İstiklal Caddesi'ndeki Suriye Pasajı'nın 4'üncü katındaki sergide, her bir odada obje ve resimler yer alıyor. Altındiş, 8 ay önce Suriye Pasajı'nda kendisine bir daire kiralamış ve dairenin duvarlarına çocukluğuna duyduğu özlemle ilgili resimler çizmiş. Erdoğan Altındiş, duvarları boyadıkça insanların yaptığı resimleri beğendiğini sonra diğer odalara geçerek kendi hikayesini anlatmaya başlamış. Almanya'dan İstanbul'a olan özlemini obje ve resimlerle ortaya çıkarmış. Odaların her birine ayrı ayrı isimler koymuş. Haliç'i sergisinde simgelemiş. Haliç'in betimlemesinde 100 bin misket kullanmış. Çocukluğuma duyduğum özlemi bu sergide ortaya çıkarmaya çalışmış. Altındiş, bu projesiyle kendimizi zaman içinde kemdi önümüze koyduğumuz engellerden ve önyargılardan azat edip yalnızca dileklerimize ve özlemlerimize teslim ettiğimizde, içimizdeki çocukların birbirlerine ellerini uzatıp birlik olduklarını göstermek istiyor.
Pasajdaki kiracıların ortak olarak yaptıkları büyük ölçekli uçurtma enstalasyonu, insanların belli bir amaç için duydukları ortak tutkunun onları bir araya getirmeye, sınırları aşmaya ve insani yönlerimize şekil vermeye yettiğinin sağlam bir kanıtıdır. Serginin hazırlık çalışmaları neşe içinde yapılmış, kolektif sanat eseri ÖZLEM bir ferahlık ve naiflik havası içinde vücut bulmuş.
İSTANBUL BENİ MUTLU EDİYOR
Ressam ve Mimar Erdoğan Altındiş İstanbul’u bizlere şöyle anlatıyor
Deniz değil su değil, rengarenk misketler... Bakın işte aradalar. Haliç’i, Boğaz’ı doldurup güneşin altında ışıl ışıl yuvarlanıyorlar... Tıkır tıkır kıyalara vuruyorlar. Her bir sokak başka başka diyarlara açılıyor. Evlerin arasında kalmış sık ağaçlıkların arasında masal kahramanları yaşıyor. Gökyüzünün yüzlerce rengi, upuzun kuyrukları var. Uçurtmadan bir gökyüzü hışır hışır uçuyor, dalgalanıyor hemen üstümüzde...Hayatın hızından, yetişkinliğin gerçekliğinden, rutinimizden bir an sıyrılıp İstanbul’a bakabilseydik. ... O içimizdeki çocuk nasıl bir enerji ortaya çıkarırdı?Bu oda şehirlerin güzeli İstanbul’a içimizdeki çocuğun gözünden bakabilmek için tasarlandı. Haliç’i temsil eden binlerce misketin bu büyüleyici şehri çocuksu bir ruhla içimize sindirmemize aracılık etmesini diliyoruz.
- SERGİNİN ANLAMI GEÇMİŞLE BARIŞMAK
Çocukluğum ve gençliğim boyunca hep köyümüzdeki evlerden kalma taşlardan bir ev yapma hayalim vardı. Babam Almanya’dan getirdiği beyaz Ford arabasını Erciyes’in eteğindeki bir bağ ile takas edince, orada annem ve babam için bir ev yaparak bu hayalimi gerçekleştirmiş oldum. İnşaat boyunca , inşaat sahasında kalıp sıcak topraklarda yalınayak yürüdüm ve her gün uzun saatler boyunca resim yaptım. Bu süre içinde sanata olan tutkumu keşfederken kayseri ile barışmış oldum.
Özlemek meşakkatli iş . Bazen gözlerimizi yumup geçmişin uzayıp giden kollarını yoklamak gerekiyor. Kırık yerlerin üzerine gelince acıyı bir kez daha duymak pahasına da olsa... O vakit barışmak icap edebilir. Taşlarından bir kolye dizip takarsın şehrin boynuna ve bir tatlı huzur alıp devam edersin yoluna...
KÖPRÜLERİN ODASI
Özlem bizimle doğuyor, bizleri besliyor. Kaynağı değişip çeşitlense de varlığını biz olduğumuz müddetçe devam ettiriyor. Kimi zaman davetli kimi zaman davetsiz bir misafir gibi ama baki... Onu sırtımızda olan ağır bir yük olmaktan çıkarmanın, hiç olmazsa varlığını taşıdığımız ağır bir yük olmaktan çıkarmanın, hiç olmazsa varlığını daha çekilebilir kılmanın yolu herhalde köprüler kurmaktan geçiyor. Uzaktayken bir yakın hissettirmeyi sağlayan köprüler....
İşte bu oda da köprüler kurmanın yaşamlarımız için ne denli önemli olduğunu göstermek istedim. Burada hayatlarını barışa, köprüler kurmaya, toplulukları ve ülkeleri yeniden bir araya getirmeye adamış kişilerden örnekler bulacaksınız....
MÜNİH
Bu oda Almanya’yı temsil ediyor. Almanya’ya gittiğimde kaldığım ilk yeri. 200 Türk işçinin derme çatma barakalarda yaşayıp çalıştığı bir toplu konut inşaat sahasının ortasında yer alan, içinde yalnızca bir ranza ve metal bir dolap bulunan, derme çatma bir gecekondudur burası. Özlem dolu bu 200 Türk işçinin arasında da tek bir çocuk vardı....BEN....
Uzunca bir koridora bakan 20-25 odadan oluşan bu işçi barakaları, gurbetteki erkeklerin aile, eş ,dost ve memleket özlemiyle tütüyor. Arabesk şarkılar bol baharatlı yemek misali genzi yakıyor, derinden çekilen Of’lara karışıp duvarları süsleyen aile fotoğraflarına memleket manzaraları dokunuyor. Barakalar her yeni gün yenisi yazılan ve sonu gelmeyen ucu yakılmış mektuplara benziyor.
ARADA KALMAK
Acı dolu bakışların ve huzursuzluğun odası burası. Kararsızlığın, ne yapacağını bilememenin ve arada kalmışlığın mekanı. Kimlik arayışı; iki kültür arasında kaybolmuşluğun getirdiği zorluk ve sıkıntılar. Nereye ve kime ait olduğunu bilememek. Kayseri’de beni çevreleyen hoşgörüsüzlük ve dar görüşlülük ortamı. Dünyanın geri kalanına dair fikirleri ve onu tanımaya yönelik herhangi bir gayretleri olmamasına rağmen, aşama dair nasihatler vermekten geri duramayan insanlar.
ÖZLEM ODASI
Bu oda herkesin kendisini keşfetmesine olanak tanıyor. Burada sergi ziyaretçilerinin kullanımı için üzerinde boyaların ve fırçaların hazır olduğu kocaman bir masa yer alıyor. Arzu eden ziyaretçiler duvarlarını boyayabiliyor. Kapıyı kapatıp içindeki çocuğu keşfetmek ve ona kulak vermek üzere yalnız kalabileceklerdir.
Kaynak: ÖZEL HABEREditör: ZEHRA EVCİL