor ve ailesinin geri kalanının hayatına devam ettiğini düşünerek garajda babasının 1959 Corvete’i üzerinde çalışarak teselli bulmuş.

Babasıyla birlikte oldukları zamanlarda eski arabalarla uğraşıp babasının en sevdiği müzikleri dinlerlermiş. Şimdi kendine ait bir arabasının olmasını özgürlük için bir bilet olarak görüyormuş. Genç oyuncu “Babası en iyi arkadaşıymış. Onu kaybedince bir parçasını kaybetmiş. O kayıp parçayı Bumblebee adını verdiği bir robotta buluyor.” demekte. Filmin yapımcılarından olan di Bonaventura’ ya göre seride daha önce hiç denenmemiş bir şey de bir Transformer’ın tam olarak gelişmiş bir karakter olmasına izin vermek olmuş. Yapımcı “Geleneksel olarak robotlar bir model. Optimus bilge, iyi, her şeyi biliyor gibi. Bu, izleyicinin bir robotu daha önce hiç olmadığı gibi tanımalarına olanak verme çabası.” cümlelerini kullanıyor. Steinfeld, karaktere yeni bir boyut getirmenin parçası olduğu için mutluymuş. Şunları söylüyor; “Bumblebee’nin sevilmeyecek bir yanı yok. Çok duygulu ama aynı zamanda güçlü bir savaşçı. Charlie için her şeyi yapacak bir koruyucu. Hayalimde var olmayan bu çok özel robotla kendi ilişkimi kurdum.” Önceki filmlerde Transformerları Hugo Weaving, John Goodman, Ken Watanabe ve Steve Buscemi gibi ünlü oyuncular seslendirirken Bumblebee’de seriye yeni, heyecanlı, ses sanatçıları katıldı. İzleyiciler öncelikle iletişim için bir radyodan yardım alan Bumblebee’nin sesini kaybetmeden önce nasıl ses çıkardığını ilk kez duyarak değişik bir tecrübe yaşayacaklar. Yapımcılar, başrolü seslendirmesi için The Maze Runner oyuncusu Dylan O’Brien’ı seçtiler. Filmde ayrıca serinin tarihinde ilk kez bir Transformer bir kadın oyuncu tarafından seslendirildi. Oscar adayı oyuncu Angela Bassett, filmde sağ kolu Dropkick (Justin Theroux) ile Bumblebee’nin peşinden Dünya’ya gelerek filmin dikkat çeken yüzleşme sahnelerinde meydana getiren acımasız Decepticon Shatter’ı seslendiriyor. Ajan Jack Burns “Görevdeki Bir Adam” Ajan Jack Burns, uzaylı teknolojisi ve tehditleriyle uğraşan 7. Bölge’de üst rütbeli bir subay ve çok gizli bir devlet ajanı. Bumblebee’yi ya da onun bildiği adıyla B-127’yi işlediği suçlardan dolayı adalete teslim etmek için hiçbir engel tanımayacak. (Devamı yarın)

Kaynak: ÖZEL HABER
Editör: YUSUF KEMAL YILDIZ

reklam alanı

YORUMUNUZU BIRAKABİLİRSİNİZ

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

MOBİL UYGULAMAMIZ

HABER ARŞİVİ


Yeşim Demir'le Rüya Yorumu


KÖŞE YAZARLARI

reklam
reklam