Yurtları İstanbul mahallesiydi. Yani yaşlısıyla, çocuğuyla, meczubuyla, hacısıyla, hocasıyla, kabadayısıyla bizim mahalle. İstanbul evrenini oluşturan bütün bu küçük dünyalar merhamet duygusunun yörüngesinde bize özgü bir hayatın kozasını ördüler.
Yabancıların Türkler hakkındaki görüşleri
Olivier, 1793: Müslümanlar, köpekleri murdar saymalarına, onlara el sürmek veya evlerine almaktan kesin surette kaçınmalarına rağmen çoğalmalarına engel olmayı hiç düşünmezler. Köpeklerin bir faydası da sokağa atılan çöplerin, süprüntülerin temizlenmesine yardımcı olmalarıdır. Sokaklarda uzun bir sırık üzerine dizilmiş ciğer, yürek vb sakatatı taşıyan adamların dolaştığı görülür.
Mahallenin köpeklerini sevindirmek isteyen zenginler bunları çok ucuza satın alıp köpeklere verirler. Dişi köpeklerin ve yavrularının barınmaları için evlerinin kapısında küçük kulübe yaptıranlar, içini samanla döşeyenler, her gün ekmek ve et verenler de yok değildir. O kadar ki, bazılarının öldüklerinde belirli sayıda köpeğin beslenmesi için para vasiyet ettikleri de olmuştur.
François-Rene de Chateaubriand, 1806: Galata’ya yanaştık. Karaya çıkar çıkmaz rıhtımdaki canlılığa hamallar, tüccarlar ve denizciler kalabalığına baktım. Kadınlara hemen hemen hiç rastlanmaması, tekerlekli arabaların yokluğu, sürü sürü sahipsiz köpeklerin olması bu yaman şehirde gözüme çarpan ilk özelliklerdendi…
Alphonse de Lamartin, 1833: Türkler, canlı cansız bütün yaratıklarla barış içinde yaşıyorlar. İster ağaçlar, ister kuşlar isterse köpekler olsun Tanrı’nın yarattığı her şeye saygı gösteriyorlar. Hayırseverlikleri bizde terk edilen ya da zulüm gören bu zavallı türleri de kucaklıyor. Bütün sokaklarda yer yer mahallenin köpekleri için su dolu kaplar var.
Helmut von Moltke, 1837: Evlerde asla köpek bulunmaz. Sokaklarda ise bu sahipsiz hayvanlardan binlercesi fırıncıların, kasapların sadakasıyla ve aynı zamanda kendi emekleriyle yaşarlar. Köpekler bu şehirde temizlik memurlarının görevini hemen hemen tamamıyla üzerlerine almışlardır.
Şunu da söyleyeyim ki, burada ne pudel, mops, spitz, daks, pinşer ne de tazı vardır. Sadece tek iğrenç bir cins mevcuttur. Bunlar civardaki kurt ve çakallarla pek yakın akrabaya benzemektedirler. Psikolojileri bakımından şunu da ilâve edeyim ki, bunlar Yeniçerilerin ortadan kaldırılışından beri Frenklere karşı daha az düşmanlık göstermektedirler.
Julia Pardoe, 1836: Şehrin bütün sokaklarını dolduran evsiz köpeklerin yatması için sokaklar boyunca belli aralıklarla yapılmış küçük hasır kulübeleri anmadan geçemeyeceğim. Köpekler bunların içinde birbirlerine iyice sokulmuş yatıyorlardı.
Mahalle sakinleri kibar dilencilerin benimsenmiş ifadesiyle geçim için tamamen hayırseverlere muhtaç bu sahipsiz ve başıboş hayvanlara sığınak sağladıkları gibi her gün yiyecek de veriyorlar.
Çerçöple beslenen bu hayvanların basit içgüdü sınırlarını aşan bir tür iç ekonomi uyguluyor olmaları da ilginç bir olgudur. Hepsinin belli bölgeleri ve uğrak yerleri var. Komşularının hakkına dadanan hayvanın vay haline!
Editör: BAŞAK ERTEKİN